29.01.2020 - 12:35 | Son Güncellenme:
AA
Elazığ'da yaşanan depremde üzüntü veren kayıpların olduğunu hatırlatan Çelik, vefat edenlere Allah'tan rahmet, acılı ailelere de sabır diledi.
Yaralanan vatandaşlara da şifa dileyen Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın depreme ilişkin bilgi almasının ardından talimat vererek ilgili bakanların afet bölgesine gitmesini ve tüm kurumların koordinasyon içerisinde çalışmasını sağladığını dile getirdi.
Çelik, depremin ardından devletin, bütün imkan ve kapasitesiyle yaraları sarmak ve enkaz altındaki vatandaşları çıkarmak için büyük bir gayret içerisinde tüm kurumların koordinasyonuyla çok güçlü bir çalışma yaptığını söyledi.
Enkazda çalışan tüm kurum ve birimlerin büyük bir iş gerçekleştirdiklerini belirten Çelik, "Kayıplarımızdan dolayı büyük bir üzüntü duyuyoruz. Burada bir millet olmanın bize duygusunu tekrar hissettiren, tek bir millet olmanın kardeşliğini ve duygusunu tekrar hissettiren, çok önemli, sembolik anlamı çok yüksek çeşitli olaylarla karşılaştık. Her birinde insanlığımızla ilgili, milletimizle ilgili gurur duyacağımız hadiselere şahitlik ettik." diye konuştu.
"Onları kendi kötülükleriyle baş başa bırakmak lazım"
Deprem bölgesinde çalışanların herkese insanlık dersi veren fedakarlıklarda bulunduğunu kaydeden Çelik, "Burada milletimizin büyüklüğünü, gönül büyüklüğünü, millet olmasının büyüklüğünü bir kere daha hep beraber müşahede etmiş olduk. Tabii çeşitli olaylarda olduğu gibi burada da maalesef bu duygunun dışına çıkan, kendini kötülüğün hizmetine sokmuş, ahlaken ve vicdanen kabul edilemeyecek ifadeler kullanan birtakım kimselerin olduğunu gördük. Onları kendi kötülükleriyle baş başa bırakmak lazım." dedi.
Deprem bölgesinde ortaya çıkan fedakarlık sahneleri, asalet ve dayanışma görüntülerinin herkesin hafızasında sonsuza kadar yer edeceğini söyleyen Çelik, "Canlarımız enkaz altında iken bu hassasiyeti gösteren herkese teşekkür ediyoruz. O kötülük yapanlar, ahlak dışı tavırlarda bulunanlar da kendi kötülükleriyle baş başa kalacaktır." diye konuştu.
Çelik, Diyarbakır annelerinin deprem bölgesine giderek destek vermesinin de verilen en anlamlı desteklerden biri olduğunu vurgulayarak, "Aziz milletimizin başı sağolsun. Orada görev yapan her kesimden buradaki afette, insanımızın yardımına koşan herkese de şükranlarımızı sunuyoruz." ifadelerini kullandı.
Belçika mahkemesinin kararı
Belçika Yüksek Mahkemesinin PKK terör örgütüyle bağlantılı 36 özel ve tüzel kişiye karşı savcılığın 2010 yılında başlattığı soruşturmanın yargıya taşınmasını önleyen Belçika İddianame Odası kararına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Çelik, Belçika'da terörle mücadele konusundaki kavramları alt üst edecek, teröre doğrudan destek vermek anlamına gelecek birtakım gelişmeler yaşandığını söyledi.
"Ariadna Davası" davası olarak bilinen davada bu meseleyi yargıya taşımalarının önünün kesildiğini söyleyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunlar terör örgütü PKK'yı, uluslararası normlarda bir 'iç mücadelede devlet dışı aktör' olarak tanımlıyorlar. Uluslararası hukuk normlarında, 'iç mücadelede bir devlet dışı aktör' demek, meşru bir devletle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir terör örgütünü eş tutmak gibi, hukukla, herhangi bir uluslararası hukuk normuyla izah edilemeyecek kadar hukuk dışı, insanlık dışı bir tutumdur. Belçika'da insanlığın evrensel değerlerinin bir kere daha teröre kurban edildiğini açık ve net bir şekilde görüyoruz. Son yıllarda küresel ölçekte yaşadığımız acı tecrübeler, 'senin teröristin, benim kahramanım' anlayışının aslında en çok da bu anlayışı savunanlara zarar verdiğini, bu anlayışı savunanları zedelediğini göstermiştir. Bu anlayışın insanlık adına ne kadar tehlikeli olabileceğini, pek çok ülke yaşadığı gibi, teröre destek veren ülkeler de çeşitli sebeplerle yaşıyorlar."
Çelik, PKK'nın, Avrupa'da uyuşturucu ticaretinin baş faili olduğunu, asker sivil pek çok insanı öldürdüğünü, PKK'yı Avrupa Birliği'nin de açıktan terör örgütü olarak kabul ettiğini hatırlatarak şöyle devam etti:
"Sürekli olarak bir terör örgütü faaliyeti içerisinde olan bir PKK terör örgütüne dönük olarak Belçika mahkemelerinin aldığı bu karar Belçika mahkemelerinin hukuki her türlü angajmandan, hukuki her türlü normdan uzaklaştığının açık bir ifadesidir. Belçika'nın, üyesi olduğu Avrupa Birliği başta olmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya gibi pek çok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edilen bir örgütü bu şekilde aklamaya çalışması, Belçika yargısının terör karşısında içine düştüğü zaafı göstermektedir. Yarın bir gün Belçika'da bir terör örgütü çıksa, Belçika devletini hedef alsa, ki bunu asla istemeyiz, Belçika'daki asker sivil kişileri öldürmeye kalksa, bu terör örgütü oradaki çocukları zorla dağa kaçırmaya çalışsa, uyuşturucu ticareti yapsa ve başka bir ülke Belçika'da ortaya çıkmış bu terör örgütüne 'uluslararası hukuk normlarında iç çatışmanın tarafı olan devlet dışı bir aktör' dese bu Belçika için ne kadar meşruysa bu kararla o şekilde yüzleşmeleri gerekir."
"Bu mantıkla bakarsanız bu karar DEAŞ'ı da terör örgütü olmaktan çıkarır, DEAŞ'ı da sadece bir çatışmanın tarafı haline getirir." ifadesini kullanan Çelik, Belçika mahkemesinin bu kararının, terör örgütleriyle kol kola bir yaklaşım içerisinde olduğunu gösterdiğini kaydetti.
Çelik, şöyle konuştu:
"İnsani ve hukuki değerlerle asla bağdaşmayan bu karara karşı, bu kararın siyasi sonuçlarına karşı mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu akıl dışı karara tepki göstermeye, bu kararı her ortamda dile getirmeye ve terörizme karşı terörün olmadığı bir dünyayı, terörle mücadelenin güçlü bir şekilde desteklenmesi gerektiğini, insan hayatının üstünlüğünü tabii ki savunmaya devam edeceğiz. Bu karar Belçika mahkemesi, Belçika yargısı için ağır bir lekedir. Belçika yargısının bir terör örgütünü aklama, terör örgütünü bırakın aklamayı, hukuki birtakım argümanları kullanarak hukuk dışı destek vermesi anlamına gelmektedir."
ABD Başkanı Trump'ın dün gece saatlerinde uzun süredir taslak olarak ortada dolaşan barışla hiçbir alakası olmayan bir planı açıkladığını hatırlatan Çelik, ilginç bir sahneyi baştan sona izlediklerini söyledi.
Filistin halkına karşı buyurgan üslubun herkesin dikkatini çektiğini ifade eden Çelik, "Filistin halkının meşru taleplerinin tamamen hiçe sayıldığı bir işgal planının açıklanmasıdır. Bu işgal planının karşısında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın tavrı açıktır. 'Kudüs satılık değildir' diye net bir tavır koymuştur. Plana baktığımızda, somut olarak işgal altındaki Filistin topraklarındaki İsrail varlığını meşrulaştırmaya çalıştığını görüyoruz." diye konuştu.
"Bir barış planı değil, bir işgal planıdır"
Sözde barış planının gayrimeşru işgali meşrulaştırmaya çalışan bir plan olduğunu ve Filistinlilere soyut bir devlet vadettiğini belirten Çelik, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Toprağının, başkentinin ne olduğu belli değil. Birtakım kelimeler, adresler var ama tamamen bir köleleştirme planı şeklinde ortaya çıkıyor. Kudüs'ü bir yandan İsrail'in somut ve bölünemez başkenti olarak ilan ediyor. Kudüs'e büyükelçiliğin taşınmasıyla başlayan provokasyon aynen devam ediyor. Arkasından da başkenti Doğu Kudüs olan soyut Filistin devletinden bahsediliyor. Kudüs somut ve bölünemez başkentiyse İsrail'in o zaman başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti nasıl ortaya çıkacaktır. Bu yaklaşım bile başlı başına Filistin halkının kazanımlarının, meşru taleplerinin nasıl yok edilmeye çalıştığını göstermektedir."
Sözde barış planına göre, İsrailli yerleşimcilerin işgalciyken birden bire yerleşim sakinlerine dönüştüklerini ifade eden Çelik, "Filistinli mültecilerin asla kendi ülkelerine dönemeyecekleri maddesi kayda geçiriliyor. Dün Netanyahu'nun en iştahlı biçimde telaffuz ettiği cümle buydu. İsrail'in oluşturduğu saldırgan fiili durumun yasallaştırılmaya çalışılmasından başka bir şey ifade etmiyor bu plan. Açık ve net bir şekilde bir barış planı değil bir işgal planıdır. İsrail'in güvenliği adı altında İsrail'e yeni bir saldırganlık zemini oluşturmaktadır. İşgalciliğe ve saldırganlığa Netanyahu'nun güvenlik demesinin hiçbir manası yok." diye konuştu.
Çelik, uluslararası devlet güvenliği kavramıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bahsettiği güvenlik kavramının tamamen birbirine zıt bir şekilde gerçekleştiğini vurgulayarak, "Filistinlilere bir devlet vadedilmesi diye bir şey söz konusu değil. Burada İsrail'in güdümü altında Filistinliler için bir işgal yönetimi mekanizması vadedilmektedir. Filistinlilerin tamamen hiçe sayılması, topraklarının gasp edilmesi, yasa dışı yerleşimlerin meşrulaştırılması anlamına geliyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın 'Filistin satılık değildir' açıklaması son derece yerinde bir açıklamadır." ifadelerini kullandı.
"Türkiye çok ciddi bir diplomasi yürütmüştü"
İsrail'in bir ırkçı devlet haline getirilmesinin bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştiğinin altını çizen Çelik, demokrasiden, hukuk devletinden bahsedenlerin İsrail'in kendisini ırkçı bir Yahudi devleti olarak tanımlaması karşısında sessiz kaldıklarını ve bunun adına da demokrasi dediklerini söyledi.
Barış planı denilen işgal planında bahsedilenlerin yeni bir şey olarak sunulduğuna dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:
"Fiilen İsrail'in saldırganlığının maddelerini alt alta yazmışlar. Hatta İsrail hükümetinin belki de hayal edemeyeceği, cesaret edemeyeceği unsurları bile yazmışlar. Ondan sonra da buna barış planı demişler. Halbuki bu işgal planı. Bu saldırganlık maddeleri İsrail tarafından fiilen uygulanıyor. Daha önce Sayın Cumhurbaşkanımızın İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olduğumuz dönemde yürüttüğü yoğun diplomasiyle Türkiye, ABD'nin Kudüs kararına karşı İslam ülkeleri nezdinde ve bütün dünya nezdinde çok ciddi bir diplomasi yürütmüştü."
İki tarafın bir arada olmadığı birşeye plan demek doğru değil"
ABD başkanlarının şimdiye kadar her zaman iki tarafı da yanlarına almaya özen göstererek müzakere yürüttüklerini ifade eden Çelik, şunları kaydetti:
"İlk defa bir Amerikan Başkanı, Filistin tarafına sormadan, işin içine katmadan, Filistin davasını destekleyen Türkiye gibi güçlü bir ülkenin fikrini almadan böyle bir plan açıklıyor. Yanında sadece İsrail Başbakanı var. El sıkışmalar ve alkışlar eşliğinde bir işgal planı orada kutlanıyor. İki tarafın bir arada olmadığı birşeye plan demek doğru değil. Planın ortaya çıkması için müzakere lazım. Müzakerenin olması için anlaşamayan tarafların orada olması lazım. Anlaşamayan taraflar orada yok. Ortada müzakere yok, plan diye dayatılan sadece İsrail tarafının saldırgan tutumunu meşrulaştırmaya çalışan bir maddeler bütünü var. Yaklaşık 80 sayfa, her bir maddesinde İsrail'in talep ettiği yeni güvenlik politikası aslında saldırganlık politikasının daha pervasızcı hayata geçmesi, Filistinlilerin hakkının daha çok gasp edilmesi için ortaya koyulmuş yaklaşımlar var. İsraille el ele veriyor ama hiçbir şekilde Filistinlilerin temsil edilmediği, Filistinlilerin anında tepki gösterdiği bir plan kuruluyor."
AK Parti Sözcüsü Çelik, açıklamanın zamanlamasının ilginç olduğunu da dile getirerek, şöyle konuştu:
"İktidara gelemeyen, yenilenen seçimlerde hükümeti kuramayan, geçici başbakan olarak görevine devam eden Netanyahu'ya ilginç bir zamanlamayla yeni seçimler öncesinde destek vermek üzere Orta Doğu'da yeni çatışmaları destekleyecek bir tutumun ortaya çıktığını görüyoruz. Olmayan bir devlet vadediyorlar, soyut bir devlet vadediyorlar. Filistinlileri köleleştirme planı var. İsrail istediği her şeyin fazlasını alıyor. Filistin hiçbir şey almıyor. Gerçek bir barış zemini kurulmak isteniyorsa, geçici olan bir başkanla değil, gerçekten seçilmiş bir başbakanla, Filistin tarafının da mevcut olduğu bir platform kurularak, iki tarafın özgür müzakeresine destek verilerek ortaya çıkacak planın hayata geçmesine çalışırdı."
ABD'nin uzun zamandır yasa dışı yerleşimleri teşvik ettiğini, İsrail'in bugünkü saldırganlığı karşısında sessiz kaldığını, Netanyahu hükümetinin saldırganlığını, İsrail'in güvenliği adı altında sürekli savunduğunu, "kalıcı barış" konusunda var olan umutları zedeleyen bir yaklaşım içerisine girdiğini belirten Çelik, yasa dışı yerleşimlerde İsrail egemenliğinin tanınmasının gayrimeşru ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledi.
Çelik, Kudüs'le ilgili "Yeni Filistin Devleti" dedikleri soyut şema içerisindeki hakların muğlaklaştırılmasının gayrimeşru olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:
"Bu meşrulaştırılmış bir işgal planı olarak önümüze getirilmeye çalışılmaktadır. O nedenle net bir şekilde şunu söylüyoruz, dün açıklanan Amerika'nın barış planı ölü doğmuştur. Hiçbir şekilde barışa hizmet etmesi söz konusu değildir. Amerika Birleşik Devletleri basınını, senatörlerin açıklamalarını izlerseniz, 'yıllarca boş vaatlerde bulunulduğunu, Amerika'nın tarafsızlık politikasının büyük bir yara aldığını, bu planın zaten reddedileceğini, reddedileceği bile bile bunun açıklamasının Orta Doğu'da yeni çatışmaları tetikleyeceğini' söylüyorlar. Bazıları açık ifade kullanarak 'Bu tam bir komedidir.' diyorlar. Nitekim bugün Amerika Birleşik Devletleri'ndeki önemli gazetelere baktığınızda da 'bunun hiçbir zemininin olmadığı, hiçbir şekilde hayata geçecek bir tarafının olmadığı, meşru bulunmayacağı' açık ve net bir şekilde ifade ediliyor."
"Filistin Devleti hukuk ve anlaşmalara göre uygun bir şekilde kurulmalıdır"
Türkiye'nin, Kudüs başta olmak üzere Filistin konusundaki hassasiyetinin aynen devam ettiğini söyleyen Çelik, Filistin Devleti'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarına ve Birleşmiş Milletler parametrelerine uygun olarak, hukuk ve anlaşmalara göre uygun bir şekilde kurulması gerektiğine dikkati çekti.
AK Parti Sözcüsü Çelik, Filistin tarafını tatmin eden bir yapının ortaya çıkmasının barış ve istikrar için önemli olduğunu belirterek barış müzakeresinin başlaması için ilk önce İsrail'in işgal ve ilhak politikasının sona ermesi gerektiğini anlattı.
ABD'nin planın barış ve ilhak politikasının, bu saldırganlığı meşrulaştırarak işe başladığını belirten Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"Yapması gerekeni yapmadığı gibi tersini yapma konusunda da en büyük ısrarcılığı ortaya koyuyor. Eğer bir barış müzakeresinden bahsedilecekse İsrail ve Filistin iki taraf olmalıdır. Bunun sağlıklı bir şekilde başlaması için, bakın sürmesi için bile demiyorum, İsrail'in işgal ve ilhak politikasına son vermesi gerekir. Başkan Trump açıklarken diyor ki, 'Filistin için ayırdığımız topraklar, 4 yıl boyunca onların karar vermesini bekleyecek.' Ortada ayrılan bir toprak da yok. Cumhurbaşkanımızın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde gösterdiği bir harita var, yıllar içerisinde İsrail tarafından Filistin topraklarının nasıl yutulduğuyla ilgili. Şimdi haritaya 5'inci bir aşama eklenmiş olacak ve tamamen soyut bir hale gelecek."
Çelik, Filistin tarafının kabul etmediği bir planın ortaya çıkmasının sadece İsrail tarafının saldırganlığını destekleme anlamına geldiğini ifade etti.
Kudüs konusundaki hassasiyetlerinin "en temel hassasiyet" olduğunun altını çizen Çelik, "Başkenti Kudüs olan bir Filistin Devleti kurulmalıdır. Filistin topraklarında, başkenti Kudüs olan bir Filistin Devleti'nin kurulması amacıyla çalışmalara devam edeceğiz." dedi.
Filistinlilerin desteklemediği hiçbir planı desteklemeyeceklerine dikkati çeken Ömer Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Filistinli kardeşlerimizin meşru görmediği hiçbir planı meşru görmeyeceğiz. Tabii Netanyahu 'İsrail'in güvenliği' diye bahsediyor, başkaları da 'İsrail'in güvenliği' diye bahsediyorlar. Ama İsrail'in güvenliği dedikleri şey, başlı başına bir saldırganlık politikasının hayata geçirilmesi, şimdiye kadarki saldırganlıkların daha pervasızlaştırılması için bir destek verilmesidir. Orada hem Başkan Trump hem de Netanyahu maddeleri sayarken, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Bahreyn büyükelçilerinin de orada olduğunu söyledi. Bu planın kabulü ve meşrulaştırılması anlamına gelen atıflar yaptılar. İslam coğrafyası açısından utanç verici olan, anında reddedilecek bu planın, birileri tarafından meşrulaştırmaya çalışılması da büyük bir utançtır."
"Bu planda çaba yok, iki taraf yok, Filistinliler yok"
Dün Mısır Dışişleri Bakanlığından, Birleşik Arap Emirliklerinden ve benzeri ülkelerden, buradaki planla ilgili çabaların takdir edildiğine dair açıklamalar geldiğini söyleyen Çelik, şöyle konuştu:
"Bu planda çaba yok, iki taraf yok, Filistinliler yok. Filistinlilerin olmadığı bir işgal planına Filistin Devleti adı altında İsrail'in kontrolünde olacak bir işgal yönetimi mekanizması kurulmasına destek vermek demek, Filistinlilerin köleleştirilmesine destek vermek demektir. Bu utanç vericidir. Özellikle Mısır halkı öteden beri Filistin davasına en yürekten bağlı olan halklardan birisidir. Geçmişteki Mısır devlet başkanları, Filistin konusunda çok önemli adımlar atmışlardır. Hataları olan da olmuştur ama Filistin meselesi Mısır için bir devlet politikası olarak her zaman ortaya koymuştur. Dün yapılan açıklamayla bu plana Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından destek verildiğinin söylenmesi, Mısır halkının iradesine aykırı bir yönetimin, Filistin davasına gönülden bağlı Mısır halkına da saygısızlık yapan bir davranışı da Mısır yönetimi içerisinden çıktığının bir göstergesidir."
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Filistinli mültecilerin eve geri dönüş hakkının mutlaka korunması gerektiğini, ırkçı bir devlet kurulmasının hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini vurgulayarak şunları kaydetti:
"Belirsiz sınırlar içerisinde ve sürekli olarak Filistin topraklarından çalan bir kontrol mekanizması söz konusu olamaz. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde Filistin davasına bağlılığımızı ifade ediyoruz. Filistinli kardeşlerimizin hiçbir zaman kabul etmeyeceği bir planı desteklemeyeceğiz. Kudüs, Filistin'in başkenti olarak Filistin Devleti'nin kurulmasının ön şartı olmalıdır. Birleşmiş Milletler parametrelerine göre bir Filistin Devleti'nin kurulması bizim için zorunludur. Bundan sonraki çalışmalarımızı da bu şekilde sürdüreceğiz. Bu 'barış planı' denilen planı bir 'işgal planı' olarak kabul ediyoruz. İsrail'in güvenliği denilen kavramı, İsrail'in saldırganlığının daha da artırılması olarak kabul ediyoruz. Orada Filistin Devleti denilen o soyut kavramı, İsrail'in güdümünde bir işgal yönetim mekanizmasının kurulması olarak kabul ediyoruz. Ortada bir barış planı yoktur. Sadece pervasız bir işgal planı vardır. Bunu tümüyle reddediyoruz."
Ömer Çelik, Elazığ'daki depremin ardından bölgeye giden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun, sonrasında kayak merkezi ziyaretiyle ilgili sosyal medyadaki yorumlar anımsatılarak, "Sizin yorumunuz nedir?" sorusu üzerine, "Gördüğünüz gibi İstanbul Belediye Başkanı Elazığ'a gitmemiş, Erzurum'a tatile giderken Elazığ'a uğramış. Bunu İstanbul Belediye Başkanı'na sempati besleyen pek çok kişinin söylediği, pek çok yazarın ifade ettiğini görüyoruz." dedi.
Bakanların halen bölgede olduğunu ve enkaz kaldırma çalışmaları bitmesine rağmen köyleri gezerek ihtiyaçların giderilmesi için çalışma yürüttüklerini vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
"Elazığ'a gitmek böyle olur, Elazığ'a destek vermek bu şekilde olur. Tatile giderken oraya uğramak şeklindeki bir yaklaşımın nasıl eleştiri aldığının, nasıl yanlış bulunduğunun herkes tarafından ifade edildiği şekilde biz de görüyoruz. Herkes kendisine yakışanı yapar. Bizim arkadaşlarımız kendilerine yakışanı yaparak ilk andan itibaren orada olmuşlardır ve orada olmaya devam ediyorlar. İlgili görevli arkadaşlarımızın hepsi sahadadır ve sahadaki çalışmalarını yürütmeye devam ediyorlar."
Çelik, "AK Parti Genel Başkan yardımcılarının bölgeye gidip bakanlara destek olduğunu gördük. Buna CHP'lilerin 'parti devleti' şeklindeki eleştirilerine yorumunuz nedir?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Parti devleti, Türk siyasi hayatında ve tarihinde CHP patentli, CHP'nin uygulamalarıyla kavramsallaştırılmış bir atıftır. Yani parti devleti uygulaması denilince siyasi tarihimizde çok uzun yıllar ve acı tecrübeler ortaya çıkarak CHP anlaşılmaktadır. Bir parti düşünün AK Parti'den 'parti devleti' diye bahsediyor. Ama kendisinin İş Bankası hissesi var. Hazine'ye, devlete ait olması gereken hisseleri kendi bünyesinde bulunduran, bulundurmaya devam eden, tüm uyarılara rağmen buna devam eden bir parti var. Eğer CHP 'parti devleti' konusunda bir tartışma açmak istiyorsa ilk önce İş Bankası hisseleriyle ilgili olarak üzerine düşeni yapması, bunları Hazine'ye devretmesi gerekir."
Bölgeye bütün sivil toplum örgütleri ve pek çok belediyenin gittiğini belirten Çelik, şunları kaydetti:
"Hepsine şükran duyuyoruz, hepsine müteşekkiriz. Fakat parti devleti kavramsallaştırmasıyla ilgili yine bir örnek vereyim; CHP genel başkan yardımcısı birtakım belediyelerin ismini koyarak, ki o belediyelerin elemanları orada çok önemli, güzel işler yaptılar, ama bunu istismar ederek 4, 5 tane belediyenin ismini koyarak 'CHP Elazığ'da' diye bir logo yayımlıyor, şema yayınlıyor. Biz ne diyoruz? Devlet orada, millet orada diyoruz. Devletin ilk andan itibaren orada olduğunu, devletin milletin yanında ve milletin hizmetinde olduğunu, milletin tamamının da gönlünün eliyle ulaşabildiği imkanlar çerçevesinde elinin ve yardımının orada olduğunu söylüyoruz. Asıl bu şey içerisinde bir tek CHP'den gördük bunu. Belediyeleri etiketleyerek 'İstanbul, Ankara, İzmir başka belediyeleri etiketleyerek CHP orada' diye... Halbuki bunlar kamu kurumudurlar ve kamu kurumlarının bütün belediyelerimizin oraya koşturması takdire şayandır. Hepsi, bütün belediyelerimizden giden görevliler AFAD'ın koordinasyonunda önemli işler yapmıştır. Bunu tutup da 'CHP Elazığ'da' gibi sunmak esas parti devleti uygulaması budur. Tabii bakanlarımızın yaptığı faaliyetler başkadır. Bizim arkadaşlarımızın yaptığı faaliyetler başkadır. Tabii ki koordinasyon toplantılarında bakanlarımızın faaliyetlerini izliyorlar, bunları değerlendiriyorlar, istişare ediyorlar, nihayetinde aynı siyasi yapının içerisindeyiz."
"Bu konu, bir rakam meselesi değildir"
Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "deprem vergisi" konusundaki açıklamalarına ilişkin bir soru üzerine, bunların tek tek, kalem kalem de sayılabileceğini, daha sonra bunların dağıtılabileceğini de belirtti. Çelik, "Net olan şudur; toplanan vergilerin çok daha fazlası deprem konusundaki çalışmalar için harcanmıştır." dedi.
Depremin bir partinin, hükümetin meselesi olmadığına, bunun bir devlet meselesi olduğuna işaret eden Çelik, milletin can güvenliğinin korunması ve afetlere karşı hazırlığın büyük bir koordinasyon içerisinde gerçekleştirildiğini anlattı.
İlgili bakanların zaman zaman bu konudaki açıklamalarına da değinen Çelik, "Kamu kurumlarının iyileştirilmesinden okulların iyileştirilmesine, çeşitli konutlar yapılmasına, derslikler yapılmasına, bunların güçlendirilmesine, burada deprem sonrası çeşitli depremler sonrası örneğin Marmara, Bingöl, Elazığ, Van ve Kütahya depremleri sonrası o depremden afetten zarar gören yerlerin iyileştirilmesine dönük harcanan miktarlar, ev, cami, okul yapılması için harcanan miktarlar, iş yeri, ahır, okul, sağlık merkezi yapılması çeşitli yerlerde bununla ilgili olarak ev, iş yeri, derslik güçlendirmesiyle ilgili olarak harcanan paralar, riskli bölgede konutların dönüştürülmesiyle ilgili harcanan paralar, bahsettiğiniz vergi kalemlerinden çok daha yüksek bir miktarı ifade etmektedir." değerlendirmesini yaptı.
Bunların zaten çeşitli yerlerde kalem kalem de açıklandığına işaret eden Çelik, "Bunlar gerektiğinde ilgili bakanlar tarafından da açıklanır. Fakat, esas mesele şudur; bunu büyük bir iddia ile söylüyoruz. Şimdiye kadar bu konuya ilgili toplanan vergilerden çok daha fazlası harcanmıştır." diye konuştu.
Bu konunun bir rakam meselesi olmadığının altını çizen Çelik, şöyle konuştu:
"Bilip bilmeden bunu böyle bir zamanlamayla da böyle yakışıksız bir şekilde sanki 'Bu deprem vergileri kullanılmadı' gibisinden bir açıklamayla gündeme getirmek de hiçbir ahlaki yaklaşımla bağdaşmaz. 'Deprem zamanı deprem vergilerini konuşmayalım mı?'... İyi de önce bir bilgisi olsun. Nihayetinde bir partinin genel başkanıdır. Bu bilgileri çeşitli yerlerden alabilecek imkanlara sahiptirler. Bunlar kalem kalem harcanmıştır, kalem kalem konuşulmuştur. Daha önce de bunlar defalarca ifade edilmiştir. Mesele, rakam meselenin çok ötesindedir. Rakam meselesi olarak görmüyoruz biz bunu. Devletin vatandaşına yapması gereken, can güvenliğinin, mal güvenliğinin sağlanması için, afetlere karşı hazırlık için yapılan bir hizmet bu."
Kamu binalarından okullara, evlere, camilere, dersliklere eğitim imkanlarının, alt yapının güçlendirilmesine kadar yapılan çalışmaların bulunduğunu aktaran Çelik, ayrıca Elazığ depreminde de görüldüğü gibi sahada faaliyet gösteren ekiplerin standartlarının yükseltilmesi için yürütülen çalışmalara da değindi.
Türkiye'nin bu konuda dünya çapında standartlar yakaladığının altını çizen Çelik, "Buradaki ekiplerin ne kadar organize olduklarını ve dünya standartlarında bir iş yaptıklarını görüyoruz. Bir yanda hem bu afetlere karşı dayanıklılığımızı artırıyoruz, olmuş afetlerdeki vatandaşlarımızın zararlarını gidermeye, yaralarını sarmaya çalışıyoruz, bir de afetlere hazırlık ve afet olduğunda da müdahale edecek ekiplerin standartlarını yükseltmeye çalışıyoruz." diye konuştu.
"Geçmişte de oldu ama cevap vermedik"
Çelik, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un "FETÖ'nün siyasi ayağının" araştırılmasına yönelik ifadelerine ilişkin soru üzerine açıklamanın, bir bürokrat ve askeri yetkilinin yapmaması gereken son derece çirkin bir açıklama olduğunu ifade etti.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Maalesef şöyle kötü bir huy var; bunun en büyük temsili örneği de görevdeyken yaptığı basın toplantılarında ortaya koydukları tavırlarda olduğu gibi yani askeri geçmişi olan bir yetkilinin, Genelkurmay Başkanlığı yapmış birisinin kendi görev dönemiyle, kendi yaptıklarıyla ilgili hesap vermesi, konuşması lazım. Onun yerine işi gücü bırakıp bir siyasi aktör gibi emrinde çalıştığı hükümetin uygulamalarını eleştirerek kendi ödevlerini yapıp yapmadığı konusunu sürekli es geçmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Fakat söz konusu şahıs, defalarca çeşitli konularda açıklama yaptı. Her yaptığı açıklamada şu vardır, kendisi mükemmel işler yapmış, hükümet yanlış yapmış."
Çelik, Başbuğ'un emrinde olduğu bir hükümetle ilgili bu şekilde konuşmasının demokrasiden nasibini almadığını gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Geçmişte de oldu ama cevap vermedik. Bu vesileyle hepsine toplu bir şekilde cevap vermiş olayım. Ben de siyasetçi olarak, arkadaşlarımız da çıksa, 'Bu şahıs görev döneminde şu şu işleri doğru, şu şu işleri yanlış yapmıştır. Hükümet uyarmasına rağmen şu işleri yapmamıştır. Eline boru alıp çıktığı basın toplantılarında şöyle bir manzara ortaya koymuştur.' gibisinden birtakım yaklaşımlarda bulunsa, bu doğru bir yaklaşım mıdır? Devlet adabı, devlet adamlığı diye bir şey vardır. Bir devlet adamı bulunduğu dönemle ilgili eleştiri ortaya koyarken aynayı önce kendisine tutacak, ondan sonra çevreyle ilgili konuşacak."
"Belediyeler yasası düzenlemesi çalışmaları"
Muhalefet partilerinin belediyeler yasası düzenlemesi ve kayyum atamalarına yönelik eleştirilerini değerlendiren Çelik, meşru şekilde yapılan düzenlemeyle ilgili çalışmaların sürdüğünü bildirdi.
Çelik, şunları kaydetti:
"Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki esas kayyum, politikalarla ilgili bir kayyumdur. Cumhuriyet Halk Partisi'nde bir vesayet kayyumu vardır. Sürekli olarak siyasetin, hükümetin yaptığı her şeyi eleştiren, buna karşılık sürekli olarak belli bir vesayet alanının korunmasını öngören bir yaklaşımdır. Bunlarla ilgili arkadaşlarımız çalışıyor. Bildiğim kadarıyla CHP'nin bazı belediye başkanlarından da görüş alıyorlar. Bunlar Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre yapılan düzenlemeler. Çıktığı zaman tekrar konuşuruz, değerlendiririz ama verecekleri katkıyı konuşsunlar. Daha baştan her şeyi kitlemeye, maalesef sakatlamaya yönelik bir yaklaşım içerisine giriyorlar."