11.05.2019 - 21:09 | Son Güncellenme:
AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birlik Vakfı Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen 39. Geleneksel Birlik Vakfı İftarı'nda yaptığı konuşmaya, katılımcıların Ramazan-ı Şerif'ini tebrik ederek başladı.
Birlik Vakfı yönetimine ve tüm mensuplarına teşekkür eden Erdoğan, Allah'ın kendilerine Birlik Vakfı gibi bir hayır çeşmesinin kurucularından olmayı lütfettiğini, 1985'te Allah rızasını gözeterek toprağa diktikleri fidanın, aradan geçen 34 yılda dalları ülkenin dört bir köşesine uzanan ulu bir çınara dönüştüğünü söyledi.
Bugün Birlik Vakfı'nın ülkenin kültür hayatına yaptığı eşsiz katkıların yanı sıra gençlere yönelik eğitim-öğretim faaliyetleriyle de ciddi bir boşluğu doldurduğunu dile getiren Erdoğan, ayrıca vakfın bünyesinde farklı meslek dalları için kurulan komisyonların kendi alanlarında birbirinden kıymetli çalışmalara imza attığını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm bunların yanında vakfın son dönemde ülkede milli iradeyi ve demokrasiyi hedef alan tüm saldırılar karşısında takdire şayan bir duruş sergilediğini aktararak, milletin hak ve adalet mücadelesine destek verenlere teşekkür etti.
Erdoğan, "Her birinize mazlum ve mağdurların umudu olan bu ülkeye, büyük ve güçlü Türkiye davasına sahip çıktığınız için şükranlarımı sunuyorum. İnşallah 34 yıldır olduğu gibi önümüzdeki dönemde de kardeşliğimize leke sürdürmeyeceğiz. Birliğimizi bozmaya çalışanlara inat kutlu davamızın etrafında saflarımızı sıklaştırarak mücadeleye devam edeceğiz. İnşallah omuzlarımızı birbirine kenetleyecek, gözümüzü bir an olsun menzilimizden ayırmayacağız. Ülke ve vakıf olarak hedeflerimize ulaşana kadar bize durmak, dinlenmek ve rehavet yasak. Bilakis tempoyu biraz daha artırmalı, adımları daha hızlı atmalıyız." diye konuştu.
"Katil sürülerine kaptırdığımız her gencimizin vebali bizlerin üzerindedir"
Vakıf faaliyetlerinde, istikbali emanet edecekleri genç kuşaklara yönelik eğitim ve kültür faaliyetlerine daha çok ağırlık vermeleri gerektiğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Gerek Gezi olaylarında şahit olduğumuz manzaralar, gerekse 15 Temmuz gecesi yaşadığımız büyük ihanet Birlik Vakfı'nın omuzlarındaki yükün ne kadar ağır olduğunu hepimize göstermiştir. Tabiat boşluk kabul etmez. Her iki hadisede gördüğümüz gibi şayet biz sahip çıkmazsak, gençlerimizin vatan, millet ve memleket düşmanı habis ellerin oyuncağı haline gelmesi sadece an meselesidir. Eğer biz evlatlarımızın kalplerini ve zihinlerini iyilikle, hasenatla, ezan, bayrak şuuruyla doldurmazsak, terör örgütleri zehirli ideolojilerini oraya zerk edeceklerdir. Biz genç nesillere kadim değerlerimizi aşılamazsak, sevdirmezsek, yaşatmazsak, sokaklar, televizyon, tablet ve telefon onları popüler kültürün hadim kodlarıyla yetiştirecektir. Çok açık ve net söylüyorum FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi katil sürülerine kaptırdığımız her gencimizin vebali bizlerin, bizim gönüllü teşekküllerimizin üzerindedir. Bakınız bu millet hala yüreğinde 1970'lerde sağ, sol kavgasına kurban verdiği körpe fidanların sızısını taşıyor. Bu millet hala bölücü örgütün zorla dağa kaçırıp birer ölüm makinesine dönüştürdüğü evlatları için gözyaşı döküyor. Bu millet FETÖ'nün sapkın ideolojisinin 40 yılda mankurtlaştırdığı gençlerinin travmasını yaşıyor. Hiçbirimizin milletimize bir daha benzer acılar, dramlar yaşatma hakkı yoktur. Merhum Akif'in o veciz ifadesiyle tarih ders almayanlar için tekerrür eder. Tarihin tekerrür etmesini istemiyorsak, yapmamız gereken daha sıkı, kuşatıcı, vizyoner bir anlayışla çalışmalarımızı sürdürmektir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, öğrenci burslarından konferanslara, kurslardan yarışmalara kadar vakfın gençlere yönelik her faaliyetini bu yönde atılmış kıymetli bir adım olarak gördüğünü vurgulayarak, "Rabb'im sizlerden, Birlik Vakıfı'na maddi, manevi destek veren, bu çatı altında fisebilillah faaliyet gösteren tüm kardeşlerimizden razı olsun." ifadelerini kullandı.
"Gönül coğrafyamızın dört bir yanından bu ramazanda yine dumanlar, feryatlar yükseliyor"
Milletçe başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan 11 ayın sultanı mübarek Ramazan-ı Şerif'i, manasına ve ruhuna uygun şekilde idrak etmeye çalıştıklarını dile getiren Erdoğan, ramazanın "Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin" ilahi emrine ram olarak iç muhasebenin yapıldığı bir ay olduğunu söyledi.
Erdoğan, ramazanın sofraların komşulara, muhtaçlara, hısım ve akrabalara açılan bir dayanışma ayı olduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Hepsinden önemlisi biz müminler için ramazan, oruçla sabrı öğrendiğimiz, ibadetle kalplerimizi arındırdığımız, tefekkürle kul olmanın şuuruna vardığımız mübarek, kutlu bir aydır. Ancak hemen her ramazanda olduğu gibi bu mübarek günlerde de İslam ve insanlık düşmanları, ramazan sevincimize gölge düşürmek, ramazan soframıza zehir katmak için ellerinden geleni yapıyor. İsrail yönetimi abluka ve ambargoyla açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze'ye yine bomba yağdırıyor. Suriye'nin eli kanlı rejimi, İdlib'te yaşayan sivilleri, hastane ve okulları bu ramazan gününde varil bombalarıyla vurmakta hiçbir beis görmüyor. Yemen'deki yüz binlerce çocuk kirli bir savaşın kurbanı olarak açlık ve kıtlığın pençesinde kıvranıyor. Libya'da, sırf petrol kuyularının kontrolü için bir kiralık katilin azgınlıklarına göz yumuluyor. Arakan'dan Somali'ye, Afganistan'dan Irak'a kadar, gönül coğrafyamızın dört bir yanından maalesef bu ramazanda yine dumanlar, yine feryatlar yükseliyor."
"İsrail'in sindirme politikalarına rağmen Anadolu Ajansımız çalışmalarına devam ediyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, zalimlerin hep ramazanda biraz daha pervasızlaştıklarına şahit olduklarını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Özellikle İsrail yönetimi uluslararası toplumun sessizliğinden aldığı cesaretle, işi medya kuruluşları ve insani yardım teşkilatlarının merkezlerini bombalamaya kadar vardırmışlar ve bizim Anadolu Ajansımızı bombalamışlardır. Çünkü onların bütün o kirliği yaptıklarının dünyaya duyurulmaması gerekiyor. Duyuran kim varsa onlar için düşmandır. Böylece Gazze'de işledikleri cinayetlerin, Gazze halkına yönelik soykırım politikalarının kamuoyu tarafından bilinmesine engel olabileceklerini düşünüyorlar. Yardım kuruluşlarını hedef alarak Gazze halkını açlık ve yoklukla terbiye edebileceklerine inanıyorlar. Ancak İsrail'in karartma, yıldırma, sindirme politikalarına rağmen Anadolu Ajansımız şartları zorlayarak çalışmalarına devam ediyor.
Onlar istemese de insani yardım kuruluşlarımız her türlü riski göze alarak ihtiyaç sahiplerinin yaralarını sarmayı sürdürüyor. Biz bunları yaparken bakıyorsunuz basın özgürlüğü konusunda ülkemizi eleştiri yağmuruna tutan kuruluşların tek bir tepki sesi dahi yükselmiyor ne yurt içinde, ne uluslararası camiada. Mesele Türkiye olunca hemen ortalığı ayağa kaldıranlar, Gazze'deki saldırının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hala üç maymunu oynuyor. Basın özgürlü kılıfı altında terör örgütü üyelerine bile sahip çıkanlar, kameralar önünde gerçekleştirilen bu saldırıyı görmezden, duymazdan geliyor. Bunun adı sadece çifte standart değil, aynı zamanda zulme ortak olmaktır. Mağduru kimliğine, inancına, ülkesi ve milletine göre ayırmak ne insani, ne de ahlaki bir tavırdır. Açıkça söylemek gerekirse bu tavırla biz ilk kez karşılaşmıyoruz. Terörden darbeye kadar ülkemizle ilgili hemen her konuda benzer bir çifte standarda şahit oluyoruz."
Erdoğan, "dünyaya demokrasi dersi verenler"in, Türkiye'de 251 insanın şehit edildiği kanlı darbe girişimi karşısında darbecileri himaye edebildiğini, "insan haklarından bahsedenler"in Suriye'de 10 binlerce masumu katleden terör örgütünün elebaşlarını kırmızı halılarla karşılayabildiğini söyledi.
"Barıştan dem vuranlar"ın sırf çıkarlarını korumak için Yemen'den Libya'ya kadarki coğrafyayı kan ve gözyaşına boğmakta hiçbir beis görmediğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Adalet ve özgürlüğü dillerine dolayanlar, Mısır'da darbe mahkemelerinin kurduğu darağaçlarına seslerini dahi çıkarmıyor, tam aksine Avrupa Birliği mensubu ülkeler Sisi'nin davetine icabetle aynı masada oturup onunla geleceğe yönelik ne yapacaklarını konuşabiliyorlar. Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın vahşice öldürülmesinden Yeni Zelanda'daki menfur terör eylemine kadar tüm hadiselerde bu ikircikli tavır bir şekilde kendini ifşa etmektedir. Cemal Kaşıkçı olayıyla alakalı olarak Suudi Arabistan'ın göndermiş olduğu görevlilere karşı hala bir ses, tavır yok. Bize söyledikleri 'Gereken yapılacaktır, hiç endişe etmeyin.' Bu benim sorunum değil, senin sorunun. Suudi Arabistan olarak böyle bir katliamı, gönderdiğin 15 kişi, daha sonra sayıyı 22'ye çıkardın, bunlar yapıyor, bunlara yönelik en ufak bir eylemin olmuyor. Nerede adaletiniz? Yok."
Erdoğan, menfaatleriyle temel insani değerler arasında bir seçim yapma konusunda Batı ülkelerinin samimiyet testinden geçemediğini ve tercihlerini hep olduğu gibi ya dolara ya petrole yatırdığını belirterek, şöyle konuştu:
"İstanbul seçimleriyle ilgili Yüksek Seçim Kurulu kararından sonra yapılan açıklamaların da aynı bakış açısının ürünü olduğunu görüyoruz. Burada mesele ne sandıktır ne milli iradedir ne de Türkiye'nin demokrasi mücadelesine destek vermektir. Avusturya'da cumhurbaşkanlığı seçimi 2 yıl sonra iptal edilebiliyor. Hiç ses duydunuz mu, 'Nasıl böyle bir şey olabilir' diye herhangi bir serzeniş duydunuz mu? Bakın, 2 yıl sonra cumhurbaşkanlığı seçimi iptal edilebiliyor. Bizde ise sadece müracaat edişimiz bile Batı'yı rahatsız ediyor. Bu, bizim milli iradenin hakkını arama mücadelesidir. Bu, bize gönül verenlerin hakkını arama mücadelesidir. Biz de hakkımızı arama mücadelesini verdik, YSK onlar da sağolsun haklı kararımızı teyit ettiler.
"Türk demokrasisinin altını oymaktır"
Yüksek Seçim Kurulu kararı üzerinden ülkemizi hedef alanların gayesi, milletimizin 17 yıllık kazanımlarını dinamitlemek, Türk demokrasisinin altını oymaktır. 31 Mart Seçimlerinde yaşanan örgütlü usulsüzlükleri, daha net bir ifadeyle sandıktaki yolsuzlukları görmezden gelmelerinin sebebi budur. Çünkü samimi olan hakikati tahrif edemez, onu okumaya, anlamaya çalışır. Prensipli davranan, önce objektif bir şekilde ortaya konulan delilleri, atılan adımın hukuki olup olmadığını tespite çalışır. Bunlar ülkemize baktıklarında gerçeği değil, sadece ön yargılarını görüyorlar. Zihinlerindeki eski Türkiye ile gerçek Türkiye arasındaki farkı bir türlü kabul etmek istemiyorlar. Ülkemizin son 17 yılda yaşadığı büyük değişimi görmeye yanaşmıyorlar. Karşılarında artık hazır olda bekleyen bir Türkiye olmadığını, bu ülkeye emir ve talimat veremeyeceklerini bir türlü idrak edemiyorlar. Ancak onlar kabullense de kabullenmese de Türkiye, bağımsız, egemen, demokratik ve hukukun üstünlüğüne inanan bir ülkedir."
"Tüm saldırıların üstesinden birbirimize kenetlenerek geldik"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin hiç kimsenin müstemlekesi, mandası olmadığını vurgulayarak, "Topraklarında darbeci katilleri ağırlayanlar, bize hukuk dersi veremez. Seçimle işbaşına gelmiş Venezuela Devlet Başkanını devirmeye çalışanlar, bize demokrasiden bahsedemez. İsrail terörüne seslerini yükseltmeyenler, Seçim Kanunu çerçevesinde yürüttüğümüz hak mücadelesine laf edemez. Allah'ın izniyle milletimiz bu baskılara, bu tehdit diline boyun eğmeyecektir. Türk milleti nasıl 15 Temmuz'da gerektiğinde canı pahasına iradesine sahip çıkmışsa, 23 Haziran'da da özgür iradesiyle tercihini yapacaktır. Ben buna inanıyorum. Türk demokrasisi 23 Haziran imtihanından da Allah'ın izniyle hep birlikte alnının akıyla çıkacaktır." dedi.
Herkese çok önemli görevler düştüğünü ifade eden Erdoğan, "Biz bugüne kadar tüm saldırıların üstesinden birbirimize kenetlenerek geldik, fitneyi aramıza sokmadık, kardeşliğimize asla leke sürdürmedik. İşte şimdi de şu anda karşımızda olan zihniyet bakıyorsunuz FETO'nun ağzıyla konuşuyor, bir yerlere mesaj veriyor. Görüş farklılıklarımızın dava arkadaşlığımızın önüne geçmesine müsaade etmemeliyiz. Bulunduğumuz makamlardan azade olarak, hepimiz inandığımız, yolunda ömrümüzü harcadığımız kutlu davamızın birer neferiyiz." diye konuştu.
Erdoğan, koltukların, görevlerin, payelerin hepsinin geçersiz ve geçici olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Baki kalan bu kubbede sadece hoş bir sedadır. Bizler 40 yıldır siyasette bunu yapmaya, işte bunu başarmaya çalışıyoruz. Hatasızlık, kusursuzluk, yalnızca alemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur. Bizim de hatamız, eksiklerimiz, noksanımız olmuştur ve olacaktır. Ancak adına Türkiye dediğimiz davamıza ihanetimiz vaki değildir. İç muhasebemizi yapacak, tespit ettiğimiz eksiklikleri giderecek, daha kucaklayıcı, kuşatıcı bir anlayışla mücadelemizi sürdüreceğiz. Bizi, İstanbul'da belediye başkanlığına 1994 seçimlerindeki ruh taşıdı. Bizi, 2002 yılında iktidara milletimizle kurduğumuz gönül köprüsü getirdi. Bu ruh ve gönül bağını koruduğumuz müddetçe Allah'ın izniyle milletimiz bize güvenmeye, bizi desteklemeye devam edecektir. Ben buna inanıyorum. Bunu kaybettiğimizde ise artık milletimize verecek hiçbir şeyimiz kalmamış demektir. Rabb'im bizleri böyle bir yanlışa düşmekten korusun diyorum. Rabb'im bizleri sırat-ı müstakimden ayırmasın diye dua ediyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 29 Mayıs'ta 34. yaşına girecek olan Birlik Vakfı'nın misyonu doğrultusunda faaliyetlerini artırarak devam ettireceğine inandığını ifade etti. Erdoğan, sözlerini "İnşallah bizler de kurucusu olmaktan gurur duyduğumuz vakfımızı tüm imkanlarıyla ve imkanlarımızla desteklemeye, sizlerin yanında olmaya devam edeceğiz." diyerek tamamladı.
Programa, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, AK Parti İstanbul İl Başkanı Bayram Şenocak ile eski bakanlar, siyasiler ve çok sayıda kişi katıldı.
İsmail Kahraman, konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir tablo hediye etti.