Prenslerini bulan 10 modern Sindirella’nın inanılmaz hikayesi

Ama öyle laf olsun diye prens değil, gerçek prens! Birbirlerine aşık oldular ve evlendiler. İşte o dakikadan sonra bu genç kadınların hayatları da değişti. Hem de kelimenin tam anlamıyla. Yeni hayatlarına ve üstlendikleri sorumluluklara uygun olarak tepeden tırnağa bambaşka biri oldular. Artık eskisi gibi sokaklarda bir şort bir tişört sabahkoşusu yapamaz hale geldiler. Bazen hasta bile olsalar resmi görevleri gereği kamu karşısına çıkıp gülümsemeleri gerekti. Bütün bunlar olurken görüntüleri de değişti. Saçları, elbiseleri hatta kiloları bile. Mutlu sonla biten peri masalının en afili versiyonuna imza atan Letizia Ortis, bir zamanlar acar bir gazeteciydi. Hemşire bir anne ve gazeteci bir babanın kızı olan 41 yaşındaki Ortiz, baba mesleğine el attı. Hırsı, azmi ve güzelliğiyle kısa sürede parlayan Ortiz, ABC televizyonu, haber ajansı EFE ve CNN+ kanalında çalıştı. 11 Eylül saldırıları ve Irak savaşı sırasında sahadan haber yapan gazetecinin talihi, 2002’deki Galicia’daki tanker felaketi sırasında döndü. Ortiz, Prens Felipe’yle tanıştı. Bir yıl içinde nişanlanan ikili, Avrupa basınının en çok merak ettiği çift oldu. Düğünlerini dünya çapında yaklaşık 1,5 milyar kişi izledi. Ancak prensesin daha önce bir evlilik geçirmiş olması muhafazakâr İspanyolların hiç de hoşuna gitmedi. Üstelik 26 yaşında lise yıllarında öğrencisi olduğu edebiyat hocası ve yazar Alonso Guerrero’yla 10 yıllık bir birlikteliğin ardından, 1998’de 1 yıl süren bir evlilik yapan Letizia’nın ‘skandal’ hareketleri bununla da bitmiyordu. Gazeteci Isidre Cunill’in yazdığı ‘Letizia Ortiz: Kralın Çemberinde Bir Cumhuriyetçi’ adlı kitaptaki iddialara göre, prenses üniversite yıllarında uyuşturucu kullanmaktan gözaltına alınmış ve istenmeyen bir hamilelik yaşamıştı. İspanya’da o yıllarda kürtajın yasak olması nedeniyle Meksika’da bir kliniğe başvuran Ortiz, taç giydikten sonra İspanya Gizli Servisi CNI’ı devreye sokarak, kayıtları yok ettirdi. Prenses Letizia’nın ilk eşine eski fotoğraflarını yayımlamaması için 600 bin Euro verdiği de söylendi. Prens Felipe’nin, eşinin bir önceki evliliğiyle ilgili tek bir bilginin yayımlanmaması için tüm imkânlarını kullandığı da söylentiler arasında. Prensesin başı, geçen yıl kuzeni David Rocasolano’nun yazdığı kitap yüzünden de ağrıdı. Kitapta 40 yaşındaki Prenses, ‘kontrol bağımlısı, obsesif ve paranoyak’ olarak tanımlanıyordu. Kuzen Rocasolano, Letizia’nın en büyük korkusunun sırlarının aile üyelerince ifşa edilmesi olduğunu iddia ederek, ‘Hürremvari’ hareketlerle içindeki düşmanı saptamaya çalıştığını söylüyor: “2005’te ilk kızı Leonor doğmadan önce tüm aile üyelerini bir araya getirerek toplantı yaptı. Oğlu olacağını, ismini de Pelayo koyacağını söyledi. Amacı bu haberi basına kimin satacağını öğrenmekti.” Kitabı kuzeninin yazdığı göz önüne alınırsa, paranoyak olmakta pek de haksız sayılmaz! İspanyol Lady Di’si olarak adlandırılan Letizia, Diana’nın ilk zamanlarının aksine, sindirilmiş bir figür olmayacağını daha nişan töreninden göstermişti. Nişanlandıktan sonra ilk resmi basın toplantısında çok konuştuğu için kendisini susturmaya çalışan Prens Felipe’ye “Lafı ağzıma tıkma, izin ver konuşayım!” diyerek basın mensupları önünde şaka yollu çıkışan Letizia’nın ‘girişken’ tavrı İspanya basınında hoş karşılanmadı. La Razón gazetesi, prensesi ‘utanç verici bir servet avcısı’ olarak tanımladı. Basın, o günden bugüne prensesi acımasızca eleştirdi. 2008’de rahat nefes alamadığı gerekçesiyle burnunu yaptıran Letizia, Época dergisi tarafından ‘estetik bağımlısı’ olmakla, 2007’de ikinci çocuğu Sofia’yı doğurduktan sonra gözle görülür bir şekilde kilo verince haber sitesi Vanitatis tarafından ‘anoreksiya ve bulimiaya hastası’ olmakla itham edildi. Máxima, prensle İspanya’daki bir partide tanıştı. Prens, etkilendiğini gizleyemediği Maxima’yı dansa kaldırdı. Prensin danstaki beceriksizliği ve tutukluğu Maxima'nın hoşuna gitmemişti. Yakınlardaki arkadaşına İspanyolca “Odundan yapılmış gibi” dedi. Prens hemen Maxima’ya ne dediğini sordu. Neşesi ve mesafesiz tavrıyla bilinen Maxima gülerek “Odundan yapılmış olduğunu söyledim” dedi. Karşılıklı gülüştükleri an aşklarının da başladığı andı. Prens Willem’le üç yıllık ilişkisi boyunca cana yakınlığı ve yardımseverliğiyle Hollanda halkının kalbini kazanan Maxima, düğününde Valentino imzalı, kraliyet stilini yansıtan dik yakalı sade bir gelinlik giydi. Çift, 6 atın çektiği altın faytonla Amsterdam’da şehir turu yaparak halkı selamladılar. Peri masalı gibi geçen düğünde “Adios nonino” (Elveda Baba) tangosu çalınınca gözyaşlarını tutamadı. Avrupa kraliyetinin, dünyanın dört bir yanından üst düzey davetlilerin bulunduğu kalabalıkta annesi ve babası yoktu çünkü... Neden mi? Arjantin’de eski bir politikacı olan babasının siyasi geçmişi yüzünden… Bu, Hollanda halkının tepkisini çektiği için, kraliyet ailesinin ricası üzerine gelinin babası düğüne gelmedi. Annesi de bu isteğe uyarak gelmemeyi tercih etti. Kraliçe Máxima, halkının mutluluğu için her şeyi yapan bir hükümdar. Göçmenlerin Hollanda kültürüne entegrasyonu ve Hollanda'daki toplumsal refah ve uyumun teşvik edilmesi ile ilgili olanlar da dahil, birçok kamu kuruluşunda birçok farklı görevi var. Aynı zamanda, BM aracılığıyla yoksullar için daha kapsamlı bir finansal sistem geliştirmek için çalışıyor ve Hollanda'yı uluslararası konferanslarda temsil ediyor. Monaco prensi Albert evlenmeden önce Naomi Campbell ve Claudia Schiffer'ın da bulunduğu top modellerle ve Gwyneth Paltrow'un başını çektiği sayısız Hollywood yıldızıyla flört etti. Kraliyetten gelen tüm baskıya rağmen, tahta çıkana kadar hayatını kendi istediği gibi yaşadı. Sayısız kadınla gününü gün etti. Tabii ki kısa ve uzun süreli bu aşk ilişkileri iki de meyve verdi. Asla evlenmeyeceği düşünülen, hatta hakkında eşcinsel olduğu yönünde iddialar çıkan Prens, babasının ölmesinin ardından tahta çıktı. Tahta çıkmasıyla evlenmesi ve bu evlilikten çocuk sahibi olması bir mecburiyet haline geldi. Adı sayısız kadınla anılan Albert, tahta çıktıktan 1 sene sonra, sakin yaşam tarzıyla dikkat çeken sporcu Charlene ile birlikte yaşamaya başladı. Bu süre oldukça fırtınalı geçti. Sade, orta halli bir ailenin çocuğu olan ve ülkesinde çok da popüler olmayan Charlene, Prens'i evliliğe ikna etmek için 5 yıl uğraştı. Bu 5 yıl boyunca Prens'in, iki gayri meşru çocuğuyla samimi bir ilişki yürütmesine, resmen kraliyet ailesinde yer almadığı için diğer kraliyet ailesi üyeleri tarafından itilip kakılmaya katlanmak zorunda kaldı. Tabii çapkın prensin ismi bu süre zarfında yine flörtlerle ve kaçamaklarla anılmayı sürdürdü. Duygusal olarak tamamen yıpranmış olan 30'lu yaşlarındaki Charlene evlilik teklifi aldığında, yıllarca bu teklifi beklemiş olmasına rağmen ilk iş kendisine bir psikolog tuttu. Kraliyet ailesinin tüm baskısını üzerinde hisseden genç kadın, düğünü için gün sayarken Albert'in üçüncü bir gayri meşru çocuğu olduğu ve bu çocuğun ilişkileri başladıktan sonra doğduğu haberleriyle yıkıldı. Milyar dolarlık bir servete ve sahip olacağı unvana rağmen Charlene, düğün öncesi yaşadığı travmanın ardından Monaco'dan kaçmayı denedi. Kaçma teşebbüsü kraliyet yetkilileri tarafından engellendi ve Charlene boynu bükük ve hüzünlü bir şekilde evlendi. Düğün gününde kendisini zorlayarak bile gülümsemeyi başaramayan Charlene, 2014 yılının başında hamile kaldı. Charlene'e yakın kaynaklar, genç kadının bir ihtimal ülkeden ayrılabileceği ve boşanabileceği ümitlerinin suya düşmesinden sonra hamile kalmayı kabul ettiğini söylüyordu. Albert, 3 haftalık bir ilişkinin ardından Amerikalı garson Tamara Rotolo'dan 1992 yılında bir çocuk sahibi oldu. Jazmin Grace, DNA testinin ardından babasının soyadı Grimaldi'yi kullanmaya hak kazandı. Tahta çıkma ihtimali olmayan, ancak babasının ölümünden sonra servetinden hak sahibi olacak Grace, Amerika'da annesiyle yaşıyor. Babası tarafından madden desteklenen Jazmin, büyükannesi Grace Kelly'nin de etkisiyle yapımcıların markajı altında. Albert, hostes Nicole Coste ile 6 yıllık bir ilişkinin ardından 2003’te Alexandre isminde bir çocuk sahibi daha oldu. DNA testiyle oğlunu kabul eden ve soyadını veren Albert, çocuğunun ve annesinin Monaco'da tüm yaşam giderlerini karşılıyor. 2011’de evlendikten sonra her iki çocuğunu da eşi Charlene'i üzmemek için daha az görmeye çalışan Albert, dünya basınına verdiği her röportajda çocuklarından bahsediyor. Mary Donaldson, 1972 yılında Avustralyalı bir matematik profesörünün dört çocuğundan en küçüğü olarak dünyaya geldi. Üniversitede hukuk ve ticaret eğitimi gördü. Danimarka Veliaht Prensi Frederik ile tanıştığında takvimler 2000 yılını gösteriyordu. Çift, Sidney'de bir barda tanıştı. Prens, o sırada Sidney Olimpiyatları için kentte bulunuyordu. Mary, ilk bakışta prensi fark etmedi bile. Frederik yanına gitti, kendisini “Fred” olarak tanıttı. Mary dikkatli bakmadığı için kiminle konuştuğunun anlamadı… Durumu sonradan öğrendi! Mary sevgilisi için ülkesini terk etmeye hazır değildi, kraliçe olmakla da öyle çok fazla ilgilenmiyordu. Epey ağırdan aldılar. Mary 2001 yılında İngilizce öğrenmek için Paris’e taşındı (nedense?), oradan da Danimarka’ya geçti. Ama hikaye burada bitmiyor! Danimarka prensesi olabilmek için Mary, Frederik’in ailesinin birkaç şartını kabul etmek zorunda kaldı. Önce Avustralya vatandaşlığını bırakıp Danimarka vatandaşı oldu. Ardından Presbiteryen Kilisesi’nden ayrılıp Danimarka Lutheran Kilisesi’ne geçti. Danimarka dilini sular seller gibi öğrendi. Boşanma durumunda tüm çocuklarının velayetini ve bütün haklarını kocasına vermeyi kabul etti… Zor değil mi? Fas’ta orta sınıf bir aileye doğan Salma, gelecekte kocası olacak olan Prens Muhammed ile özel bir partide tanıştı. Muhammed, basına gelecekteki eşini tanıttığında Fas halkı buna çok şaşırdı. Çünkü Fas’ta kraliyet ailesinin kadınları genellikle özel figürler olarak kalır, halktan gizlenirlerdi. Kısa süre sonra Muhammed kral oldu ve 2001'de Salma ile evlendi. Fas prensesleri genellikle çok ilgi çekmeyen, sıradan profilli kadınlar oluyor ama Prenses Lalla Salma onlardan biri değil. O bütün varını yoğunu, pozisyonunun getirdiği ağırlığı, insanlara yardım etmek için kullanıyor. Fas'ta kanser önleme birliği kurmak ve Afrika'da HIV / AIDS'in önlenmesi ile uğraşmak gibi pek çok hayır kurumunda çalışıyor. Kurduğu vakıflar; kanseri önlemek, hasta bakımını kolaylaştırmak ve kanserle mücadeleyi Fas'ta bir halk sağlığı önceliği haline getirmeyi amaçlıyor. Ayrıca Yunanistan'da da hayır işleri yapıyor. Cambridge Dükü Prens William ve Kate 2001 yılında İskoçya’daki St. Andrews Üniversitesi’nde öğrenciyken tanıştılar. Catherine ve William okulun ilk yılında arkadaştılar. Kate için bir ‘prensle arkadaş olmak’ zordu. Onunla konuşurken kızarıyordu, rengi soluyordu, hatta kekelemeye başlıyordu. Kısa zaman sonra tüm bu utanma belirtileri geçti. Dahası; prensi üniversitede kalmaya ikna eden de Kate oldu. Basın bu iki gencin ilişkisini 2004 yılında çıktıkları kayak tatilinde ilk kez keşfetti, yavaş yavaş didiklemeye başladı, birkaç fotoğraf yayınladılar. Ama ilişkileri mükemmel değildi: Birçok kez ayrılıp barıştılar. Ama sonunda gerçek aşk kazandı. 2010 Kasım’da nişanlandılar, 2011 Nisan’da Westminster Abbey’de evlendiler. Tören internetten canlı yayınlandı. Bütün dünya izledi desek yalan olmaz. Kate Middleton yeni jenerasyonun en mühim figürlerinden şüphesiz. Sportif yapılı üniversite öğrencisinin önce zayıf ve narin bir prensese, ardından, oğlu Prens George'un doğumu sonrasında hamilelik kilolarını atmamış genç anneye ve nihayet bugünkü süper zayıf haline dönüşümünü, bütün dünya takip etti, gerçek hayatta ise Kate, kürdan gibi bir kadın. Cambridge Düşesi, giysilerin diliyle bir duruş ve karakter yaratmak için zekasını öne çıkarıyor. Bir gün Alexander McQueen couture kıyafeti ertesi gün ise Zara'dan alınmış hazır giyim spor giysisiyle net bir şekilde mesaj veriyor: “Kraliyet ailesinden olabilirim ancak ben hala sade ve sıradan Kate'im.” William ve Kate gibi bu çiftimiz de birbirlerini okulda tanıdı. Devlet memuru bir ailenin kızı olan Sarah üniversitede okuyordu. Okul arkadaşının kocası ise prensi tanıyordu. Birgün ona Sarah’tan bahsetti ve gelip görmesini istedi. Prens, Sarah’ı görmek için okula geldi. O sırada Sarah deniz biyolojisi sınavına girmeye hazırlanıyordu. Ama bildiğimiz gibi kader ağlarını ördü ve 17 yaşındaki Sarah okulu bırakıp 30 yaşındaki Brunei prensi ile evlendi. Belediyede çalışan bir devlet memuru olan Tessy Anthony ve Lüksemburg Prensesi, Kosova’da tanıştılar. Kısa süre sonra Tessy hamile kaldı. Bu kraliyet ailesi için gerçekten çok büyük bir skandaldı. Arada evlilik bağı olmadan kraliyet üyelerinden birinin sevgilisini hamile bırakması, Lüksemburg basında günlerce konuşuldu. Çift ancak oğulları doğduktan sonra evlendiler. Skandal bununla da bitmedi. Kraliyet Ailesi ile prens arasındaki sular durulmadı. Nihayetinde prens doğuştan gelen bütün kraliyet haklarından feragat etti. Bir süre sonra çiftin ikinci oğulları dünyaya geldi. Bu çocuk herkes için barıştırıcı bir unsur oldu… Prensin ailesinin en büyüğü olan Dede Henri, önemli bir adım atarak torununun evliliğini kabul ettiğini açıkladı. Böylece Tessy, nihayet ‘prenses’ olurken; iki torun da ‘küçük prens’ ünvanını aldı. Bir gazeteci ve bankacının çocuğu olarak orta sınıf bir ailede dünyaya gelen Mette-Marit, gençliğinde garsonluk, satış danışmanlığı gibi birçok küçük işlerde çalıştı. Uyuşturucuyla tanıştı, bir suçluyla birlikte yaşadı ve bir oğul doğurdu… Korkunç bir ilkgençlik döneminden sonra 1999 yılında gittiği bir müzik festivalinde prens ile tanışınca hayatı 180 derece değişti. Mette-Marit’in puslu geçmişi yüzünden çiftin evliliği başlarda pek kabul görmedi. Ancak prens kraliyet ailesine “Ya bu evliliği kabul edersiniz ya da tahttan çekilirim!” diye tehdit edince sular duruldu. Filistin asıllı Prenses Rania, güzelliği, sempatik ve mütevazı tavırlarıyla Ürdün halkının gönlüne taht kurdu. Çapkınlıklarıyla tanınan Kral Abdullah, Rania'ya ‘‘ilk bakışta vurulduğunu’’ itiraf etmişti. Ürdün halkına göre Kral Abdullah'ın hayatındaki en büyük artısı, 1993 yılında Filistin asıllı Prenses Rania ile yaptığı evlilik... Çünkü Ürdün halkının büyük kısmı Filistin asıllı. Ürdün Sarayı'ndaki Filistin asıllı tek kadın ise Prenses Rania. Bu nedenle Ürdün halkı Prenses Rania'ya büyük sempati besliyor. Genç kadın, güzelliği, eğitim ve kültür seviyesiyle Ürdünlülerin gönlüne taht kuruyor. Filistinli bir bankerin kızı olan Prenses Rania, Kahire, Londra ve ABD'de eğitim gördü. Harvard Üniversitesi'nde okurken Prens Abdullah ile tanıştı. 1993 yılında Amman'da yapılan bir düğünle evlendiler. Prenses Victoria ile Daniel Westling’in hikayesi ise, Cinderella masalının tam tersi. Fitness antrenörü olan Daniel, bir spor salonu açarak büyük bir başarı elde etti. Victoria da, bu genç eğitmenin müşterileri arasındaydı. Victoria'nın babası İsveç Kralı Carl XVI Gustaf evliliklerine için izin vermediği için 8 yıl flört ettiler. Neyse ki masalları mutlu bitti… Şu an birlikteler ve birbirlerine bayağı yakışıyorlar, ne dersiniz?