Büyük keşiflere yol açan ilkel uygulamalar

Geçmişte insanların sıklıkla uyguladığı bazı yöntemler, büyük keşiflerin yapılmasını sağladı. Bu keşifler sayesinde tıpta, bilimde ve tarihte önemli gelişmeler sağlandı. İşte büyük keşiflere yol açan ilkel uygulamalardan bazıları... İnsanoğlu yüzyıllar boyunca birçok hastalığı, damardan kan alma yöntemi ile tedavi etti. Karın ağrınız mı var? Endişelenmeyin! Karnınızda kirli bir bıçakla ufak bir delik açacak ve 0 negatif kan enjekte edeceğiz! Peki ya sivilce? Suratınıza kan emen sülükler koyacak ve böylece sivilce sorununuzu ortadan kaldıracağız! Kan alma yöntemi yaklaşık 3000 yıldan bu yana kullanılan bir tedavi türü. 20'nci yüzyılda yaşayan insanlar için kan alma yöntemi, Orta Çağ doktorlarının, ölmesine kesin gözüyle bakılan hastalara uyguladıkları bir yöntemden daha fazlası gibi görünüyordu. Sülükle kan alarak tedavi etme yöntemi tıbbi olarak ilk kez 1909 yılında kullanıldı. Günümüzde ise derin ven trombozu için kullanılmaya devam ediliyor. Bazı doktorlar, sivilce sorunu olan hastalarına, kan sulandırıcı hirudin maddesi salgılayan sülükle tedavi yöntemini öneriyor. Sürdürülebilir enerjinin en teknolojik olanı belki de Güneş enerjisidir. İklim bilimciler için Güneş, sonu gelmeyen bir enerji kaynağı. Peki Güneş enerjisi ilk olarak ne zaman ortaya çıktı? Güneş enerjisi ilk kez 1800'lü yılların sonunda geliştirildi. Sanayi Devrimi sırasında fosil yakıtların ucu bucağı yok gibi görünüyordu ve insanlar, sürekli çalışan fabrikaların atmosfere verdiği zarardan habersizdi. Yine de bir grup dünyasever, tekrar kullanılabilir teknolojiler üzerinde araştırmalar yapıyordu. Bazı mühendisler bu çabaları Nebahat Çehre kahkahalarıyla karşılıyordu. Mucit matematikçi Auguste Mouchout, suyu kaynatan Güneş motoru geliştirdi. Auguste Mouchout, keşfettiği motorun, kömürün yerini almasını istiyordu. Fakat Auguste Mouchout'un amacı, doğaya verilen zararı önlemek olmadı. Çok çok eski yıllarda el yıkamak son derece tuhaf bir alışkanlık olarak görülüyordu. 1846 yılında Ignaz Semmelweis adlı doktor, bir hastanedeki doktor ve tıp öğrencilerinin bulunduğu doğum servisindeki ölüm oranının, aynı hastanedeki ebelerin olduğu bir başka doğum servisine göre 5 kat fazla olduğunu tespit etti. Doktorların ve tıp öğrencilerinin bulunduğu doğum servisi, gündüz vakti otopsi odası olarak hizmet veriyordu. Semmelweis, kadavra üzerinde çalışmalar yapan doktorların ellerinde kalan kadavra taneciklerinin çalışan kadınlara ve onlardan da bebeklere geçiyor olabileceğini düşündü ve doktorlara ellerini yıkamalarını önerdi. El yıkama alışkanlığı ile beraber ölüm oranı ciddi oranda azaldı. Bir süre sonra Bizi insanları öldürmekle suçluyorlar diye atarlanan doktorlar tepki olarak el yıkama alışkanlığını bıraktı ve ölüm oranları tekrar yükseldi. Tıraşlama kesimin iyi bir uygulama olduğunu savunan kimse yok. Fakat tıraşlama kesim sebebiyle ortaya çıkan tarihi kalıntılar da yok değil. 2010 yılında çekilen bir uydu görüntüsünde, Amazon Ormanları'nın üst kesimlerinde antik bir medeniyetin izlerine rastlandı. Yapılan keşifte 240 km alana yayılmış en az 210 kadar karmaşık yapı olduğu tespit edildi. Kayıp altın şehir El Dorado efsanesi ile ilişkilendirilen keşif büyük yankı uyandırdı. Birçok kişi, Amazon Ormanları'nın derinliklerinde insan yapımı binaların olamayacağı görüşündeydi. 2010 yılında ortaya çıkarılan antik şehirde son derece mükemmel tasarlanmış kare ve çember figürlere, toprak setlere, modern kent bloklarının andıran yapılara ve yollara rastlandı. Keşfedilen şehirlerin bazılarının 5 bin kişi kapasiteli olabileceği saptandı. Bugüne kadar yapılan belki de tek faydalı kimyasal savaş türü, insanları öldürmek için sıkılan hardal gazının kanseri tedavi eden bir yönteme dönüşmesi olabilir. Peki bu örnek gerçekten kimyasal savaş sayılabilir mi? 1917'de Almanlar, savaş meydanlarında kullanabilecekleri hardal gazını üretti. Üretilen hardal gazı bildiğimiz hardal değildi. Yalnızca rengi ve kokusu sebebiyle bu ad verilmişti. Hardal gazına maruz kalan askerler öfke nöbeti geçiriyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasında araştırmacılar, hardal gazına benzeyen nitrojen hardallarını savaşlarda kullanılabilmesi için test ediyordu. Araştırmacılar, hardal gazına maruz kalan kişilerde daha düşük oranda beyaz kan hücresi bulunduğunu saptadı. 1940'ta iki farmokolog, hardal gazı bileşeni ile fare tümorü üzerinde deney yapmaya karar verdi ve ardından Hodgkin Lenfoma hastalığı olan biri üzerinde test etti. Hastanın tümörü küçüldü ve böylece kemoterapi ortaya çıktı. Hardal gazı müthiş bir keşfe ön ayak olmuş olsa da Birinci Dünya Savaşı sırasında 30 bin kişinin ölümüne yol açtı. Yakın geçmişte tımarhanelerde, tedavi ve araştırma adı altında korkunç yöntemler uygulanıyordu. 1930'lu yıllarda Ladislaus von Meduna, şizofreni ve saralı beyinler arasında biyolojik bir düşmanlık olduğunu düşündü. Meduna'ya göre iki hastalığın ortadan kaldırılması, iki hastalığın birbirlerine zıt olan belirtilerine odaklanmakla mümkündü. Teorisini kanıtlamak isteyen Meduna, birkaç ilaç test etti ve en sonunda metrazol adlı ilaçta karar kıldı. Meduna'nın tuhaf teorisi bir süre sonra çürütüldü fakat bazı terapi uygulamalarının da keşfine yol açtı. Metrazol son derece korkunç bir ilaçtı. Hastalara metrazol vermek için korkunç işkenceler uygulanıyordu. Psikologlar daha iyi bir çözüm aradı ve elektrikle rahatlatma yöntemini keşfetti. 1980'li yıllarda yaşanan Çernobil Nükleer Kazası sırasında Sovyet Hükümeti, insanları bölgeden tahliye etmemenin belki de en doğru karar olduğuna kanaat getirdi. Fakat bir gün sonra Pripyat civarında yaşayan 50 bin kişinin tahliyesine başlandı. Tahliye oldukça tehlike şartlarda gerçekleştirildi. Nükleer kazanın tıbbi bir faydaya dönüştüğünü söylemek son derece tuhaf olsa da Çernobil'de radyasyona maruz kalanlar sayesinde çok sayıda sağlık bilgisi elde edildi. Çernobil Nükleer Kazası nedir? Simyacı Hennig Brand kendisine Doktor Brand lakabını takmıştı fakat kimse, Brand'ın hangi alanda uzman olduğunu bilmiyordu. 1600'lü yıllarda yaşayan Hennig Brand, simya kitaplarında insan idrarının bazı maddelerle karıştırılması sayesinde altın elde edilebileceği gibi tuhaf bir bilgi okudu. Öğrendiği bilgiden yola çıkan Hennig Brand, idrar bilimi çalışmalarına yöneldi. Brand, kendi idrarını haftalarca kızgın Güneş'in altında bekletiyor ve kaynayan sıcak idrarını beyaz bir sıvıya dönüştürmek için çeşitli maddelerle karıştıyordu. Ortaya çıkan beyaz sıvı, oksijen ile tepkimeye girince alev çıkarıyordu. Brand'ın yaptığı keşif sayesinde günümüzde silah ve havai fişek üretimi yapılabiliyor. 20'nci yüzyılın başlarında Fransız bilim insanı Edward Benedictus, bir laboratuvar bardağını düşürdü. Normalde bin parçaya bölünmesi beklenen bardak tamamen çatladı ve şeklini korumayı sürdürdü. Benedictus daha sonra laboratuvar asistanının cam eşyaları üstünkörü temizlediğini anladı ve kırdığı camın içinin nitroselüloz ile kaplı olduğunu tespit etti. Böylece güvenli cam konsepti ortaya çıktı. Bir asistanın tembel hareketi, günümüzde oldukça yoğun kullanılan teknolojinin temellerini attı.