Emdikleri sütü evlatlarının burnundan getiren 6 dizi annesi

Malumunuz dizilerde pek çok kötü karakter var. Bir dizinin ne kadar iyi olduğu da, oradaki kötü karakterin ne kadar kötü olduğuna bağlı… Fakat bu kötülük sıradan ve yalın olmamalı, aksi halde bayağılaşan bir karakter ortaya çıkıyor ve bizler de izlemek zorunda kalıyoruz. İlla ki kötü karakter arkadaş, sevgili, gizli düşman yakın dost mu olmalı? Elbette hayır. İşte bu yazımızda dizi tarihinin merhameti içinde barındırsa da asla göstermeyen, hep daha fazlasını isteyip evlatlarının düşmanları olan anneleri inceledik. Ayten Uncuoğlu’nun hayat verdiği iki ayrı anne karakteri… Kabul etmek gerekir ki burada usta bir oyunculuk yatıyor. Yoksa ortaya bu kadar başarılı ve farklı zamanlarda yaşamış iki kötü anne karakteri çıkamazdı. İkbal Hanım’la Aliye; Nurten ile de Meryem dizisinde tanıştık. Malum İkbal Hanım, biricik oğlu Sinan’ın (Halit Ergenç) mutluluğu için yapmayacağı şey olmayan bir karakterdi. Aliye’yi oğlunu üzmekle suçlamış, oğlunu geliniyle paylaşamadığı için de ona karşı yapmadığı kötülük, etmediği çatal dillilik kalmamıştı. İkbal Hanım bir anne olmasına rağmen, sadece oğlunun mutluluğu için bile Aliye ile mini minicik yavrularının görüşmesini bile engellemişti. Ah be Aliye! Meryem dizisinde ise Nurten’in eli o kadar güçlü olmasa da, Meryem’i ta ilk başından beri hor görmekte ve biricik oğlu Oktay’ın ensesinde boza pişirmekle meşgul. Hatta Meryem’den o kadar nefret ediyor ki, oğlunun ona gösterdiği en ufak bir ilgi bile çığırından çıkmasına yetiyor. E sen kızcağızın fırınına haciz getirip neyi var neyi yoksa satmadın mı? Hayır Hayır Nurten Hanım duymak istemiyoruz. Hatice Aslan’ın 'Lale Devri' dizisiyle hayat verdiği hırs küpü ve stratejik zekanın bir ürünü olan anne profiliydi. Biricik veliaht Çınar’ı (Tolgahan Sayışman) kızıyla evlendirebilmek için türlü türlü katakulliler, şeytanın bile ara sıra kendisine bakarak not aldığı planlar üretti üretti durdu. Sonunda muradına erdi mi? Erdi tabii ki. Türk dizi tarihine de kendi hırsı ve amaçları uğruna evladını nasıl kullandığını, onu nasıl yıprattığını göstererek adını altın harflerle yazdırdı. Seni de böylelikle hatırlamış olduk Zümrüt Taşkıran. Demek ki neymiş? Baki kalan gökkubede hoş bir sedaymış. Yapmasaydın böyle şeyler, seni minnoş anneler içerisinde yazmak isterdik. Semra Dinçer’in hayat verdiği Handan Hanım karakterinin hareketlerini, yapmacıklığını, tatlı su kurnazlığını izlerken ekrandan içeri girip “Yahu sen kendinde misin?” diye sorup, omuzlarından tutup aklını başına getirmek için sarsmak istediğimiz bir anneydi. Kocasının baskısından dolayı sinmiş, pasif bir görüntü çiziyor edasında olsa da, 'dışı seni içi beni yakar' modundaydı. Ama kimsecikler bunun farkında değildi. Oğlu Güney için, Kuzey’i harcamaktan çekinmemiş; Kuzey hapisten çıktıktan sonra da küçük oğlunun başına neler geldiyse hep ondan bilmişti. Güney hep daha iyi olsun, hep daha iyi olsun isterken, Kuzey’e sırt çevirdi. Aslında iki oğluna da en büyük kötülüğü hırsı ve zaafları yüzünden kendisi yaptı. Kocasından göremediği sevginin açlığını ve hırsını, oğullarını kullanarak çıkardı. Yaşadığın acılar seni haklı çıkarmaz Handan Tekinoğlu. Kendi vicdanına hapsettik seni. Nebahat Çehre’nin yıllara dayanan oyunculuğunu şıkır şıkır şıkırdattığı ve unutulmazlar arasına eklediği bir karakterdi Firdevs Yöreoğlu… Lakin Bihter ve Peyker’e iyi bir anne miydi? Hiç sanmıyoruz. İçten içe ailesine bağlı gibi gözükse de aslında çocuklarının başını bir kere okşamamış, tam bağımsız bir hayat sürmüş yıllar yılı… Kızı da kendisine en büyük rakip olunca ilk başta çıldırdı ama sonrasında durumu bir şekilde kabullendi. Gelgelelim Firdevs Yöreoğlu neden bu listede? Bu kadar akıllı ve aynı zamanda kurnaz, hem ısırıp hem üfleyen, bir adım sonrasını düşünerek hareket eden bir anne olarak, kendi hırsları uğruna Bihter’i, Behlül’ün yaktığı ateşin içinden çekmek isterken, o ateşin tam ortasına atan kendisi değil miydi? Bihter’in yanına taşınması ve yasak aşkın ortaya çıkmasıyla beraber, kızını öyle ya da böyle doldurup, kendi piyonu olarak kullanmadı mı? Bunu öyle bir yaptı ki Bihter bile farkında olmadı. Neden sonra olayın farkına vardı ama oynadığı kumar bu sefer kendisini batırdı. Tutmadı Firdevs Hanım, bu sefer olmadı. Yüksek Sosyete dizisiyle yeniden kendisiyle buluştuğumuz Zuhal Olcay’ın hayat verdiği, buzdolabından hallice bir anne karakteriydi Süreyya Koran. Başına gelen ve yaşadıklarının tek müsebbibi olarak kızı Cansu’yu (Hazar Ergüçlü) görmekteydi. Kızının başını okşamak şöyle dursun, adıyla bile seslenmiyordu. Hemen bir olay olsun ve içinde Cansu olsun, tak diye “Uğursuz” lafını yapıştırıyordu. Yerden yere vurmalar sonucu kendini biçare hisseden Cansu, annesinden emdiği sütün, bizzat annesi tarafından burnundan getirildiği bir karakterdi. Zuhal Olcay da burada oyunculuğunu konuşturarak Süreyya Koran karakterini bizlere öyle bir inandırdı ki, ekranda her gördüğümüzde kulaklarımızı çekip, üç kere tahtaya vurduk. Kocası tarafından sevilmemesinin sebebi ona göre Cansu'ydu. Sevgisizliğinin acısını, kızına sevgi vermeyerek cezalandırmakta bulmuştu. Fazilet Hanım ve Kızları dizisinin oksijen yerine intikam alıp, intikam verdiği bir anne karakteri Fazilet. Nazan Kesal’ın oyunculuğunun her bir zerresini kullanarak canlandırdığı Fazilet karakteri, yıllarca içinde taşıdığı intikam duygusuyla hareket ederken; kızları arasında da derin bir uçurum yarattı. Hazan’a (Deniz Baysal) çirkin ördek yavrusu olarak, diğer kızı Ece’ye (Afra Saraçoğlu) prenses muamelesi yaparken çıkıvermişti karşımıza. Fazilet Hanım’ın hırsının kurbanı olan iki kardeşin ilk başlarda arası iyiydi ama artık birbirlerine düşman olma noktasına geldiler. Kursağında kalmış hevesler ve pişmanlıklar içerisinde geçirdiği hayatının altın bileziği olarak gördüğü Ece’yi, kendi hayallerine açılan dünyanın kapılarının aranması için piyon ve güzellik kumkuması olarak yetiştiren Fazilet Hanım; kendi ayakları üzerinde durup babalık rolünü üstlenen Hazan’a ise daha farklı, daha sevgisiz muamele yapmaya devam ededursun, kendi yarattığı silah yakında kendisine dönecek gibi duruyor. Hep beraber izleyip göreceğiz.