Bir Tao hikâyesi..... Kendimizi hep geçmişte bir referans noktası ile yargılarız. Yaşanan yaşanmıştır ve biz kendimiz aynı konu üzerinde uzun süre yargılamaya devam edebiliriz. Kendimizi veya yaşadıklarımızı yargıladığımız, kendimize acıdığımız, ya da üstün gördüğümüz noktalarda hep anı kaçırıyoruzdur. Anla veya karşımızdaki insanla gerçek buluşmayı kaçırıyoruzdur. Defalarca yaşamışızdır; inançlar, fikirler, zihinsel yapılanmalardan dolayı karşımızdaki insanla samimi/otantik bir buluşma yaşayamadığımız, gittiğimiz mekanların veya ortamların güzelliklerini göremediğimiz anların sayısı oldukça fazladır.
Bu anlar, içsel yargıcın gerçekle aramıza girdiği anlardır. Bu anlarda içsel yargıç kontrolü ele geçirmiştir, anın sorumluğunu elimizden kaçırmışızdır.
Bir anda öfkelenip kontrolu kaybettikten sonra bütün hayatımız boyunca içsel yargıcımızın himayesinde var etmeye çalıştığımız imajımızı da kaybettiğimiz düşünerek karanlık yönümüzü gösterdiğimiz kişiye aslında ne kadar iyi bir insan olduğumuzu ispatlamaya çalışmak yerine öfkemiz karşısında farkındalığımızı kaybedip tamamen bilinçdışı davrandığımız anların sorumluluğunu üstlenmeyi tercih edebiliriz. Ve ikisi davranış arasında büyük fark vardır. İlki kaybettiğimiz itibarın ikna yolu ile geri kazanılmaya çalışılması, ikincisi ise bireyin farkındalığını kaybettiği bir noktada bilinçsiz bir eylemde bulunduğuna uyanması ve bu davranışının sorumluluğunu almasıdır.
İçsel yargıcımız bir şeyi yargılamaya, belli değerlere odaklanmaya noktada başladığı muhtemelen çok dar bir perspektiften bakmaya başlamış olabilir. Dünyadaki bağlantısallığı her şeyin bir biri ile olan ilişkisini bir yerde yok saymaya başlayabiliriz. Özellikle de yargılarımızla ilgili mutlak bir sonuca ulaşmak bakış açımızı çok daha kısıtlayabilir ve gerçeğin temelini kaybettirebilir.
Kısıtlı perspektiften bakıp yargı ve sonuca varma ilişkisi ile ilgili çok eski bir Tao hikâyesi vardır.
Bir adamın herkesin hayran olduğu, ender rastlanan türden çok güzel bir atı varmış. Atı imparator bile sayın almak istiyormuş. Ama adam imparatorun teklifini reddetmiş. Sonra bir sabah adamın atı çalınmış. Köy ahalisi meydana toplanmış ve konuşmaya başlamış "Ne kadar yazık, bir servet sahibi olabilirdin, çok büyük hata yaptın, şimdi bir de atı da kaybettin ". Ama yaşlı adam sadece gülümsemiş. "Şu an at ahırda değil, ben sadece bunu biliyorum. Bunun dışında herşey yargıdır. Bunun bir talihsizlik olup olmadığınız nasıl bilebiliriz" demek ile yetinmiş. At bir iki hafta sonra kaçtığı ormanlardan yanında birbirinden güzel 12 atla beraber geri dönmüş. Tüm köy ahalisi tekrar toplanmış "Yaşlı adam haklıydı şimdi 13 tane atı oldu. Artık dilediğince para kazanabilir" diye konuşmuşlar. Yaşlı adama "Kusura bakma biz göremedik ama sen gelecekte olabilecekleri gördün, sen haklıydın demişler". Yaşlı adam tekrar gülümsemiş. "Bildiğim tek şey atımın 12 tane daha atla beraber geri döndüğü ve bu, hikâyenin sadece çok küçük bir parçası. Bu parçaya bakarak tüm hikâyeyi nasıl yargılayabiliriz? ’’ demekle yetinmiş. Ve ertesi gün yaşlı adamın oğlu ata binmeye çalışırken düşmüş ve tek bacağı kırılmış. Köy halkı tekrar toplanmış ve "Bu bir lanet şimdi oğlun hayatını topal geçirecek" demiş. Yaşlı adam "Üzülmek için aceleci olmayın, sadece oğlumun bacağının kırıldığını söyleyin yeter " demiş. Aradan birkaç hafta geçmeden devlet köyün tüm genç erkeklerini orduya çağırmış. Yaşlı adamın oğlu tek bacağı topla olduğu için kalmış. Köy ahalisi yine toplanmış "Bizim oğullarımız savaşa gitti, en azından senin oğlun topal ama yanında. Düşman çok güçlü bizim oğullarımız ölecek, yaşlanınca bize kimse bakamayacak ama sana senin oğlun bakabilecek" demiş. Yaşlı adam "Yalnızca şunu söyleyin sizin oğullarınızı devlet aldı, benim oğlum yanımda ama burda bir sonuç yoktur ve bunun bir talih mi veya talihsizlik mi olduğunu kimse bilemez ’’ demekle yetinmiş...VIDEO