PazarCumhuriyetimizin simge marşları

Cumhuriyetimizin simge marşları

29.10.2023 - 02:00 | Son Güncellenme:

Ulusal duyguları güçlendirmek ve yeni nesillere aktarmak için yazılan Cumhuriyet marşları her milletin hafızasında farklı bir yere sahiptir. Bizde de İstiklâl Marşı, 10. Yıl Marşı ve 50. Yıl Marşı öne çıkıyor

Cumhuriyetimizin simge marşları

Kemal Küçük - Yüzüncü yılını kutladığımız Cumhuriyet’in geçirdiği evrelerde, ulusumuzun ona olan coşku ve inancını kitlesel olarak dışa vuran en önemli simgelerdir marşlarımız. Daha İstiklâl Savaşı sürerken yazılıp bestelenen İstiklâl Marşı, 10. Yıl Marşı ve 50. Yıl Marşı bu evreleri söz ve müzikle anlatır. Almanca Marsch, Fransızca Marche, İngilizce March, İtalyanca Marcia diye yazılan sözcük, Latince Marcare yani “vuruşlu yürüyüş”ten gelir. Hâl böyleyken, bu yıl Ankara’da 100. Yıl Marşı için açılan yarışmadaki bir jüri üyesinin, jüride bir Bando Şefi’nin de olması önerisine, bir başka üyenin karşı çıktığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Kökeni antik Yunan tiyatrosuna kadar gitse de, Orta Çağ şövalyelerinin yarışmalarındaki trompet ve trampetli müziğe uzansa da, 16. yy’dan sonra Batı’da her ordunun trampet vuruşlu yürüyüş marşları vardı ve bizim Mehter müziğimizin de etkisi ile 18. yy’dan sonra gelişen askeri marşlara dönüştü.

Haberin Devamı

İster sivil ister askeri marşın temel unsuru yürüyüş temposudur. 10. Yıl Marşı’nın ya da Sakarya Marşı’nın heyecan veren etkisini güçlü söz-müzik uyumunun yanında birlikte “söylenip yürünülen” yapısında aramalıyız. Ulusal marşlar içinde  Fransız milli marşı olan 1789 devriminin simgesi La Marseillaise, Macarların Rakoczy (1809) ve Avusturyalıların Radetzky (1848) marşları da bu etkiyi taşır.  O zaman ulusal duyguları güçlendirmek ve nesillere aktarmak için yazılan Cumhuriyet marşlarının üçüne kısaca değinelim.

Cumhuriyetimizin simge marşları

Osman Zeki Üngör

İstiklâlin marşı

Çok güçlü ve etkili bir müziği, yine çok güçlü güftesi ile İstiklal Marşımız, kan ve gözyaşı dolu günlerde yazılmış ve bestelenmişti. 1920’de açılan güfte yarışmasına katılan hiçbir yapıt yeterli bulunmamış, yarışmaya katılmayan Mehmet Âkif’in, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ısrarlı daveti üzerine yazıp Bakanlığa verdiği şiir, 12 Mart 1921’de TBMM’de Milli Marşın güftesi olarak kabul edilmişti. 1923’te İstanbul Maarif Müdürlüğü’nün açtığı beste yarışmasına 24 besteci katılmış, ancak değerlendirme gecikince Akif’in şiiri, ülkenin çeşitli yerlerinde farklı bestelerle okunmaya başlanmıştı.

Haberin Devamı

1924’te Milli Eğitim Bakanlığı’nın seçici kurulu, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etti. Udî, çellist ve kemençe üstadı Çağatay’ın bestesi makamsal müzikti. Oysa, daha bu yarışma açılmadan bir yıl önce, Atatürk’ün İzmir’e girdiğini İstanbul Şişli’deki evinde haber alan Muzıka-i Hümayun Şefi keman virtüozu Osman Zeki Bey (Üngör), sevinçle piyanosunun başına oturup, bugün söylediğimiz, Batı müziği anlayışındaki İstiklâl Marşı’nı bestelemeye başlayıp iki günde tamamlamıştı. Bestenin orkestrasyonunu daha sonra Darül Elhan öğretmenlerinden Besteci Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Künçer yapacaktı.

Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi 6 yıl resmi marş olarak seslendirildi. 1930’dan itibaren Osman Zeki Üngör’ün bestesi Milli Marş olarak kabul edildi. Bugün müzikçi gözüyle marşın bir iki dizesindeki söz-müzik uyumu (prozodi) sorunu iki ilginç nedene dayandırılıyor. Üngör’ün dostu Cemal Reşit Rey’e göre bu beste aslında başka bir güfteye göre yazılıp, sonra Mehmet Akif’in ilk iki kıtasına uyarlanmış. Bir başka iddiaya göre ise geçmiş yıllarda marşın çok ağır tempoda çalınması bu prozodi sorununu daha belirgin hâle getiriyordu. Bunun nedeni, marşın ilk plak kaydının aşırı ağır tempoda kaydedilmesiydi.

Haberin Devamı

93 yıldır istiklâlin simgesi

Sahibinin Sesi Plak şirketinin patronu Vahram Gesaryan, stüdyoda çalınan marşın, plağın bir yüzünün ancak yarısını doldurduğunu görünce, bir başka marş daha çalınmasını istemiş, ancak Üngör bunu kabul etmeyince, “O zaman biraz ağır çalınsın, kayıt plağı doldurur. Sonra gramofon hızlı  çaldırılır, sorun çözülür” denmiş. Ağır kaydedilen marşın radyolarda bu hâliyle yayınlanmasından sonra tüm yurttaki bandolar tarafından da ağır çalınması Üngör’ü çok üzmüş. “Ben, Şişli’deki dairemde besteyi yaparken gözümüzün önünde İzmir’e dörtnala giden süvariler vardı; ama bu marş çok yavaş çaldırılıyor, yanlıştır, yazıktır, yapmayın!” diye... Her iki anekdotun doğruluğu tartışılır. Ancak günümüzde çok daha hızlı çalınan İstiklâl Marşı’nın birkaç prozodi hatası, 93 yıldır istiklâlin simgesi olarak çalınıp söylenmesini engelleyemez!

Haberin Devamı

10. yılın coşkusu

Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar’ın ortak sözleri üzerine Cemal Reşit Rey’in bestelediği 10. Yıl Marşı, Cumhuriyet’in ilk neslinin heyecanını bugün popüler müzik sahnelerinden gençlere yansıtıyor. Bu kadar popüler olmasının sırrı, yine şu “vurgulu yürüyüş”te yatıyor. Ama ilginç olan, olağanüstü müzik bilgi ve yeteneğinin yanında “Kral’la Marie Antoinette’in öldürülmesi dünya tarihinin sonu oldu” diyen Cemal Bey’in, Cumhuriyet rejimi altında geçirdiği 10 yılın sonunda Türkiye’nin içeride ve dışarıda büyük mücadele verdiği, Türk ulusuna yeni bir kimlik kazandırma çabasının yoğunlaştığı bir süreci anlatan sözlere bu kadar uyumlu bir müzik yazmasıdır. Öğrencisi Aydın Karlıbel, Cemal Bey’in  Mozart’ın Türk Marşı’nı çalarken sol elin mehter ritmini nasıl güçlü vurgulayacağını gösterdiğini anlatırken, ben, 10. Yıl Marşı’nda kullandığı bu ritmin tılsımını düşünüyordum, prozodi açısından mükemmel olmasa da kitleleri ateşleyen müzik, bir marştaki majör- minör tonalite değişikliğinin güftenin hangi tümcesinde ne kadar etkili olduğu konusunda da örnek bir eserdir.

Haberin Devamı

Cumhuriyetimizin simge marşları

Necil Kazım Akses

Cumhuriyetimizin simge marşları

Cemal Reşit Rey 

Cemal Reşit Rey’in bestelediği 10. Yıl Marşı, Cumhuriyet’in ilk neslinin heyecanını bugün popüler müzik sahnelerinden gençlere yansıtıyor. Bu kadar popüler olmasının sırrı, “vurgulu yürüyüş”te.

50. Yıl Marşı’nda eksik olan coşku

1973’te tüm radyolar ve tek kanallı televizyonun sürekli çaldığı, orkestraların çokça seslendirdiği resmi 50. Yıl Marşı, 10. Yıl Marşı’nın coşkusunu yaratamamıştı. Cumhuriyet’in yurt dışında okutulan ilk bestecilerinden Necil Kazım Akses, marşı Şair Bekir Sıtkı Erdoğan’ın sözleri üzerine bestelemişti. Marmara Koleji’nde edebiyat öğretmenim olan Bekir Sıtkı Erdoğan’a, 1975’te bu marş için ne düşündüğünü sorduğumda, “Böyle olacağını bilseydim, o besteyi kabul etmezdim, şiirimi geri çekerdim” demişti. 

“Müjdeler var yurdumun toprağına taşına” diye başlayan marş, ses-müzik uyumu olarak kusursuz bir prozodiye sahip olduğu halde, vurgulu yürüyüş kalıbını öne çıkarmayan, geniş aralıklı ve yüksek seslerdeki etkisini ancak profesyonel şancılardan oluşan korolar seslendirdiğinde gösterebiliyordu. Sonraki yıllarda çok az seslendirildi. Cumhuriyet’in 100. yılında, resmi olarak kabul edilmiş bir marşımız yok. Andığımız üç önemli marş bir yarışma sonunda belirlenmişti. 100. yılda bu yapılmayınca, klasik müzikçilerle, pop müzikçiler besteleme yarışına girdi. TV kanalları istediğini çalıyor. Böyle bir ortamda, bu marşları eleştirmenin de bir anlamı kalmıyor. İstediğinizi beğenmekte serbestsiniz!