Küçük Şeyler'in 100 salonda gösteriminin bir hafta sürmesi adil mi?

Bir film çekiyorsunuz, bu film gittiği festivallerin büyük çoğunluğundan ödülle dönüyor ve nihayetinde o filmin vizyona girmesi gerektiğini düşünerek girişimlerde bulunuyorsunuz. İlk haftasında 100 salonda gösterime giren film, ikinci haftasında dört salonda gösterilmeye başlıyor. Ne hissederdiniz? İşte Küçük Şeyler'in başına bu geldi... Dünyanın tamamında vizyon takvimi rekabetçidir elbette. Filmler arasında bir sirkülasyon vardır ve sırası gelenin vizyona girmesiyle birlikte sırası gelen de vizyondan kalkar... Doğal süreç böyle işliyor. Filmlerin vizyondan kalkmasındaki en önemli etken de son haftalardaki izleyici sayılarıdır. Eğer izleyici sayısı düşüşünü devam ettiriyorsa, bir noktada vizyona veda eder. Normali de bu elbette. Rekabet, salon sayısı, film sayısı gibi pek çok etken var ortada nihayetinde. Özellikle sonbahar ve kış aylarında artan iddialı film sayısı, nispeten daha az izlenen filmlere uzun süre salon ayrılması ihtimalini azaltıyor diyebiliriz. Sonuçta her film milyonlarca kişi tarafından izlenmiyor. Salon sayısının film sayısına yetişemediği bir süreçte, haliyle, bir vizyonda gördüğümüz ve bir kaybettiğimiz filmlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu şekilde filmler, henüz belki de kitlesine hiç ulaşamadan vizyondan kalkmış oluyor. Bu yıl Türkiye'de en çok dikkat çeken bağımsız filmlerden biri olan 'Küçük Şeyler', gittiği pek çok festivalden ödüllerle döndü. Festival izleyicisi Küçük Şeyler'i sevdi ve nihayetinde, festivallerde filmi izleyemeyen izleyici için de filmin vizyona girmesi gerekliliği ortaya çıktı. Özellikle Alican Yücesoy'un ödülleri topladığı oyunculuğu çok konuşuldu. Filmin absürtten beslenen ama gerçek dertlere odaklanan anlatısı da festival izleyicisinin çokça dikkatini çekti. Film, övgüyle karşılandı. Yönetmen Kıvanç Sezer için de 'Babamın Kanatları' sonrası iyi bir denemeydi. Böyle anılmaya da devam edecek. Küçük Şeyler, festivallerden aldığı bu rüzgarla birlikte sinema salonlarına doğru yola çıktı. İşte bu noktada işler biraz ilginç ilerledi. Zira 'Küçük Şeyler' ilk haftasında tam 100 salonda gösterime girdi. Bu, dikkat çekici bir sayıydı ve aslında benzer filmler için de emsal oluşturabilecek bir fırsattı. Filmin ilk vizyon haftasında performansı çok da 'iyi bulunmamış' olacak ki, sinemalardan bir anda çekilmeye başladı Küçük Şeyler. Sinemalar, Kıvanç Sezer'in ifadelerine göre filmi göstermemeye ve bunun için çeşitli bahaneler üretmeye başlamış. Nilhayetinde, film ilk haftasını tamamladığında, 100 salondan 4 salonda gösterilmeye başladı. İşte burada tepki gösterdi pek çok kişi. Zira, elbette sinema salonları yeterince fırsat verdikten sonra filmleri vizyondan çekmeye başlayabilir. Zaten işin doğal süreci bu. Ancak, ilk haftasını henüz tamamlayan filmi böylesine vurmak, adil midir? Bu surada bir de normalde sizinle benzer film zevklerine sahip olan insanlardan Ya sen zaten filmini X'te değil Y'de vizyona sokmaya kalktın, sanki bilmiyordun böyle olacağını, şimdi niye tepki gösteriyorsun? şeklinde çıkışlarla karşılaştığınızı düşünün filmin yapımcısı ya da yönetmeni olarak. Akıl kârı mı şu olan biten? Daha fazla izleyiciye sesini ve filmini duyurmak isteyen bir yönetmen, bunun için 'farklı bir yol' denediği için başına gelen haksızlığa bu türden bir tepki göstermek doğru mu? Ne halin varsa gör! demenin bir yolu mu bu? Öte yandan, sinema salonu işletmecilerinin ve zincir salonların bu adaletsizliğin önünü kesebilmek için herhangi bir çabası yok mu? Kesmek istemiyorlar mı? Benzer filmleri aynı salonlarda izletmek ve bunlar dışında hiçbir şeyi izleyicinin izleyemez hale gelmesini sağlamak, sağlıklı bir film endüstrisi ve ekosistemi oluşmasını sağlar mı? Biraz olsun fırsat vermek gerekiyor aslında. O fırsatlar verildikçe, yepyeni izleyici profilleri de kendilerini 'dışlayan' salonlara geri dönecek. andac.uzel@demirorenmedya.com