22.10.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Mert İnan / İstanbul
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Barış Pınarı Harekâtı’na yönelik eleştirileri yanıtlarken, Türkiye’nin hiçbir ülkenin topraklarında, hiçbir toplumun özgürlüğünde veya çıkarlarında gözü olmadığını belirterek, “Böyle bir ithamı, kendimize yapılmış en büyük hakaret sayarız” dedi. Bu süreçte NATO ve AB ülkeleri dahil tüm Batı’nın teröristlerin yanında yer aldığını ve hep birlikte Türkiye’ye saldırdığını söyleyen Erdoğan, “Hani siz teröre karşıydınız? Ne zamandan beri siz terörle beraber hareket etmeye başladınız” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘TRT World Forum 2019’da “Globalleşmede Geri Çekilme: Dünya Düzeninin Yansımaları” başlıklı özel oturumda katılımcılara hitap etti.
Terör destekçileri
Eski devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar ve akademisyenlerin davetli olduğu forumda, bazı davetlilerin Barış Pınarı Harekatı nedeniyle katılımlarını iptal ettiği öğrenildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu duruma değinerek, “Harekatı bahane ederek konuşma yapmaktan vazgeçenlerin terör örgütlerine destek verdiklerini düşünüyorum. Bu tiplerin teröre karşı olduklarını hiçbir yerde anlatmalarına gerek yok. Eğer karşıysan işte platform burası.. Gelirsin burada teröre karşı olduğunu ortaya koyarsın. Bu tavır hiçbir demokratik değer ve etikle uyuşmuyor” dedi.
Erdoğan, foruma dünyanın dört bir ucundan farklı görüşte siyasetçi, akademisyen ve fikir liderlerinin katıldığını dile getirerek, iki gün boyunca açık ve kapalı toplantılarda katılımcılar tarafından ele alınacak konularla ilgili raporlar hazırlanacağını, raporlardaki tespitlerin ve çözüm önerilerinin tüm dünyayla paylaşılacağını aktardı.
‘Hakaret sayarız’
Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son birkaç yüzyıldır, kavganın odağında bu coğrafya vardır. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninde, Türk Milletine ve devletine yer verilmemişti. Millet olarak bu zilleti elbette kabul etmedik. İstiklal Harbimizi zaferle sonuçlandırmamızın ardından Lozan’da varılan mutabakat, kabul edebileceklerimizin asgarisini oluşturuyordu. Sınırları kanla değil de, masa başında cetvelle çizilen devletlerin hiçbir zaman gerçek devlet olamayacağı ortaya çıkmıştır. Bağımsızlığını ve kalkınmasını kendi iradesiyle yapan Türkiye ve birkaç ülke dışındakiler mutsuz ve sıkıntılıdır. Biz sahip olduğumuz her şeyin bedelini fazlasıyla ödedik, hala ödemeye devam ediyoruz. Türkiye’nin hiçbir ülkenin topraklarında, hiçbir toplumun özgürlüğünde veya çıkarlarında gözü yoktur. Bu böyle bilinsin. Böyle bir ithamı en büyük hakaret sayarız. Geçmişinde ne sömürge ne katliam ne yıkım ayıbı olan bir milletin başka bir gayesi olamaz. Herkes Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da ve Afrika’da başka niyetlerle at koşturuyor olabilir. Ama biz, kardeşlerimiz için oradayız. Bu, ‘bir damla petrolü bir damla kandan daha değerli görenlerin’ asla anlayamayacağı büyük bir erdemdir.”
‘Biz susmayacağız’
Hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak , 17-18 yıllık bir görev süremizde terör örgütleriyle masaya oturmadık, oturmayız ve oturmayacağız. Başkaları oturabilir, bizi ilgilendirmez ama bu uluslararası siyasetin, savaş hukuku ve terörle mücadelenin de nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından çok önemli. Bir taraftan teröre karşı mücadele diyeceksiniz, öbür taraftan teröristleri bu şekilde şımartacaksınız. Öyle bir şımartma ki düşünün şu anda Kuzey Suriye’de eğer 30 bin TIR Irak üzerinden silah, mühimmat araç-gereç buraya sokuluyorsa acaba bu ‘ben dünyanın en güçlüsüyüm’ diyenler bunu neyle izah edecekler. Bu demokrasinin neresinde yazıyor, bunu bize söylesinler. Uluslararası siyasetin neresinde yazıyor? Uluslararası savaş hukukunda böyle bir şey var mı, bunu bize söylesinler. Yok söyleyemezler. O zaman susuyorlar. Ama biz susmayacağız.”
‘Hayal kırıklığı’
Karanlıkta göz kırpılarak perde arkasından toplumları yönetme devri kapanmıştır. Diplomasinin sadece güçlülerin baskı aracı olarak kullanılmaya devam edilebilmesi mümkün değildir. Darbeler dahil her yol mubah sayılarak kurulan çarpık düzenin artık sonuna gelinmiştir. Özellikle de küresel sistemin en zayıf halkasını oluşturan ekonomik ilişkilerin, siyasi hedeflerin silahı haline dönüştürülmesi, adeta intiharla eş anlamlıdır. Uluslararası toplumdan, ülkemizin terör örgütleriyle mücadelesi noktasında maruz kaldığı siyasi, diplomatik, ekonomik vandallıklara karşı güçlü bir duruş sergilemesini beklerdik. Maalesef, bu konuda derin bir hayal kırıklığı, derin bir üzüntü içindeyiz.
‘Akıl tutulması’
Türkiye ile empati yapmak yerine başımızdaki terör ve sığınmacı sorunlarının ilanihaye bizimle sınırlı kalacağını düşünenler, fena halde yanılıyorlar. Düşünebiliyor musunuz tüm Batı teröristlerin yanında yer aldı ve hepsi birlikte bize saldırıyor. NATO ülkeleri dahil, Avrupa Birliği ülkeleri dahil. Hani siz teröriste, teröre karşıydınız? Ne zamandan beri terörle beraber hareket etmeye başladınız? Bu terör örgütleri PYD/ YPG NATO’ya üye oldu da bizim mi haberimiz mi haberimiz olmadı. Bu nasıl bir iştir, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Teröre karşı olanlar bunun ispatını yapmak zorundadır.”
Hani düşünce özgürlüğü?
Geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı meselesine de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı’nın Kaşıkçı cinayetine karşı tutumunu da şöyle eleştirdi: “Maalesef önce birkaç çatlak ses ondan sonra bu iş adeta bir kenara bırakılmıştır. Hani düşünce özgürlüğü? Ama bunların tek çıkışı nedir biliyor musunuz? Bizim dolarlarımız var Biz dolarlarımızla bu işi hallederiz. Her zaman yaptıkları bu, şimdi de bunu yapıyorlar. Tek bunların yöneldikleri yol bu.”