İnsanların çeşitli yetenekleri oluyor. Kiminin sesi güzel oluyor kiminin kendi, kimi de manken eskisi... Bu özellikleri sayesinde insanlar geniş halk kitleleri tarafından tanınıyorlar. Toplum içinde ‘üne’ kavuşan bu kişiler zaman içerisinde ‘Beni sizler var ettiniz’ diyerek saçma sapan bir ruh haline giriyorlar. Tabii ki değil. Sonuçta belirli bir özelliğiniz var ve insanlar sizi o özelliğiniz sayesinde tanıyor, seviyor. Demek ki o işi düzgün yapıyorsunuz. Haliyle bu güzel bir şey, geniş halk kitleleri tarafından sevilmek aslında gurur okşar. Bu ün, şan, şöhret bir yerde kayışı attırıyor. O psikolojiyi kaldıramayanlar da oluyor, ‘Beni sizler var ettiniz’ bir anda ‘Sen kimsin ki?!’ye dönüyor. Bana göre ikisi de sakat bir fikir dünyası. Hal böyleyken ‘ünlü’ (artık tırnak içinde yazacağım) olan kişinin birden fazla kişiliği oluşuyor. Bambaşka dünyalarda bambaşka şekillere giriyorlar. Şov yapmaya başlıyorlar. İşte burada ön önemli unsur kameralar oluyor. ‘Ünlü’ kişisi kendisiyle iş birliği yapan, röportaj yapan kişilere kamera arkasında başka, kamera kayda girince bambaşka davranmaya başlıyor. ‘Ünlü’ ismimiz karşısındaki ona muhtaçmış, o olmadan bütün dünya çökecekmiş gibi davranıyor. Ancak şu iki gerçeği unutuyor; Birincisi kendisiyle röportaja gelen insan orada sadece iş için bulunuyor, işini yapıp görevine devam edecek. İkincisi, bu benim genel dünya görüşüm ‘ünlü’ isim de nefes alıyor, röportajı yapan da nefes alıyor, yani aralarından bir fark yok. (Nefesi normalde başka bir şey olarak düşünüyorum ancak burada yazamayacağım) Yarın bir gün bu ünü sona erdiğinde ‘ünlü’ ismimizi kimse hatırlamayacak. Girdiği tripler de haliyle başka boşa düşmüş olacak. Bugün güzelsin yarın değilsin. Karşındaki muhabire, editöre kamera arkasında aklınca ‘ders verip’ kamera açıldığında ‘Ay canım botların çok güzel. Hiçbir şeye bakmam ama ayakkabılara bakarım’ deyip ‘aklınca’ şov yapması irite ediyor insanları. Ünlü bir kişini önlem alması tabii ki önemli. Sonuçta belirli bir iş yapıyor ve yıpranmaması gerekiyor. Hayranlarıyla olan buluşmalarında daha dikkatli davranabilir ama röportaj yaparken girdiği ‘saçma’ tripler gerçekten manasız ve itici oluyor. selcuk.bulut@milliyet.com.tr