Agatha Christie'nin mutlaka okunması gereken 5 romanı

Agatha Christie, 15 Eylül 1980 yılında İngiltere'de doğdu. Babasını küçük yaşta kaybetti ve annesi tarafından evde eğitilmeye başladı. İlk edebi denemelerini duygusal konulara yoğunlaşarak vererek 'Mary Westmacott' takma adıyla aşk romanları da yazdı. Ancak bir süre sonra bu duygusallığın ona göre olmadığını fark etti. Dislektik olmasına rağmen öykü ve roman okumaya kendisini alıştırmıştı ve sıkılmadan okurdu. Fransa'da bulunduğu süre zarfında, dedektif öyküleri ne kadar ilgisini çekse de içten içe bu öykülerin daha iyi olabileceğini düşündü. Ve kendisinin daha iyi yazabileceğini... Bu düşünceyle ilk polisiye romanı olan 'Styles’daki Esrarengiz Olay' kitabını yazdı. Bu roman, Agatha Christie’nin Hercule Poirot karakterine yer verdiği ilk romanıdır. Bir süre sonra büyük ün kazanan Agatha Christie, yaşamı boyunca polisiye türünün en iyi örneklerini verdi. Bu roman, birbirini daha önce hiç görmemiş ve tanımayan on kişinin 'Zenci Adası' denen bir yere çağırılmasıyla başlıyor. 10 kişi adaya gittiklerinde ise büyük bir sürprizle karşılaşıyor. Gittikleri malikânenin sahibi 'yer yarıldı içine girdi' edasıyla kayıplara karışıyor adeta. 10 yabancının tek ortak yanı, geçmişte karanlık bir şeyler yaşamaları. Bir süre sonra yaşadıkları karanlık olayları birbirlerine anlatmaya başlıyorlar. Malikâne sahibinin kaybolduğu yetmiyormuş gibi, sırlarını anlatan kişiler de esrarengiz bir biçimde kaybolup ölü bulunuyor... Hercule Poirot'un tehlikeli bir katilin peşinden koştuğu bir roman daha... Yeni türeyen bir katil kurbanlarını alfabetik sıraya göre öldürür ve ABC tren yollarının tarifesini de kurbanlarının yanına bırakır. Bunun üzerine de dedektif Hercule Poirot, katille dalga geçercesine hamleler yapar; öldüreceği kişilerin ismini önceden tahmin edip ona söylemek gibi... Tüm bunları bilmesine rağmen zamanında olay yerine yetişemez. Bu zeki katilin karşısında hırslanınca, peşine düşmeye karar verir... Gece yarısından sonra artan tipi nedeniyle Doğu Ekspresi yoluna devam edemeyecek duruma gelir. Tamamen dolu olan bu lüks trendeki yolcuların güvenliği için çeşitli kontroller yapılır. Amerikalı bir yolcunun kapısının içeriden kitlendiği fark edilince duruma müdahale edilir ve kapı açıldığında bir facia ile karşılaşılır. Odadaki yolcu, defalarca bıçaklanarak öldürülmüştür. İçerisinde dedektif Hercule Poirot'un da bulunduğu bu trende, olayı soruşturma vakti gelir. Dikkatlice cinayeti inceleyen dedektif, bazı yolcular tarafından çeşitli kumpaslara maruz kalınca, ortalık kızışır... Dedektif Hercule Poirot, arkadaşı Ariadne Oliver’ın daveti üzerine temsili cinayet oyununu izlemek için bir mâlikaneye gider. Oyun başlamadan önce oyuncuların hazırlık aşamasında yaptığı davranışların tuhaflığını fark eder. Oyun başladığında ise işler daha da tuhaflaşır. Oyun esnasında, kurban rolünü canlandıran kişi gerçekten öldürülür. Dedektif Poirot ve Oliver aldanmaları için yerleştirilen bazı sahte ipuçlarının arasından sıyrılarak gerçeğe odaklanmaya çalışırlar... Jane Marple ummadığı bir anda hiç düşünmediği birinden bir mektup alır. Bir yolculuk esnasında tanıştığı Bay Rafiel'den gelen beklenmedik mektup, yaşlı kadını şaşırtır. Mektup, Marple'ın eline geçtiğinde Bay Rafiel ölmüştür. Rafiel mektubunda Miss Marple'ın adalet duygusuna güvendiğini ve bir cinayet olayını ortaya çıkarmasını istediğini söylemiştir. Fakat Rafiel'in yazdığı mektup çok kapalıdır. Hangi cinayetten bahsediyordur? Nerede gerçekleşmiştir? Ne zamandır?