Hayatında trajik badireler atlatan 9 ünlü

Güzeller, yakışıklılar, zenginler ve kariyerleri zirvede!.. Onların yerinde olmayı kim istemez? Açıkçası ben istemem... Aşağıdaki insanların ünlü olmadan önce neler yaşadıklarını öğrendiğinizde, siz de artık onların yerinde olmak istemeyeceksiniz. Bazı ünlülerin hayatı dramatik bir filmdan farksız... Oscar, Altın Küre ve diğer birçok ödülün sahibi olan, Hollywood'un en güzel aktrislerden 43 yaşındaki Charlize Theron'un gençken neler yaşadığını asla tahmin edemezsiniz. Theron'un babası, sık sık annesine şiddet uygulayan bir alkolikti. Charlize 15 yaşındayken babası havaya ateş ederek karısını ve Charlize'i tehdit etti. Annesi korkup kendi silahını aldı ve kocasını vurdu. Olay daha sonra nefsi müdafa olarak karara bağlandı ve annesi ceza almadı. Charlize 15 yaşında modellik yarışmasını kazanarak, bir mankenlik ajansıyla sözleşme imzaladı. Böylelikle Avrupa'yı dolaştı. Daha sonra balerin olmak istediği için üniversitede dans bölümüne girdi. 19 yaşındayken yaşadığı diz yaralanması, dans kariyerini erkenden noktalamasına sebep oldu. Bu olaydan sonra, kimseyi tanımadığı Los Angeles'a gitti, aylarca ucuz bir otelde yaşadı. Parası olmadığı için neredeyse açlıktan ölmek üzereydi. 1995 yılında Theron, annesinin gönderdiği 500 doları çekmek için bankaya gittiğinde banka memuruyla kavga etti. Tam da o sırada, Theron'a ileride Oscar kazandıracak büyük bir olay yaşandı. Yapımcı John Crosby, genç kızı fark edip yeteneğini anladı. Onu oyunculuk okuluna yazdırdı. 3 yıl sonra dünyaca ünlü 'Şeytanın Avukatı' filminde Keanu Reeves ve Al Pacino ile rol aldı. -- Bunlar da ilginizi çekebilir: - Lütfen biri Charlize Theron'a çıkma teklif edebilir mi? - Charlize Theron 'Wonder Woman'ın annesi' rolünü neden reddetti? - Charlize Theron, 'sakallı adam' isteğiyle yangına benzin döküyor - Çarşı pazar karıştı: Brad Pitt, Charlize Theron ile mi birlikte? Sıra dışı yönetmenlerin gözdesi, Amerikalı oyuncu Rose McGowan'ın babası Daniel, Tanrı'nın Çocukları adlı bir tarikatın üyesiydi. Yani bütün ailesi birer tarikat üyesiydi diyebiliriz. Tarikat kurallarına göre dış dünyayla temas kurmak, mesela gazete okumak, televizyon izlemek yasaktı. Üyelerin karanlık odalarda kalması gerekiyordu. En kötüsü de, üyeler arasındaki kaotik cinsel ilişkilerdi. Tarikatın yöneticisi David Berg çocukları da bu işe dahil etmek istedi. İşte o zaman Rose’un babası kaçma zamanının geldiğini fark etti. 9 yaşındaki çocuğunu ve eşini alıp ABD'de kaçtı. Burada Rose’un ailesi boşandı ve Rose annesiyle kaldı. 14 yaşındayken uyuşturucu bağımlısı oldu. Bir kliniğe gönderildi, ancak sonradan babaannesi ile kaçmayı başardı. 16 yaşında, McGowan babaannesinden ayrılıp erkek arkadaşıyla yaşamaya başladı. O sırada garson ve kasiyer olarak çalışıyordu. Bugünlerde erkek arkadaşı öldü. Rose evsiz kaldı. Bazı geceler sokakta uyumak zorundaydı. Rose McGowan 17 yaşında bir sanat okuluna girince sinema kariyeri başladı. Ancak hikaye burada bitmiyor. Rose McGowan, 2007 yılında başka bir trajedi daha yaşadı. Korkunç bir araba kazası geçirdi. Arabanın cam kırıkları yüzünden gözlerini ve yüzünü yaraladı. Cerrahlar yüzünü kurtarmayı başardı. Bu arada; Hollywood'da MeToo hareketini başlatan oyuncunun Rose McGowan olduğunu da belirtelim. Şu an en çok kazanan komedyenlerden biri olan Jim Carrey'in gençliği çok zor geçti. Okul çağındayken ailesi büyük bir mali sıkıntı yaşayınca bir fabrikada çalışmak zorunda kaldı. Jim, erkek kardeşi ve kız kardeşleri temizlik yapıyor, katları ve tuvaletleri yıkıyorlardı. Jim Carrey o zamanlar utangaç bir çocuktu. Bu işten ayrılmaya karar verdiğinde bu kez bir karavanda yaşamaya başladılar. Karavan hayatları tam 8 yıl sürdü. Jim’in annesinin psikolojik bir rahatsızlığı, bir tür nevrozu vardı. Basit tabirle, 'hastalık hastası'ydı. Devamlı hasta olduğunu düşünüyor ve buna inanıyordu. Carrey 15 yaşındayken, babası onu Toronto'da Yuk Yuk adlı bir komedi barına götürdü. Burada Jim, ilk kez sahneye çıkıp başarısız bir komedi şovu sergiledi. Neyse ki yeteneğine güveniyordu ve vazgeçmedi. İki yıl sonra bir daha denedi, bu kez başarılı oldu. Stand-up gösterileri yapmaya başlayınca, televizyon ve sinemaya dünyası da onu keşfetti. 'Hayalet' filminin efsane yıldızı Demi Moore daha doğmadan annesi ve babası boşandı. Annesi, Demi Moore henüz 3 aylıkken bir kumarbazla tekrar evlendi. Kumar borçlarından kaçmak için aile sürekli taşınmak zorundaydı. Üstelik hem annesi hem de üvey babası alkolikti. Çocukken diş telleri takan ve gözleri şaşı olan Demi Moore, çok büyük gözlükler takıyor ve bu yüzden sınıf arkadaşları tarafından devamlı aşağılanıyordu. Neyse ki, annesi ameliyat için para biriktirebildi ve bu sorun çözüldü. Demi Moore'un hayatı kardeşi doğduktan sonra dayanılmaz bir hale geldi. 15 yaşındayken ailesi boşandı ve 2 yıl sonra üvey babası intihar etti. Demi 16 yaşındayken evini terk etti ve 17 yaşındayken Freddy Moore adlı popüler bir rock müzisyenine aşık oldu. Evli ve iki çocuk babası olan Freddy, ailesini terk edip Demi Moore ile evlendi ve genç karısının bir film yıldızı olmasını sağladı. Demi Moore'un annesi hayatının geri kalanında alkol bağımlılığıyla mücadele etmeye devam etti. Birkaç kez sarhoş araba kullanmaktan tutuklandı. Sonunda kanserden hayatını kaybetti. 74 yaşındaki Amerikalı aktör ve yapımcı Michael Douglas, yaşamı boyunca hem fiziksel hem de ahlaki olarak çok acı çekti. 1980 yılında bir kayak merkezinde kaza geçiren oyuncu, uzun tedavi sebebiyle kariyerini 3 yıl boyunca durdurmak zorunda kaldı. 2003-2004'te Douglas ve karısı Catherine Zeta-Jones'a bir sapık musallat oldu. Dawnette Knight adlı bu sapık Michael Douglas'a saplantılıydı ve karısı Catherine Zeta-Jones'a tehdit içerikli mektuplar gönderiyordu. 2010 yılında mahkeme, oyuncunun ilk evliliğinden olan oğlu Cameron Douglas'ı uyuşturucu sattığı gerekçesiyle 5 yıl hapis cezasına çarptırdı. Aynı yıl Michael Douglas'a boğaz kanseri teşhisi kondu. Hastalığın stres, alkol bağımlılığı ve sigaradan kaynaklandığını düşünülüyordu. Michael 1 yıldan daha az bir sürede iyileşti. 2013 yılında 13 yıldan fazladır birlikte olduğu Catherine Zeta-Jones'tan boşanacağını söyledi. Kararının nedeni, Catherine’in bipolar bozukluğu yüzünden depresyon yaşamasaydı. Ancak barıştılar ve hala evliler. Amerikalı televizyon sunucusu Oprah Winfrey, birçok kez gezegendeki en etkili ünlülerden biri olarak seçildi. Aynı zamanda milyarder olan ilk siyah kadın olan Oprah’ın çocukluğu korkunç bir gerilim filmi gibi. Annesi bir hizmetçiydi ve kızını büyütecek vakti yoktu. Bu yüzden Winfrey 6 yaşına kadar babaannesiyle yaşadı. Daha sonra annesi onu geri aldı ve Milwaukee'deki bir gettoya taşındı. Oprah 9 yaşındayken, kuzenleri, amcası ve arkadaşı tarafından taciz edildi. 14 yaşındayken annesiyle sorunlar yaşadığı için evden kaçtı. Daha sonra hamile kaldı, prematüre bir bebek doğurdu ve kısa süre sonra kaybetti. Bütün bu yaşananlardan sonra annesi, Oprah'ı babasının yanına gönderdi. Eğitim masraflarını karşılayan babası sayesinde Oprah 17 yaşındayken Tennessee State Üniversitesi'nde iletişim okumaya başladı. Aynı yaşta CBS muhabirliği yaptı ve neticede dünyanın en ünlü TV sunucusu haline geldi. -- Bunlar da ilginizi çekebilir: - Oprah Winfrey'in hayatı hakkında 7 ilginç bilgi - Ünlüler hakkında duyunca şok olacağınız 17 gerçek - Paraya para demeyen en zengin 25 ünlü Fakir bir ailenin çocuğu olarak doğan Woody Harrelson, sekreter olarak çalışan annesiyle yaşıyordu. Geleceğin aktörü 3 yaşındayken anne babası boşandı. Woody Harrelson'un babası Charles, cinayet işleyerek hapis cezasına çarptırıldı. Hapisten çıkar çıkmaz da uyuşturucu ticareti gibi yasadışı işler yapmaya başladı. 1979'da, Woody 18 yaşındayken, babası tekrar hapse girdi. Bu kez bir bölge hakimini öldürmüştü. Çocukken babasıyla duygusal bağ kuramayan Woody Harrelson, yıllar sonra onu hapishanede ziyaret etmeye başladı. Ancak 2007'de Charles Harrelson hücresinde ölü bulundu. Sinema tarihinin en büyük aktörlerinden biri Jack Nicholson... Aslında çocukluğu ve gençliği sıradandı. Jazz Fusion ve müzik kutularıyla ilgileniyor, MGM stüdyosunda çalışıyordu. Bir gün stüdyoda, yapımcı Joe Pasternak tarafından keşfedildi. 1974'te 37 yaşındaydayken ünlü bir aktöre dönüşen Jack Nicholson, tam da bu dönemlerde kendisini şok eden bir sırrı öğrendi. Time dergisinden bir gazeteci, hakkında kendisinden bile gizlenen bilgileri bulup gerçeği anlattı. Jack Nicholson'un o güne kadar ablası olarak bildiği June, aslında annesiydi. Diğer kardeşi Lorraine de gazetecinin sözlerini doğruladı. Fakat diğer aile üyelerinin, gerçek babasının kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. İşin gerçeği sonradan ortaya çıktı. June 16 yaşındayken Jack'i doğurmuştu. Bu utancı gizlemek için ebeveynleri, bebeği kendi çocukları olarak yetiştirmişti. Yani Nicholson 37 yıl boyunca büyükannesi ve büyükbabasını, annesi ve babası sanarak büyümüştü. Fakat 1964'te hem biyolojik annesi hem de büyükannesini kaybetti. 1950'lerin seks sembolü olan Marilyn Monroe'nun babasının kim olduğu bilinmiyor. Çünkü annesi Gladys, ona hamile kalmadan önce kocası Martin Mortensen'den ayrılmıştı. Gladys kızına bakamadığından Norma Jean (Marilyn Monroe'nun gerçek adı) 7 yaşına bir bakıcı ailede kaldı. 1993 yazında Gladys Hollywood'da küçük bir ev alınca kızını da yanına aldı. Fakat birkaç ay sonra kendisine paranoid şizofreni tanısı konuldu. Ve hayatının geri kalanını, kızıyla neredeyse hiç iletişim kuramadığı bir devlet hastanesinde geçirdi. Marilyn Monroe ise sonraki birkaç yıl farklı ailelerle birlikte yaşadı. 16 yaşındayken üvey ailesinden ayrılıp yeni bir hayata başlayabilmek için James Daugherty ile evlendi. Akabinde Los Angeles'ta bir mankenlik ajansında çalışmaya başlayınca popüler oldu. Ve sadece bir yıl sonra, 1946'da, dünyaca ünlü Fox yapım şirketiyle ilk kontratını imzaladı. Ancak Monroe’nun hayatı hala trajedilerle doluydu. Çok fazla aşk yaşadı. 3 kez boşandı, iki kez hamile kalıp düşük yaptı. Uykusuzluk problemi ciddi derecede olduğundan devamlı uyku hapı içiyordu. Özel ve iş hayatındaki sıkıntılar 1962'de hayatını kaybedene kadar peşini bırakmadı. - Marilyn Monroe'nun çıplak sahnesi 50 yıl sonra ortaya çıktı - Uzay Heparı'nın hayat öyküsü ve trajik ölümü

Hayatında trajik badireler atlatan 9 ünlü