SiyasetSon dakika! MYK'nın ardından Ömer Çelik'ten sert tepki: Kabul etmiyoruz!

Son dakika! MYK'nın ardından Ömer Çelik'ten sert tepki: Kabul etmiyoruz!

09.02.2021 - 17:11 | Son Güncellenme:

AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. MYK'nın ardından AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik açıklamalarda bulundu. Çelik yeni anayasa çalışmaları hakkında, "Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Millete verilmiş bir yetki milletten geri alınamaz." ifadelerini kullandı.

Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.

Haberin Devamı

MYK toplantısında kongre süreci ve çalışmaların ele alındığını aktaran Çelik, ekonomi, teşkilat çalışmaları, iç ve dış politikalar konusunda değerlendirilmelerin yapıldığını belirtti.

Çelik, çocuklarının dağa kaçırılmasından HDP'yi sorumlu tutan Diyarbakır annelerinin 3 Eylül 2019'da başlattığı oturma eyleminin 526'ncı gününe girdiğini anımsatarak, şunları söyledi:

"Bu eyleme katılan evlatlarına kavuşmak için bu eylemde bulunan annelerin yaklaşık olarak aile sayısı 200'ü buldu. Aynı şekilde 22 haftadır da Şırnak'taki anneler bu eylemleri vicdan nöbetini ortaya koyuyorlar. Bu vicdan eyleminde çocuklarına kavuşanların yaşadıkları mutluluktan büyük bir memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek istiyoruz."

Haberin Devamı

Çelik, iç ve dış güvenlik operasyonlarının yoğun şekilde sürdüğüne işaret ederek, "Türkiye, terörle en ilkeli mücadele eden ülkedir, terör örgütleri arasında hiçbir ayrım yapmadan. Maalesef müttefiklerimiz, halen bu ayrımı yapmak ve bunu sağa sola kabul ettirmek konusunda yanlış bir ısrar içindedirler. PKK ile bu mücadeleyi sürdürdüğümüz gibi aynı şekilde geçen haftalarda DEAŞ'a göz açtırmayan güvenlik güçlerimizin çok önemli operasyonları gerçekleştirildi. PKK'nın yanı sıra DEAŞ ile ilgili de önemli operasyonlar oldu." ifadelerini kullandı.

Boğaziçi Üniversitesindeki olaylara ilişkin Çelik, şunları kaydetti:

"Çeşitli devletlerin açıklamalarını yakından takip ediyoruz. Bu açıklamalarda, Türkiye'nin egemenlik hakkına dönük olarak hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimiz birtakım yaklaşımlar, birtakım cümleler söz konusu oluyor. Bunların hiç birini kabul etmediğimizi bir kere daha ifade ediyoruz. Genelde kendi ülkelerindeki olaylarla ilgili detaylı anlayış bekleyenler maalesef bizim ülkemizdeki olaylarla ilgili olarak son derece kaba saba standart açıklamaları yapmakla yetiniyorlar. Türkiye'de bu açıklamaların ifade ettiği gibisinden bir durum söz konusu değil."

Çelik, Türkiye'de eylemlerde olduğu gibi Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde de demokratik protesto hakkının kullanıldığını vurgulayarak, şunları söyledi:

Haberin Devamı

"Hatta sivil itaatsizlik hakkı kullanıldı fakat bir müddet sonra anayasanın, yasaların verdiği yetkiler çerçevesinde 'atanmış bir yöneticiyi biz yönetici olarak kabul etmiyoruz' ifadesinin ötesinde demokratik protesto hakkı ve sivil itaatsizlik hakkını da aşan bir biçimde fiziki engelleme, rektörlük binasını muhafaza altına alma ve üniversite yönetimini çalıştırmama gibi bir noktaya gelince eylemler, doğal olarak buna güvenlik güçlerinin müdahalesi söz konusu olacaktır. Daha önceki üniversitelerde hangi metotla rektör atanmışsa bu üniversiteye de aynı metotla rektör atandı. Daha önceki üniversitelerle ilgili eleştirileri olanların bunu karar mekanizmalarını iletmek için yapabilecekleri pek çok şey varken daha önceki konularda herhangi bir şekilde bunu bu şekilde bir eylem dizisi ile ortaya çıkmayanların bu sefer bu atama yasaldır ama meşru değildir gibi argüman üretmesi doğru bir şey değil."

"Hepimizin göz bebeği"

Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde, terörle iltisaklı bazı grupların eylemlerin içine girmesi gibi meselelere karşı son derece hassas olunması ve bu hassasiyetin korunması gerektiğini vurgulayan Çelik, şöyle konuştu:

Haberin Devamı

"Aksi halde hiç istemediğimiz birtakım durumlar ortaya çıkabilir. Nitekim güvenlik güçleri de bunu sağlamak için elinden gelen gayreti gösteriyor. Bu tip meselelerde herkesin sağduyu üretmesi gerekir. Yani öğrencilerin içerisine bu grupların sızması konusunda işte valilik açıklama yapıyor, kimler ne kadar süre içerisinde hangi eylemlere katılmış bunların iltisakları nedir, bu grupların durumları nedir gibisinden. Burada sağduyu meselesiyle hareket etmek zorunludur. Herkes demokratik protesto hakkını kullandı. Ondan sonra engelleme, işte kampüsün şu bölümünü işgal etme, rektörü dışarı çıkarmayız, rektöre hesap sorarız gibisinden yaklaşımlar demokratik protesto kavramı içine girmiyor. Boğaziçi Üniversitesi, hepimizin göz bebeği bir üniversite, Türkiye'nin en büyük kazanımlardan bir tanesi. Dolayısıyla bundan sonrasında artık eğitim-öğretim hayatının orada sağlıklı bir şekilde işlemesine odaklanmak gerektiği herkesin en önemli hassasiyeti olmalıdır."

Haberin Devamı

Çelik, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye Twitter tarafından uygulanan sansüre ilişkin, şunları kaydetti:

"Daha önce de söylediğim gibi sosyal medya şirketleri, birer özgürlük mecrası olarak ortaya çıktılar ama şimdi kafalarına göre yargı kararı olmadan subjektif kararlarla keyfi kararlarla birer kamu otoritesi gibi davranıyorlar. Örneğin şu soruyu soralım, PKK/PYD yöneticilerinin hesaplarına resmi onay verirken, mavi tık verirken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yöneticileri niçin bundan mahrum bırakılıyor bunu neye göre yapıyorsunuz? Şimdi en son Diyarbakır annelerinin eylemlerini anlatan Twitter hesabı engellendi. Buradaki keyfi kararın arkasındaki ilkeler nedir? 'Buradaki keyfi karar değil' diyorsanız, bunun arkasındaki ilkeler nedir? Hiçbir şekilde böyle bir şey gözükmüyor."

Hollanda'daki aşırı sağcı siyasetçi Geert Wilders'ın en büyük nefret suçu üreticisi ve en büyük nefret siyaseti üreticisi olduğuna dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:

"Peygamberimize, İslam'a ve Müslümanlara, göçmenlere dönük nefret suçunun direkt merkezine oturan tweetlerini niçin engellemiyorsunuz? Buna dönük bir engelleme niye gerçekleştirmiyorsunuz? Bütün bunları yaparken de hangi mahkeme kararı ya da hangi ilkeler bütününe göre hareket ediyorsunuz? Bu kararı verenler neye göre hareket etmiş oluyorlar bunların net bir şekilde bilinmesi lazım. Sosyal medyalar, bir özgürlükçü mekanizma olarak çıktı ama şimdi ulusal iradeleri aşan ulusal iradelerle kavga eden milli egemenlikle kavga eden, hukukla kavga eden birer mekanizmaya dönüşmeye başlıyor. Tabii bu arkasından bir dijital faşizm getirecektir bir dijital diktatörlük getirecektir. Artık yeni mücadele alanı, yeni kriz alanı siber alandır."

Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği mesajlarla bütün müttefiklerle yararlı verimli bir ilişki evresine girmeleri gerektiğini net bir şekilde ilettiğini söyledi.

Bu müttefiklere Fransa'nın da dahil olduğunu ifade eden Çelik, Türkiye ve Fransa'nın çok eskiden bu yana birer müttefik ve pek çok konuda ortak siyasetlere imza atmış köklü bir tarihe sahip olduğunu belirtti.

"NATO müttefiklerimizin bizim yanımızda olmasını istiyoruz"

Üslup meselesinin son derece önemli olduğuna dikkati çeken Çelik, şunları söyledi:

"Sayın Macron'un en son Atlantik konusunda yaptığı açıklamalar, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürüyen Türk dış politikası ile ilgili olarak, işte Karabağ'da, Suriye'de, NATO'ya karşı olduğumuz gibisinden yaklaşımları doğru bulmamız mümkün değil. Daha hassas bir yaklaşım bekliyoruz. Bu hassasiyetimizi kilit noktalarından bir tanesi Fransa'dan ya da başka bir müttefikimizden hiçbir şekilde PYD ya da PKK'yı meşrulaştıracak bir söylemin olmamasıdır. Makron son açıklamalarında PYD'den 'bizim uzantımız' diye bahsediyor. Bunu anlamak hiçbir şekilde mümkün değil. Bizim mücadele ettiğimiz şey, terör örgütüdür. NATO müttefiklerimizin bizim yanımızda olmasını istiyoruz."

"Makron kendisine 'Libya'daki Türk askeri işgalini bitirmek, Türk askerini oradan çıkarmak' gibisinden bir hedef koyuyor. Bu çok yanlış bir ifade." diyen Çelik, meşru Libya devletinin daveti üzerine Türk askerinin Libya'da olduğunu bildirdi.

Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"'Türk askeri, orada olmasın' demenin manası, 'Hafter, katliamlarını serbestçe yapsın' demektir. Eğitici güç olarak oradayız. BM'nin desteklediği meşru yönetimi desteklemek üzere oradayız. Bu konularda son derece sağduyulu açıklamalar yapılması gerekir. Bu, beraber yürüteceğimiz müttefikliğe yakışan işlerin yapılması açısından son derece elzemdir. Sürekli olarak Cumhurbaşkanımızı ve Türkiye'nin politikalarını karşıya alan bir yaklaşım NATO müttefikliği ve köklü ilişkilerle bağdaşmıyor."

Libya ve Suriye

Çelik, son olarak Afrin, Azez, Tel Abyad, ve El Bab'da meydana gelen saldırılarda 20'ye yakın sivilin PYD/YPG unsurlarınca öldürüldüğünü, bunun kabul edilemez olduğunu, Türk askerinin de buna mukabelede bulunduğunu söyledi.

Libya ve Suriye'deki süreçleri de yakından takip ettiklerini anlatan Çelik, "Libya'da yapılan seçimler, başkanlık konseyinin ve başbakanlığın ortaya çıkması son derece önemli bir aşamadır. Maalesef Suriye'de anayasa komitesinin Cenevre'deki beşinci toplantısı rejimin uzlaşmazlığı yüzünden başarılı olamamıştır. Suriye'deki kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Çelik, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin, 1967'den bu yana İsrail işgali altındaki Doğu Kudüs dahil, topraklarda kendisinin yargı yetkisinin bulunduğunu açıkladığını, bunun son derece önemli olduğunu bildirdi.

Türkiye'nin İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığı sırasında BM Genel Kurulu'nda öncülük yaparak Filistin halkına korunma sağlamasına ilişkin kararın hayata geçirilmesine katkı sağladığını anlatan Çelik, "Uluslararası Ceza Mahkemesinin bu açıklaması orada İsrail tarafından yapılan bazı zulümlerin durdurulması açısından hayati rol oynayacaktır. Bu kararı memnuniyetle karşıladığımızı ifade ediyorum." dedi.

Bu yılın, Türkçe açısından son derece önemli olduğunu aktaran Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla 2021 yılının "Yunus Emre ve Türkçe yılı" olarak kutlanmasına ilişkin genelge yayınlandığını söyledi.

Yunus Emre'nin vefatının 700. yılı münasebetiyle UNESCO tarafından anlama ve kutlama yapılacağını belirten Çelik, "Türkiye'de 'Dünya Dili Türkçe' adı altında Türkçemizin kutlandığı, bütün dünyada gündeme getirildiği bir dönemi hep beraber idrak etmiş olacağız." ifadesini kullandı.

Kongre süreci

Çelik, kongrelerle ilgili sürecin devam ettiğini, ay sonuna kadar bütün kongreleri tamamlayacaklarını, ondan sonra da büyük kongre sürecinin başlayacağını, pandemi tedbirlerine dikkat ederek süreci tamamlayacaklarını dile getirdi.

Bir gazetecinin, "Boğaziçi Üniversitesine ABD el koyabilir şeklinde haberler çıktı. Buna ilişkin değerlendirmeniz nedir?" sorusu üzerine, "Bu tip haberlerin gazetecilikle alakası yok. Bazen bu tip haberleri yaparken bunu temenni mi ettiği yoksa haber mi yaptığı birbirine karışıyor. Türkiye egemen bir devlettir. Böyle bir haberin yapılmasının idrak ve izanla da ilgisi yoktur. Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden bir tanesidir. Yabancı bir devleti bu işin içine karıştırarak bu şekilde haber yapmak bile yadırganması gereken bir durumdur." değerlendirmesinde bulundu.

Yunanistan ile görüşmeler

Yunanistan ile yapılan istikşafi görüşmeler ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis'in KKTC'de Türk askeri varlığına ilişkin sözlerinin sorulması üzerine, Çelik, istikşafi görüşmelerin sağlıklı şekilde yürümesi için hassasiyet göstermeye çalıştıklarını vurguladı.

Daha önce görüşmeler güçlü bir şekilde devam ederken Yunanistan'ın olumsuz yaklaşımıyla durduğunu anımsatan Çelik, şunları kaydetti:

"Bunca yıl sonra görüşmeler başladı. Herkesin gündemi iyi değerlendirmesi ve gündeme katkı sağlaması beklenir. Müttefiklerimiz, dostlarımız Cumhurbaşkanımız ile görüştüklerinde Yunanistan ile olan pozitif gündemden memnun olduklarını söylüyorlar. Türkiye'nin bu gündeme katkı yapması gerektiğini söylüyorlar. Türkiye, bu gündeme yapabileceği en olumlu katkıyı yapıyor. Asıl müttefiklerimizin ve Avrupalı dostlarımızın Yunanistan'a telkinde bulunmaları gerekir. Yunanistan, bu radikal dil kullanımından vazgeçmelidir. Türk askeri Kıbrıs'ta işgal gücü değildir, barış gücüdür. Türk askerinin oradaki varlığı kalıcıdır, Türk askeri oradan çekilmeyecek. İşgal gücü olarak nitelendirilemez Türk askeri. Ne garantörlüğün modası geçti ne de Türk askerinin orada bulunmasının sebepleri ortadan kalktı. Doğu Akdeniz'deki gaz kaynaklarını bile paylaşmak istemeyen, KKTC'de kardeşlerimizle eşit iki egemen toplum olarak yaşamak istemeyen, eşit iki egemen devlet düşüncesine karşı çıkan bir yaklaşım bizzat Rum kesimi tarafından resmen ifade ediliyor."

Çelik, daha önce Doğu Akdeniz'deki gaz kaynaklarıyla ilgili problemin çözülmesi için bir mekanizma kurulmasını istediklerini ancak bunu kabul etmediklerini ifade etti.

Rum tarafı ve Yunan tarafının sürekli hiçbir şey vermeden her şeyi almak istediğini, Türk tarafının egemenlik haklarını gasbetmek istediğini, Türk tarafından toprak istediğini anlatan Çelik, şunları söyledi:

"Her seferinde Rum kesimi yüzünden müzakereler tıkanıyor. Onların maksimalist taleplerine rağmen. Asıl modası geçmiş olan bu döngüdür. Modası geçmiş olan bu şekilde masa kurulmasıdır. Artık bu şekilde masa kurulmasının ve bu mantıkla müzakere yapılmasının varacağı hiçbir yer yoktur. Artık iki devletli, iki eşit devlete dayanan müzakere modeli masaya gelmelidir ve bu ciddi bir şekilde müzakere edilmelidir. Bu açıklamalardan görüyoruz ki niyet orada barış sağlamak, bir arada yaşama modeli oluşturmak eşit iki egemen topluma dayalı bir model ortaya koymak değil. Buradaki maksat KKTC'yi gasbetmek. Bu ne KKTC ne de Türkiye Cumhuriyeti izin verecek. İstikşafi görüşmeler, kendi mantığı içinde devam edecek. Arzu ederiz ki Yunan tarafı daha olumlu açıklamalar yapsın, gerilimi, tansiyonu yükseltmek yerine daha pozitif yaklaşımlar içine girsin. Maalesef Miçotakis, Anastasiadis ile İsrail'e gitmeden önce yaptığı toplantıda maalesef bu şekilde bir açıklama içine girdi. Açıklamanın tamamını reddediyoruz."

Anayasa çalışmaları konusunda bir soru üzerine Ömer Çelik, "Zaman zaman Meclis başkanları inisiyatif aldılar ve partiler arası temaslar oldu. 2011'de benim de başında olduğum AK Parti heyeti, partilerin hepsini ziyaret etmişti. Bu konuda görüşmeler yapmıştık, bütün partilere gitmiştik. Nasıl bir anayasa istediğimizi, nasıl bir metot istediğimizi onlarla tartışmıştık. Daha sonrasında da Meclis başkanlarının inisiyatifine bu süreçler yürüdü." yanıtını verdi.

Yürütülen süreçte AK Parti'nin üzerine düşen bütün sorumlulukları yerine getirdiğini belirten Çelik, "Fakat maalesef o zaman katılımcılardan bazıları bunu yapamamışlardı. Hatta o zaman çok iyi hatırlıyorum, bugün 'parlamenter sisteme dönelim' diyenler, o zaman parlamenter sistemle ilgili olarak yapılan çalışmalarda doğru düzgün bir kuvvetler ayrılığı sistemi, doğru düzgün bir denge denetleme sistemi de getirememişlerdi." dedi.

Zaman içinde parlamenter sistem varken, vesayetten yana olanların, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildiğinde "parlamenter sistem" diyerek konuyu başka bir yere çekmeye çalıştığını dile getiren Ömer Çelik, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanı, halk tarafından seçiliyor. Millete verilmiş bir yetki, milletten geri alınamaz. Dolayısıyla 'Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi' demek son derece güçlü bir cumhurbaşkanının söz konusu olması demektir. O zaman başbakan da seçildiği için bunun Türkiye'ye yaratacağı sıkıntılar herkesin zaten ortak noktası. Parlamenter sistem içindeki krizler de ortak noktasıydı. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı makamının halk tarafından seçilmesinden sonra artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi Başkanlık Sistemine geçiş bir zorunluluk haline geldi. Hem bu krizlerin gitmesi hem istikrarın sağlanması açısından.

Kuvvetler ayrılığıyla ilgili, denge denetleme sistemleriyle ilgili, temel hak ve hürriyetlerle ilgili gündemler oluyor. Partilerin bununla ilgili hazırlığı nedir? Mesela kuvvetler ayrılığı konusunda her hafta eleştiri yapan partiler nasıl bir kuvvetler ayrılığı istiyorlar? Ya da meclisin rolünün farklı olması gerektiğini söyleyenler meclise, hükümete nasıl bir rol biçiyorlar? İdarenin hızı, idarenin kuvveti ile meclisin kuvveti arasında nasıl bir denge denetleme sistemi görüyorlar? Temel hak ve hürriyetler konusunda ve dünyadaki yeni gelişen haklar konusunda kimler, nasıl yaklaşımlar ortaya koyuyor? Bunların vatandaşımızın önünde şeffaf bir şekilde tartışılması gerekir."

"Anayasa, devletin kurucu belgesi olan siyasal bir metindir"

AK Parti ya da Cumhur İttifakı olarak yapılacak çalışmalarda, tek başlarına yapacak güçleri olsa bile en geniş uzlaşmayı her zaman arzu ettiklerini vurgulayan Çelik, "Anayasa, hukuki bir metin olsa da devletin kurucu belgesi olan siyasal bir metindir. Dönemin ruhunun bazı özelliklerini taşısa da geleceğe taşıyan, bir bakıma gelecek dönemlerin nüfus cüzdanı niteliğindedir. Dolayısıyla buna herkesin pozitif katkı yapması gerekir." dedi.

Anayasa konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifadelerinin ardından bir CHP Genel Başkan yardımcısının, "Biz masaya oturmayız, bunu kabul etmeyiz." dediğini anımsatan Ömer Çelik, şöyle devam etti:

"Gerçi, parti sözcüsü de 'herkesle görüşürüz' gibisinden bir açıklama yaptı. Tabii bu konuların netleşmesi gerekiyor. Siyaset kurumunun anayasa meselesi konusunda yapacağı işler, gelecek nesillere borcumuzdur. Herkes, Türkiye'de darbe anayasasından yakınır, eleştiri getirir. Fakat sivil siyaset maalesef geçmişteki tartışmalar da bunu gösterdi ki sıfırdan bir anayasa yapma mükellefiyetini yerine getirmemiştir.

Dolayısıyla bugün siyaset yapan kim varsa, onların, hepimizin gelecek nesilleri yeni bir anayasa borcumuz vardır. Gelecek nesiller bunu hak ediyorlar. Bu şekilde, sonrası düzeltilmiş, bozunca başka yere düzeltilmiş şeklinde bir anayasa yapmanın ötesinde Türkiye'nin hem anayasal birikimi vardır. Çok eski anayasal birikime sahip devletlerden bir tanesidir Türkiye. Bu konuda yetkin hukukçuları vardır, siyasi partilerde birikim vardır. Örneğin arkadaşlarımızla çok uzun yıllar boyunca kesintisiz bir şekilde anayasa ile ilgili toplantılar yaptık. Siyasetin bakışıyla hukukun bakışı arasındaki konuları bir araya getirmeye çalıştık. Dolayısıyla düşünülmesi gereken şey şudur, ta baştan şart koşmak yerine, ta baştan sistem tartışmasıyla meseleyi kilitlemek yerine nihayetinde sistem tartışmasına vatandaşımız karar vermiş. Referandumdan geçmiş."

"Gerçek bir anayasaya kavuşma hedefinden Türkiye'yi uzaklaştırmamak gerekir"

Cumhurbaşkanlığı makamını halkın seçtiğini anımsatan Çelik, "Bütün bu gerçekler ortadayken gerçeklere karşı bir koşul öne sürerek Türkiye'nin gerçek ve sivil bir anayasaya kavuşma hedefinden Türkiye'yi uzaklaştırmamak gerekir. Bu konuda pozitif yaklaşmak gerekir." dedi.

Vatandaşların, her partinin temel hak ve hürriyetlere yaklaşım konusunda, kuvvetler ayrılığı konusunda ve denge denetleme sistemleri konusundaki görüşlerini duymak isteyeceğini belirten Çelik, şunları kaydetti:

"Vatandaşlarımızın önünde gerçekleşmesi gerekir. O zaman Türkiye Odalar Borsalar Birliği başkanlığında sivil toplum kuruluşları da Anadolu'ya gitmişti. Çeşitli anayasa toplantıları, çalışmalar yapılmıştır. Çünkü esas mesela anayasa ile ilgili taleplerinin aşağıdan yukarıya doğru oluşmasıdır. Devlet milletin devletidir. Dolayısıyla milletin arasındaki toplumsal mutabakatı gösteren, milletin arasındaki bir arada yaşama iradesini gösteren, gelecek nesillerin daha iyi koşullara kavuşmasını sağlayacak toplumsal mutabakatın şifrelerinin ne olması gerektiğini gösteren bir yol haritasıdır. Yeni sivil anayasanın bu şekilde değerlendirilmesi gerekir.

Siyaset yapan herkesin vatandaşlarımıza, milletimize, ülkemize ve gelecek nesillere yeni anayasa borcu vardır. Bu borcu ödemek için elimize geçen bu fırsatı, hepimizin en pozitif şekilde, en duyarlı şekilde, en hassas şekilde değerlendirmemiz sağlıklı olacaktır."

"Grubumuz tavrını ortaya koyacaktır"

Enis Berberoğlu ile ilgili yargı kararına ilişkin bir soru üzerine Ömer Çelik, "Yargı kurumları karar veriyor, yargı mekanizması işliyor. dolayısıyla Yüksek Mahkeme karar vermiş, yerel de belli mekanizmalar harekete geçmiş. Dolayısıyla bizim bu süreçle ilgili söyleyeceğimiz bir şey yok. Ondan sonra Yüce Meclise bir görev olarak düşen konular geldiği zaman grubumuz değerlendirmesini yapacak ve tavrını ortaya koyacaktır. Onun dışındaki yargısal süreçtir." yanıtını verdi.

Muharrem İnce'nin CHP'den istifası ve açıklamaları sorulan Çelik, "Siyasette Cumhur İttifakı'ndan bahsederken 'Asla ve asla yapmayacağımız şey Cumhur İttifakı ile beraber olmaktır' demek tabii herkesin kendi bileceği bir iş. Ben sadece şunu söylerim; Cumhur İttifakı ile beraber olmak herkese nasip olmaz. Zaten bu irade meselesidir, nasip meselesidir. Herkes kendi kararını kendisi verir." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhur İttifakı'nın kendi yolunda güçlü şekilde devam ettiğine dikkati çeken Çelik, MHP'nin kuruluş yıl dönümü olduğunu hatırlatarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile tüm MHP camiasına tebriklerini iletti.

CHP'deki istifaları ve sonrasında yapılan tüm açıklamaları yakından takip ettiklerini aktaran Çelik, şöyle konuştu:

"Bu gelişmeler olduğu zaman Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne haksız ve maalesef ahlak dışı bir şekilde 'saray' diyenler hemen 'Acaba bu gelişmelerin arkasında Cumhurbaşkanımız, partimiz ya da hükümetimiz var mı?' gibisinden bir tavır içerisine giriyorlar. Zaten kendisinin partisinden birileri istifa ettiği zaman birileri çıkıp da bunu bize bağlıyorsa aslında bu ne kadar zayıf ve kırılgan olduklarını gösteriyor. Yani biz böyle istediğimiz yerden, istediğimiz milletvekilini sökebiliyorsak, zaten bunu bu şekilde iddia eden birisi aslında kendi partisine haksızlık ediyordur. Kendi partisinin iradesine, kendi partisinin birliğine haksızlık ediyordur. Hatırlarsanız Sayın İnce'yi göstererek referans vererek de 'İşte saraya giden CHP'li' diye bir şey uydurmuşlardı aylar evvel. Bu tartışma konusu olmuştu, halbuki böyle bir şeyin olmadığı ortaya çıktı."

"Atatürk'ün istismar edilmesi konusundaki kötü siyasi gelenek hala devam ediyor"

"CHP'deki istifaları, bir başka partinin iç meselesi ve siyasette birtakım yeni oluşumların ortaya çıkması olarak değerlendiriyoruz" ifadelerini kullanan Çelik, "Yalnız siyasi tarihe geçsin diye bir not düşmek isterim burada, o da şudur; maalesef geçmişte bu ülkeye çok zarar verdiği halde Atatürk'ün istismar edilmesi konusundaki kötü siyasi gelenek bazılarında hala devam ediyor." dedi.

Çelik, şöyle devam etti:

"Bu istifalardan yaklaşık bir hafta evvel, yani üç milletvekilinin istifasından bir hafta evvel, bir CHP yöneticisi çıktı AK Parti'yi Atatürk karşıtlığıyla suçladı. Halbuki defalarca söyledik, devletimizin kurucusu, Kurtuluş Savaşı'mızın Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ülkemizin ortak değeridir, devletimizin kurucusudur. O'nu sadece bir partinin ideolojisinin içerisine sıkıştırmak, ya da bir partiyi ondan yanaymış, diğerleri buna karşıymış gibi göstermek Atatürk'e verilecek en büyük zarardır, Atatürk'ü ortak değer olmaktan çıkarma gayretidir. Şimdi ne oldu geldiğimiz noktada, bir hafta evvel AK Parti'yi suçluyordu bir tanesi 'Siz Cumhuriyet karşıtısınız, Atatürk karşıtısınız' diye. AK Parti'yi Cumhuriyet karşıtlığıyla, Atatürk karşıtlığıyla suçluyordu. Bir hafta sonra üç milletvekili istifa ederken, istifalarının odak noktası neydi; CHP'nin Atatürk'ten uzaklaşması. Nitekim daha sonraki istifada da buna vurgu yapıldı. Yani bir hafta evvel bizi bununla suçlamaya kalkan bir CHP yöneticisi söz konusuydu canlı yayında. Ondan sonra kendi partilerinden arkadaşları kendilerini aynı konuyla ilgili olarak yargılayarak ayrıldılar."

AK Parti'ye dönük bu tür yanlış değerlendirme biçiminden vazgeçilmesi ve uzak durulması çağrısında bulunan Çelik, "Atatürk'ün bu ülkenin ortak değeri olduğuna dair vurguyu öne çıkaran, gerçek saygıyı ve gerçek hassasiyeti göstermiş olur. Onun yerine bir partiyi Atatürk'ten yana, diğerlerini Atatürk'e karşı gibi göstermek aslında Atatürk'ün istismar edilmesinden başka bir şey değildir. Bu konuda hassas olunması açısından da bu anektodu bir tarihi not olarak düşmüş olayım." dedi.

"Siyasetçi kürsüye çıktığı zaman konuştuğu konuyu bilecek"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İzmir Büyükşehir Belediyesinin bir projenin finansmanı için Hazine'nin borçlanma faizinin yarısı oranında borçlandığı şeklindeki açıklamasının sorulması üzerine Çelik, MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin bugün grup toplantısında bu meseleyi ele aldığını hatırlattı.

Çelik, şunları kaydetti:

"CHP maalesef dış politika konusunda yaptığı hatayı dış finansman konusunda da yapmaya başlamış, öyle gözüküyor. O kadar da çok ekonomiden konuşan aktörleri var. Halbuki çok taraflı bankalardan yapılan özel amaçlı proje finansmanı kredileri ile bütçe finansmanı amacıyla yapılan Hazine'nin tahvil ihraçlarının birbirine karıştırılmaması gerekir. Hazine ve Maliye Bakanlığı bununla ilgili çok güçlü bir açıklama yaptı. Zaten belediyelerin aldığı krediler için de yine Hazine ve Maliye Bakanlığının izni talep ediliyor. Yani böyle sanki orada bir özerk yapı varmış, başka bir devlet oluşumu varmış gibisinden, sanki Hazine ve Maliye Bakanlığından hiç onay alınmamış, ya da bu tip mukayeseler konusunda bilinçli olarak çarpıtarak bu şekilde ifadeler ortaya koyulması, doğrusunu söylemek gerekirse siyasi sorumsuzluğun örneklerinden biri olarak tarihe geçecek."

Çelik, "Siyasetçi kürsüye çıktığı zaman konuştuğu konuyu bilecek. Hiç bilmediği bir konuysa onunla ilgili iyi bilgi alacak. Yani sadece oraya yazılmış metni okumak şeklinde bu olmuyor. Doğrusu siyasi açıdan sorumsuz örneklerinden biri olarak siyasi tarihimize geçmiştir diye düşünüyorum." diye konuştu.

"Esnafın ve diğer kesimlerin taleplerini yakından takip ediyoruz"

Toplantının sonunda Kovid-19'a yönelik değerlendirmelerde bulunan Çelik, mutasyona uğrayan virüs konusunun yakından takip edildiğini söyledi.

Salgın sebebiyle alınan tedbirler çerçevesinde esnafın ve diğer kesimlerin ilettikleri talepleri parti olarak yakından takip ettiklerini ve değerlendirdiklerini vurgulayan Çelik, "Şimdiye kadar pek çok destek verildi. Bundan sonrasında da bu çalışmalar tabii ki devam edecek." ifadesini kullandı.

Çelik, kısa süre içinde normal hayata kavuşmayı ümit ettiklerini belirterek bunun maske, mesafe ve temizlik konusuna gerekli hassasiyetin gösterilmesiyle mümkün olabileceğini vurguladı.