Sosyal medya dismorfofobisi: Filtresiz fotoğraf paylaşamama

Sosyal medya her geçen gün hayatımıza ve psikolojimize olan etkisini artırıyor. Hatta öyle bir noktaya geldi ki artık 'sahte güzellik yarışı' içine sürüklediği söylenebilir. Photoshoplar ve efektlerin savaşı... Peki bütün bunlar devam ederken psikolojimiz bu durumdan nasıl etkileniyor? Sosyal medya dismorfofobisi nasıl ortaya çıkıyor? Gelin hep birlikte Molatik olalım... Artık sosyal medyayı biz değil sosyal medya bizi yönlendiriyor. Yediklerimizi, giydiklerimizi, yaşam tarzımızı hatta artık yüz şeklimizi bile sosyal medya belirliyor. Her şeyi sosyal medyada paylaşıyoruz. Bir sürprizle olan evlilik teklifini, yapılan en ufak bir jesti, yenilen şık bir yemeği her şeyi sosyal medyaya uygun olabilecek şekilde dizayn ediyoruz. Sosyal medyada olan her şey kusursuz görünmeli çünkü. Yemek güzel olmalı, herkes şık olmalı ciltler kusursuz, bacaklar selülitsiz, fizikler göbeksiz, burunlar dümdüz ve dudaklar dolgun olmalı çünkü Instagram'da böyle 'kusurlu' şeylere yer yok... Bütün bunların nihayetinde bakıyoruz ki herkes güzel, herkes çok iyi, E ben de güzel olmalıyım ya da Bu insanlar nasıl bu kadar güzel olabiliyor diyerek başlıyoruz bir güzellik yarışına. Bütün güzellikleri es geçerek, güzelliği tek bir standarta indirgemeye başlıyoruz. Dolgun dudaklar, fındık bir burun, keskin karakteristik çene, pürüzsüz cilt ve büyük göğüsler derken herkes birbirinin kopyası oluyor. Ve bütün bunlara da bir photoshop programı kadar uzağız. Normalde nasıl göründüğümüzün ve ne olduğumuzun önemi yok, önemli olan sosyal mecradaki yansımalarımız. Orada güzelsek, 'standart'ı karşılıyorsak güzeliz. Ama bu genç yaştaki insanlar için bir tehlike değil mi? Çünkü fotoğraftakine bakıyoruz ve sonra dönüp aynadakine baktığımızda bir mutsuzluk oluşuyor. Gerçek olmayan bütün güzellik unsurları bizleri, fotoğraftaki gibi görünmediğimiz için mutsuzluğa itiyor ve devamlı kendi bedenimizde bir kusur aramaya başlıyoruz. Çünkü güya belirtilen 'kusursuz' güzellik tek amacımız. Keza 2019'da yapılan araştırmalara göre, fotoğraf çekimine katılan gençlerin büyük çoğunluğu fotoğrafların photoshopsuz, orijinal halinin daha iyi olduğunu düşündüklerini söylemiş. Ancak fotoğraf çekiminden sonra sıra kendi fotoğraflarının seçimine geldiğinde gerçek hayattaki görünümlerine benzemeyen, tamamen photoshoplu fotoğrafları seçtikleri gözlemlenmiş. Buna Kardashian etkisi deniyor. Çünkü birçok kadın kabul etmese bile sosyal medyadaki süregelen güzellik standartlarına uymak için Kardashian ailesinin görünümüne yaklaşmaya çalışılıyor. Bu da hepimizin bildiği gibi büyültülmüş göğüsler, kocaman dudaklar, sivri çene hatları, dolgun bir popo ve ince bir bel anlamına geliyor. Tabii bu mesele bu kadar masum kalmıyor ileri boyutlara dönüyor. Filtrelerin gerçek olmasını isteyen onca insan koşuyor estetik cerrahlarına. Canlı olarak bu durumlara rastlayan birçok kişi var. Doktor her ne kadar yüz tipine bu estetiğin gitmeyeceğini söylese de o estetik yaptırılacak, çünkü kişi filtrede öyle beğenmiş. İlla öyle olsun istiyor. Keza göz kapağı ameliyatı, liposuction, yüz germe ve daha birçok operasyonun verilerine baktığımızda her sene yaptıranların oranlarının arttığını gözlemliyoruz. Bu durum sadece kadınlar üzerinde değil erkekler üzerinde de büyük bir baskı yaratıyor. Plastik cerrahi uzmanlarının söylediğine göre hastalar Snapchat ve Instagram filtreleriyle gelip Bana bunu yapın diyormuş... Sosyal medyanın güzellik standartlarının oluşturduğu bu baskı, bireyleri fiziksel görünümlerini değiştirmeye iterken bir yandan da psikolojilerini bozuyor. E bozmaz mı? Sürekli görünüşünden memnun olmayan bir kitle yaratıyor. Çünkü, sosyal medya dismorfofobisiyle savaşan bireyler kendilerini yetersiz ve çirkin hissetmeye başlıyor. Bu da depresyon, yeme bozuklukları, anksiyete ve bazen de intihara varana kadar kötü şekilde sonuçlanabiliyor. Bu nedenle sosyal medya kullanımı sağlıksız bir hal almaya başladığında bağımlılığın bir şekilde azaltılmasında fayda var. Fazilet.Senol@milliyet.com.tr twitter.com/SenolFazilet instagram.com/SenolFazilet