Antibiyotiğin kısa tarihi
Yunancadan türetilen kelime; anti (karşı), bios (yaşam) yeni sözcüklerin tanımlanmasıyla birlikte günümüzdeki şeklini almıştır. Antibios sözcüğü 'mikroorganizmalar arasındaki karşıtlık' anlamındadır. Diğer bir deyişle bitkilerde, özellikle küf mantarlarında bulunan ayrıca yapay olarak üretilen bakteri ve diğer mikroorganizmaların gelişimini, yaşamını durduran ya da onları yok eden maddelerin ortak adıdır.
Mikrobiyoloji alanında en büyük atılımını yaptığı XIX. yüzyılın ikinci yarısında, mikroorganizmaların sağaltımda yararlanılabilecek bir potansiyele sahip olabileceklerini üzerine ilk fikirleri Pasteur ve Joubert ileri sürmüştür. Ayrıca Steril idrarda güçlü ve hızlı üreyen şarbon basillerinin farklı bakterilerle kirlenmiş idrarda tekrar üreyemediklerini ve sonunda öldüklerini kanıtlayan araştırmacılar, bu gözlemlerinin nedenlerini deneysel olarak ortaya çıkartmak istemişlerdir.
1935 yılında ise Domagh enfeksiyon hastalıklarının modern kemoterapisini sulfonamidlerle başlatmış ve prontosil üzerinde yaptığı akademik çalışmalardan dolayı 1938 yılında Nobel Ödülü'nü kazanmıştır. Penisilinin kliniklerde ilk denendiği 1942 yılına kadar sülfonam Buidler antibakteriyel kemoterapinin en etkili ilacı olarak tıp alanında yaygın biçimde kullanılmışlardır. Fakat 1939 yılından başlayarak 1943 yılına kadar Actinomycetes cinsleri üzerinde akademik çalışmalar yapan Waksman ve arkadaşları, deneysel gözlemlerin sonunda, Streptomyces griseus kültürlerinden streptomisin adını koydukları bir tür madde elde etmişlerdir.
1944 yılında sağaltım alanına giren bu antibiyotik, birçok gram-pozitif ve gram-negatif mikroorganizma yanında Mycobacterium’lara karşı da çok etkili olmuştur. Ardından fark edilen diğer bir parametre ise kullanılan antibiyotik ile ilgili bağışık sisteminde bir mutasyon sonucu daha güçlü ve dirençli patojen bir bakteri oluşturduğudur.