Beren Saat'in doğum günü mesajı ne anlama geliyor?

26 Şubat'ta 35 yaşına giren Beren Saat, Instagram hesabından önemli ve dikkat çekici bir paylaşım yaptı. Okuyan herkesi darmadağın eden bu mesaj, kafalarda soru işaretleri de yarattı... 26 Şubat 1984 doğumlu Beren Saat'i, yıllar önce televizyonda yayınlanan bir oyunculuk yarışmasıyla tanıdık. Sevimli, masum, tatlı, genç, güzel, yetenekliydi... Aklımızın bir köşesine not ettik ismini. Totem yaptık, İlerleyen zamanlarda adını daha sık duyacağız dedik. Ve haklı çıktık. Beren Saat, son 10 yıla damga vuran dizilerde, rollerde çıktı karşımıza. Sadece tek bir diziyle değil, bütün rollerinde işin hakkını verdi. Gençliğinin getirdiği enerjiyi ustalıkla doğruya, sakinliğe, olgunluğa evriltti. Yaşıtları ya da rakiplerinin aksine gerçek olmaktan vazgeçmedi o. Uzaktan bakıldığında genç, güzel ve iddialı bulunmasını Estağfurullahlarla karşılamadan, gerçeklerin farkında ama bu gerçeklerin arkasına sığınacak kadar da tembel olmayarak... Özel hayatıyla da gündeme geldi, işiyle de. Ama her zaman aradaki mesafeyi korudu. Çok samimiyim, sizden biriyim telaşına, basitliğine kapılmadı, her koşulda ölçülü davrandı. 35 yaşın kritikliğini Cahit Sıtkı Tarancı'nın 'Otuz Beş Yaş' şiiri sayesinde biliyoruz. Evet, yaş 35 ve yine evet, yolun yarısı ediyor. 26 Şubat'ta 35 yaş tecrübesine erişti Beren Saat. Son 15 yıldır gözümüzün önünde büyüdü, onun gelişimine, başarısına tanıklık ettik. Beren Saat, doğum gününde duygusallaşıp hayatına şöyle bir bakmak istedi. Ki onun gibi naif bir kadının, zamanında çok ciddi travmalar yaşadığını da göz önünde bulundurursak, evet, bunu zaten yapmalıydı. Beren Saat, Instagram hesabından hüzünlü bir doğum günü mesajı yayınladı. Özetle şunlar yazıyordu mesajda: Bugün bir yaşıma daha girdim. İnsanların yaş aldıkça ne kadar acımasız olabildiği gerçeğiyle, hepsinin aslında aynı kusursuz bebek olarak dünyaya geldiği bilgisi arasında bocalamaktayım. Artık ağlamayı aşmış, gelene gülmekteyim. Mesajı bu cümlelerle başlıyor. İnsanın kafasında şöyle bir algı oluşabilir: Beren Saat çok mutsuz ve çok kırgın. Doğum günü olması bile mutsuzluğunu örtbas etmeye yetmemiş... Mesajını okumaya devam ettikçe anlatmak istediği şeylerin aslında çok başka olduğunu görüyoruz: Ayak bastığım en karanlık doğum günüm olduğunu düşündüğüm anda Efe'yle şarkımız çalınca ruhuma yeniden ışık yayıldı. Bence hayatımın ikinci yarısı daha güzel olacak. Yaşamın benim için inci gibi sıraya dizdiği travmalardan sonra bunu bekliyor, bunu umuyorum... Şaşırdınız değil mi? 15 yıldır gülümseyen yüzüyle tanıdığımız Beren Saat, hayatın ona 'inci gibi travmalar dizdiğini', ikinci 35'lik kısımda her şeyin daha iyiye gideceğini umut ettiğini söylüyor. Beren Saat, ülkenin en sevilen aktrislerinden biri. En mutlu, başarılı, huzurlu, şanslı belki de... Ama Hayır! diyor, Ben de sizler gibi travmalar yaşadım ve bunları hiçbir zaman PR amaçlı, tribüne oynama amaçlı uluorta dile getirmedim diye mutlu sanılıyorum diyor. Bizlere, kendisine çok yakışan bir üslupla, yaşadığı acıları içten ve samimi bir şekilde hatırlatıyor, Sizden biriyim imajı yaratıp şov yapmadan, Ben de bir insanımı alttan alta vurgulayarak, üzüntülerine rağmen hayata sımsıkı sarıldığını vurgulayarak yapıyor bunları. Ama asıl bombası, mesajın son paragrafında saklı. Bu cümlelerden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... Bir direniştir yaşamak. Ve bir akıştır aynı zamanda. Bir kabulleniştir, parçalanıştır, bütünleyip yeniden doğuştur. Bir serzeniştir yaşamak, ani bir yüzleşmedir, yeniden tanışmadır, yolun yarısında baştan başlamadır. İnsan incitememektir şahsi incinmişliklerinden ötürü. Bir diz çöküştür eğilebildiğince ve fakat dimdik bir inanıştır da yaşamak. Öyle bir seviştir ki 'herkesi olduğu gibi'sine. İyi ki varsınız, iyi ki doğduk... Beren Saat'in söylediği şeylerin büyüklüğünü, doluluğunu, olgunluğunu anlayabilmek için onu bizzat tanımış olmamıza gerek yok. Bu mesajıyla; hiç beklemediğimiz yerlerden bizi sınayan bu hayata nasıl direndiğini öyle kibar, öyle bilgece dile getirdi ki... Nasıl bir insan olduğunu, daha doğrusu ne kadar doğru bir insan olma/kalma çabası içinde olduğunu ortaya serdi. Beren Saat, yeni yeni popüler olmaya başladığı dönemlerde, 2004 yılında, bir trafik kazasında Efe Güray'ı kaybetti. Efe Güray, onun hem çocukluk arkadaşıydı hem de ilk aşkıydı. Beren Saat bu kayıbın ardından işine gücüne sarıldı. Başkaları gibi sürekli travmasını anlatmadı. Bu acıdan prim kasmadı. Bizler Efe Güray'ın ardından yaşadığı travmayı, 35'inci doğum günü mesajında 'Efe' demesinden, geçmişini yanında taşıma tercihinden anladık. Bunca yıldır Beren Saat'i ilgi ve merakla takip ederim ama onu 'Beren Saat' yapan, hayata karşı dimdik durmasına yardımcı olan, iç dünyasını paramparça edip tekrar ayağa kalkması gerektiğini öğreten bu hikâyeyi yeni öğrendim. Bir izleyici olarak Beren Saat'in bu gerçekliğini 35'inden önce fark edememek, aslında onun ne kadar başka kafalarda olduğunu da kanıtlıyor. Hayat acımasız. Hiç beklemediğimiz yerlerden sınava tabi tutuluyoruz. Sınanıyoruz. Güvense güven, aşksa aşk, paraysa para. Beren Saat, yaşamayı bir direnişe benzetiyor. Ama kast ettiği şey hırs ve intikam duyguları değil. Bunu da Hayat, şahsi incinmişliklerden ötürü insan incitememektir diyerek kanıtlıyor zaten. Yaşadığımız travmaları atlatmamız zaman alır. Hayatın bize acımasız davrandığını düşünüyorsak önümüzde iki seçenek beliriyor. Ya bu travmalar bizi iyiye götürecek, maneviyatımız genişleyecek, iyi olmanın değil, iyi kalmanın önemini anlayacağız. Ya da intikam duyguları ortaya çıkacak ve en iyi ihtimalle antidepresan bağımlısı olacağız. Negatif duyguların kol gezdiği bir atmosferde Beren Saat gibi zor olanı seçip 'iyi kalma'yı kendine yakıştıranlar, belki çoğunluk tarafından tam olarak anlaşılamıyor. Ama 'iyi kalan' birinin asıl derdi nicelik değil, nitelik olduğu için yeterli görüyor olanı biteni. Niceliğe sarılmıyor, gerektiğinde eğilse dahi aslında dimdik durduğu için kırılmıyor da. Çünkü zaten kırıldı o zamanında. Söz hakkı olmadığı derin bir acı yaşadı. Hayat, elinden büyük bir sevgiyi aldı. Hadi bakalım dedi, Efe olmadan da devam edebilecek misin yaşamaya? Beren Saat, devam etti. Hırs yapmadı. Şampiyon benim, ikinci kim? demedi. Kabullendi. Kolay olmadı ama neticede köprülerin altından çok sular aktı. Suyun berraklığıyla temizlendi, iki eksiden elde edilen bir artının o kadar da kıymetli olmadığını, bir artının sadece bir eksiyle bile eksilebileceğini görüp artıya, artılara tutundu. Beren Saat'in doğum günü mesajına Kenan Doğulu'yla evliliği bitiyor mu? diye yaklaşanlar var bir de... Biliyorum ki henüz hayatın o mertebesinde değiller. Maneviyatları güçlü değil, yeteri kadar pişmiş, yanmış değiller. Ancak bir kez yandıklarında, Beren Saat'in iki cümlesiyle bile dağılabilirler. Ve bu dağılmanın sonunda ölmedikleri için, öldürmeyen her acı da kişiyi güçlendirdiği için, hayatla daha iyi anlaşır olurlar. Beren Saat, yananların tarafında. Bir zamanlar yandığı için yakmak istemiyor. Çünkü yanmanın ne demek olduğunu hayat ona öyle sağlam öğretti ki... Ama o 'beyaz'dan yana kullandı seçimini. Temizden, masumdan, saftan, paktan yana... Acısını yoğurdu ve ilmek ilmek dokudu, tek tek tüyleri yoldu. İyi ki doğduk diyerek sadece hayranlarına değil, onunla benzer tecrübeleri yaşayanlara da selam yolladı aslında. Bir etkileşim ya da geri dönüş peşinde değildi. Sadece kendini ifade etmek istedi. Bu 35 yaş paylaşımı, bir kişinin bile hayata başka bir açıdan bakmasına vesile olduysa ne mutlu Beren Saat'e! Onu uzaktan takip eden benim bile gözlerim doldu; hayat tecrübesine tanıklık edenlerin ne durumda olduğunu, ne hissettiklerini düşünemiyorum bile. Beren Saat, belki de tüm bu acıyı bizlere ışık olmak için, hayatta kalmakta zorlananlara ipucu vermek için yaşadı. Bizler ne olursa olsun, her zaman Beren Saat'in yanındayız. Kaş, göz geçici. Beren Saat'in ruhu var! İnsan olmak kolay, insan kalmak zor demişler... Nice 35'lere, nice direnişlere. Onun da dediği gibi, iyi ki varız, iyi ki doğduk... twitter.com/mayksisman instagram.com/mayksisman youtube.com/mayksisman can.sisman@milliyet.com.tr