X-Men hakkında doğru bilinen 10 yanlış

Klasik X-Men okurları, Charles Xavier ya da Profesör X'in, kendi adıyla bir ekip kurduğunu sanabilir. Fakat biraz derine inersek X-Men adının arkasındaki gerçeği rahatça görebiliriz. X-Men, mutant olmayan insanların sahip olmadığı 'X-tra' yetenekleri olan (ekstra) kişileri tanımlamak için kullanılıyor. Bu açıklama dışında X-Men isminin nereden geldiği konusunda elimizde daha net bir bilgi var. Lee ve Kirby, kitaplarına 'The Mutants' gibi basit bir ad vermişti. İkili, yeni fikirlerini Martin Goodman'li Marvel'e sundu ve Goodman, ikilinin fikrini beğendi fakat isim konusunda tereddütleri vardı. Goodman'e göre süper kahramanlara hayranlık duyan kimseler, 'mutant' kelimesini benimsemeyebilirdi. Bu yüzden Goodman, Lee'den isim değişikliği talep etti. Böylece X-Men adı ortaya çıktı. Süper güçlere sahip kahramanlar genellikle kendilerinden nefret eden ve korkan halkı korumakla görevlendirilir. Piyasaya 1963'te çıkan X-Men, okurların daha önce hiç karşılaşmadığı türden bir hikayeydi. X-Men'den önce herkes DC Comics tarafından yayınlanan çizgi romanlarla haşır neşirdi. Uncanny X-Men#1 çizgi romanı Eylül 1963'te piyasaya sürüldü. Aynı yılın haziran ayında Marvel'in My Greatest Adventure #80 çizgi romanı çıkmıştı. Çizgi roman, Doom Patrol adında bir ekibin maceralarını konu alıyordu. Üyeleri toplumun dışına itilmiş bireylerden oluşan Doom Patrol, tekerlekli sandalyeye mahkum Chief tarafından yönetilen Brotherhood of Evil'e karşı mücadele veriyordu. Arnold Drake ve Bruno Premiani'nin Doom Patrol serileri, raflarda yerini alan iki hikayenini ilki olmuştu. Drake, bir röportajında, Stan Lee'nin X-Men hikayesini Doom Patrol'dan uyarladığını düşündüğünü ima eden sözler söyledi. X-Men, çizgi romanların en hızlı pazarlanan hikayelerinden biri oldu. Wolverine ve Deadpool gibi karakterlere hayat veren Marvel, X-Men'in de ekmeğini uzun süre yedi ve yemeye de devam ediyor. 1991 yılında ikinci X-Men serisi Legacy piyasaya sürüldü ve 6 milyondan fazla satılarak bir rekora imza atıldı. Popüler kültürde de köklerini sağlam temellere oturtan X-Men'in, yayın hayatına mükemmel bir başlangıç yaptığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Uncanny X-Men satışa çıktığında Marvel Comics, Fantastik Dörtlü ve Örümcek Adam furyası ile başlayan namını şahlandırıyordu. Fakat her proje, bahsi geçen iki yapım gibi başarılı şekilde hayata atılmadı. Stan Lee ve Jack Kirby'nin The Incredible Hulk çizgi romanının yayın serüveni yalnıza 6 sayı sürdü. X-Men yine de iptal edilen projeler arasına alınmasa da projeyi durdurma kararı gündeme gelmişti. 1970'te X-Men #66, yeni hikayelerin yayınlandığı son sayı olmuştu ve bu sayının sonuncu baskı olduğu düşünülüyordu. Fakat 8 ay sonra çizgi romanlar yeni olmayan hikayelerle geri döndü. Çıkarılan 27 sayı, yeniden basılan yayınlardı. Marvel 1975'te mutantlara bir şans daha verdi ve Giant-Size X-Men#1'i piyasaya sürdü. Yeni çizgi roman farklı hikaye ve bakış açısıyla basıldı. Giant-Size X-Men bir anda süper kahraman hikayelerinin en ünlüsü haline geldi. X-Men hayranlarının birçoğu, X-Men hikayesinin ABD'de 60'larda yaşanan insan hakları mücadelesine gönderme olduğunu düşünüyor. Fakat insan hakları temelinde bakmak aslında çizgi romanı dar ve zayıf bakış açısıyla ele almak anlamına geliyor. Aynı durum Malcolm X ve Dr. King için de geçerli. Aslına bakılırsa günümüzdeki X-Men versiyonunda, insan hakları hareketleri ve eşitlik gibi temalar işleniyor. Bazı mutantlar LGBTi çevrelerince, bazıları ise ırkçılık karşıtlarınca benimseniyor ve simge haline getiriliyor. X-Men hikayelerinin birçoğunda insan hakları ve LGBTi temaları var. Fakat insan hakları ve eşitlik gibi temaların X-Men'de yer alması fikri çok daha sonra ortaya çıktı. Bahsi geçen temaları daha çok 60'lardaki çıkışı ile özdeştirsek de, Lee ve Kirby'nin orijinal X-Men hikayesinde insan hakları ve eşitlik gibi temalar yoktu. Phoenix Saga, X-Men hikayesinin bir parçası. Phoenix Saga'nın X-Men hikayesinin mihenk taşı olması tartışmaya açık bir konu. Hikayeye göre Jean Grey, kozmik bir güç tarafından ele geçirildi ve bu sebeple küresel çapta felaketler yaratmakla programlandı. Tüm gezegende felaketlere yol açan Jean Grey, Phoenix'in bir türlü doymak bilmeyen açlığını tatmin etmek için gezegendeki tüm nüfusu yok ettikten sonra yargılanıp öldürüldü. Aslına bakılırsa gerçek Jean hiçbir zaman bu hikayenin parçası olmadı. Jean o sıralarda, Hudson Nehri'nin altında komadaydı. Bu hikaye son derece karmarşık görünüyorsa başka bir şekilde anlatalım. Chris Claremont ve John Bryne'ın, Phoenix Saga serisinin sonu için orijinal planı, Phoenix karakterini Jean'in benliğinde hapsetmekti. Jean böylece Dünya'ya dönecek ve güçleri elinden alınmış olacaktı. Marvel baş editörü Jim Shooter, çok sayıda canlıyı öldürdüğü için Jean'in ölmesi gerektiğini düşünüyordu. Yıllar sonra X-Factor serisinde orijinal 5 X-Men karakteri bir araya gelecekti. Marvel, Jean'i canlandırmak ve kanlı geçmişinden arındırmak zorunda kalacaktı. Peki çözüm neydi? Phoenix karakteri Jean Grey değildi ve hiçbir zaman da olmamıştı. Fantastik Dörtlü çizgi roman serisinde Bryne, Hudson Nehri'ne uzay aracı çarpması sonrası Jean'in Phoenix olarak ilk defa yeniden diriltileceğini ve Phoenix Force'un Jean'in görüntüsü ve hafızasını alacağını duyurdu. Gerçek Jean yıllar boyu bir kozada kalacaktı ve zamanı geldiğinde ironik bir biçimde tıpkı bir anka kuşu gibi yeniden küllerinden doğacaktı. 90'larda büyüyen herkes Wolverine karakterini bilir. Wolverine karakterinin kemikleri ve pençeleri, Adamantium adı verilen kırılmaz metal ile donatılmıştı. Wolverine, Kanada süper asker programı Weapon X'in bir ürünüydü ve gerçek adı Logan'dı. Hikaye doğru olsa da Logan adının ne derece doğru olduğu tartışmaya açık. 2001 yılında Marvel, Wolverine'in gizli geçmişini Origin serisi ile deşifre etmeye karar verdi. Buna göre Wolverine aslında James Howlett adında biriydi ve zengin bir ailenin oğluydu. Küçük Jim bir mutanttı. Babası gözlerinin önünde öldürülen Jim, yaşadığı travmanın etkisiyle mutanta dönüşmüştü. Jim gençlik yıllarında Jean'e benzeyen bir kızla ilişki yaşıyordu. Giant-Size X-Men #1 serisi 1975 yılında raflarda yerini aldığında Len Wein ve Dave Cockrum, okurları daha önce aşina olmadıkları X-Men hikayeleri ile tanıştırdı. Yeni X-Men serisi, uluslararası arenadan mutantların bir araya geldiği bir hikayeydi: ABD'li Cyclops ve Marvel Girl, Japon Sunfire, Kanadalı Wolverine, Sovyet Colossus, Kenyalı Storm ve Alman Nightcrawler.... Yeni süper kahramanlar hikayesi beğenilse de uluslararası X-Men hikayesinin temelleri başka çizgi romanlarda atılmıştı. Storm, Colossus, Nightcrawler, Cockrum'un DC'nin Legion of Super-Heroes için çizdiği karakterlerdi. Cockrum, uzak gelecekte konusu geçen bir grup genç süper kahramanı konu alan Legion kitabı için çalışan çizerdi. 'The Outsiders' adında bir grubu DC'ye sunan Cockrum, ret yanıtı aldı. Reddedilen karakterlerin X-Men'e sunumundan önce Cockrum, Storm ve Colossus karakterleri üzerinde büyük değişiklikler yaptı. Nightcrawler karakteri de DC'nin 30th Century'sinden Marvel'e 1975 yılında trasnfer olmuştu ve karakterin üzerinde hiçbir değişiklik yapılmamıştı. X-Men denilince akla Wolverine gelse de, orijinal 5 X-Men karakteri aslında farklıydı. Orijinal 5 X-Men karakteri, Marvel Universe'te 20 yıl zaman geçirdi. Orijinal X-Men karakterleri beklenilen popülerliğe ulaşamasa da, en azından Beast karakteri unutulmazlar arasındaki yerini aldı. X-Men hayranları, Beast'in devasa canavar görünümünü ve espirili tavrını sevmişti. 60'ların sonlarına doğru Beast karakteri, Amazing Adventures çizgi romanı sayfalarında serüvenine yalnız devam etti. Beast ayrıca Avengers'a katıldı ve Wonder Man ile arkadaş oldu. Defenders'ta da biraz zaman geçiren Beast 1991 yılında X-Men'e geri döndü. Beast karakteri, batan gemiyi terk eden ilk kişi değildi. Cyclops ve Marvel Girl, 1975'teki yeni çıkışa kadar X-Men'de kalsa da Iceman ve Angel, Champions serisine transfer oldu. Cable karakterinin kim olduğunu net açıklamak pek münkün olmayabilir. Cable karakterinin Cyclops olduğu ve Jean'in gelecekten gelen oğlu olduğu belki de en basit açıklama. Bu açıklama X-Men kurgusu için mantıklı gelse de pek doğru sayılmaz. Jean, kozmik uzaylı klon bedeni kendisini Ay'da öldürdüğü için ölü olarak farzediliyordu. Scott Summers, Jean'e son derece benzeyen Madelyne Pryor adlı bir kadınla tanıştı ve evlendi. Pryor'un Jean'e benzemesinin sebebi, Pryor'un aslında Bay Sinister tarafından yaratılan Jean klonu olmasıydı. Pryor hamile kaldı ve Nathan Summers'ı dünyaya getirdi ve Nathan Summers, tekno organik virüs kaptığı için geleceğe gönderildi ve aslında Scott ve Jean'in kız kardeşi olan Mother Askani tarafından yetiştirildi. Nathan Summers daha sonra Cable adını aldı. X-Men hikayesinde çok sayıda karakter olsa da X-Men denilince akla genelde Wolverine geliyor. Wolverine ayrıca popüler kültürde de kendine önemli yer edindi. Fakat Wolverine her zaman X-Men'deki en popüler karakter değildi. İlk kez, Len Wein ve Herb Trimpe'nin eseri Incredible Hulk #181'de ortaya çıktı. İkilinin tek amacı, Marvel Universe'te editöryal bir boşluğu doldurmaktı. Trimpe için Wolverine, ikincil ya da üçüncül öneme sahip bir karakterdi. Wolverine karakteri ortaya çıktıktan birkaç ay sonra uluslararası X-Men versiyonu yayınlandı ve X-Men'deki yerini almış oldu. X-Men'in ilk yayınlarında da Wolverine karakteri hiçbir zaman odak isim olmadı. Geçmişi son derece gizemli olan Wolverine'in metal pençelerinin, kollarının parçası olup olmadığı konusunda okuyucuların da şüpheleri vardı. Wolverine'in odak karakter haline dönüşmesi 1977'de yayınlanan Uncanny X-Men #132'de başladı. Instagram.com/mehmetcankmrc twitter.com/mehmetcankmrc YouTube.com/mehmetcankomurcu