Arkadaşınızı hayatınızdan çıkarmanıza işaret eden 8 davranış

Aylin Aslım haklı. Arkadaşlar geri gelir. Hayat geri gelir. Hatta aşklar bile geri gelir. Yani bir arkadaşınız hayatınızdan çıkması gerekiyorsa bırakınız çıksın! İşte size bazı arkadaşlarınızla artık görüşmemeniz gerektiğine işaret eden 8 davranış... Arkadaş dediğiniz nedir ki? demiyorum. Arkadaşlar önemli. Ama haddinden fazla önem vermemek de gerekiyor tabii ki. Fakat ortada eğer çözülemeyen bir problem varsa, e o zaman daha fazla zorlamanın da bi' manası yok. Şarkıcı Gökçe'nin şarkısındaki gibi 'Çık çık çık hayatımdan' eşliğinde Bırakınız çıksınlar, bırakınız gitsinler hayatınızdan... Peki hangi davranışlar bunlar? Gelin tek tek inceleyelim... En kötü fotoğrafınıza bile Burcu'cuğum çok güzel çıkmışsın canım diyorsa lütfen dikkat! Samimiyet tehlikede! Ya da en büyük başarınızı hafife alıyorsa yine temkinli olmalısınız. Arkadaşınız sandığınız kişi aslında sizi troll'lüyor, dalga geçiyor, motivasyonunuzu hedef alıyor olabilir. Siz onu telefonla aradığınızda Meşgulüm hayatım, sonra arayayım dediğinde Tamamdır beybi dersiniz. Ancak taraflar yer değiştirdiğinde, o sizi münasebetsiz bir anda aradığında ve siz ona Canım daha sonra konuşalım mı? dediğinizde sorun çıkartıyorsa her şeyi tekrar düşünün. Onunla arkadaşlığınızı tekrar gözden geçirin. Dünya onun etrafında dönmüyor. Düşüncesizliğini çekmek zorunda değilsiniz. Bunu lütfen kendinize yapmayın. Sıla ve Gökhan Keser düetindeki gibi, Hadi ordan, çıkışlar sağdan! Güven çok önemli. Samimiyet de keza... Ancak bir arkadaşlığı ayakta tutan en büyük şey mizah! Ortak espriye gülmüyorsanız pardon da o arkadaşlık arkadaşlık olamaz... Sizi bir yabancı şarkı dinler gibi dinliyorsa mesajı alın derhal! Arkadaş dediğin leb demeden leblebi demeli, oradan demir leblebi, hatta Nazan Öncel, hatta Tarkan, hatta 'Kuzu Kuzu' demeli... Eskiden birlikte güldüğünüz şeyler artık sizi güldürmüyorsa zorlamanın manası yok. İnsanlar çok, hayat kısa. Geyik çevirebileceğiniz, beraber hunharca gülebileceğiniz insanları ıskalamayın. Hakan Altun gibi telefonun başında tribe girmiş bir halde bekliyorsanız iyice düşünün, taşının. Arkadaş dediğin gece 12'de telefonunuzu açar. Arkadaş dediğin Akşam 8'de, Taksim'de denildiğinde ne yapar ne eder ama Taksim'deki bir hamburgercinin önünde sizi bekler. Sizi ihmal edeni siz hiç sallamayın efen'im. Arkadaşlıkların tanımını doğru yapmak lazım. Bir insan sizin arkadaşınızsa arkadaşınızdır. Dostunuzsa dostunuzdur. Samimiyet dozunuz merhaba merhaba'lık kadarsa da o kadar. Görev tanımını değiştirmeyin. Haddinden fazla sizi eleştiriyor, işinize ve hayatınıza karışıyorsa ayık olun. Kanıksamayın. Pardon da sen kimsin ya? Titrin ne? Ne ayaksın? gibi soruları çok rahat ona sorabilirsiniz, rahat olun. Arkadaş dediğin kötü gününde yanındadır laflarına kanmayın. Arkadaş dediğin asıl iyi gününde yanındadır. Kötü gününüzde muhakkak sizinle dertleşecek birini bulabilirsiniz. Ancak iyi gününüzde sizinle birlikteyse işte o zaman bu önemli. Unutmayın, başkalarının mutsuzluğuyla mutlu olan insanlar var ve onlar burnumuzun dibinde. Almanların 'Schadenfreude' dedikleri bu tipler size sülük gibi yapışır. Kötü gününüzde siz acıların dibindeyken sizi dinliyor ayaklarına yatıp kendi içinde haline şükrediyordur. Bu tiplere kendinizi daha fazla kullandırtmayın minnoşlar! Diyelim arkadaşınızla ters düştünüz. Hatta 100 kişiye sordunuz ve 99'u sizi haklı buldu. Fakat arkadaşınız ille de Ben haklıyım diyor. Ve -haksız dahi olsa- hep sizin alttan almanızı istiyor. E damarınıza basılmış gibi hissetmez misiniz? Sürekli sizden özür dilemenizi bekleyen bir insan var karşınızda. Yok artık Lebron James ama gerçekten. Bence bi' durup düşünün ve arkadaşlığınızın temellerini sorgulamaya başlayın... Her arkadaş grubunda muhakkak bir adet 'ben, ben, ben'ci vardır. Egosantriklik sınırındaki bu arkadaşımız için dünyanın merkezinde kendisi vardır. Biz de onun çevresinde zaman zaman irileşen, zaman zaman ufaklaşan minik objelerizdir. Siz böyle bir arkadaşınızın objesi olmayı ister misiniz cidden? Kabullenebilir misiniz böyle bir iletişim biçimini? Bence hayır. Kendinize bunu asla yapmamalısınız... can.sisman@milliyet.com.tr