Milliyet RekabetKüresel - yerel kavgası

Küresel - yerel kavgası

12.07.2023 - 10:26 | Son Güncellenme:

Bugün korumacılık yapmadan, küresel şirketlerin altında yerel şirketlerin ezilmelerine asla müsaade edilmemesi gerekiyor.

Küresel - yerel kavgası

Ali Değermenci

Haberin Devamı

ali.degermenci@milliyet.com.tr

Küreselleşme ile yaşanan yalancı bahar dönemi bütün dünyada sona erdi. Artık küresel şirketlerin ülkelere pek bir faydası olmadığı anlaşıldı. Yaşanan siyasal, ekonomik sorunlardan sonra yerel şirketlerin, yerli üretimin önemi artık ciddi anlamda anlaşıldı.

Dünyada liberal ekonominin kutsal mekânı olan ABD bile dış ticarette vergileri ciddi artırarak, dış açığı ve başka ülkelere bağımlılığı azaltmak için yeni program uygulamaya başladı. Çin’e yatırım yapmış şirketlerine geri dönün çağrısı yapıyor. Kovid-19 pandemisi ve

Rusya-Ukrayna savaşı ile bir dizi sorunlar yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Bugün artık küresel şirketlerin insafına kalan ülkeler, hızlıca yerli üretim kapasitelerini artırmak, yerli yatırımları desteklemek için programlar açıklıyor. Bütün bunlar yapılırken devletçi reflekse başvurulmaması gerekiyor. Türkiye yaşananlardan ders çıkarıp yerli üretimi desteklemek, yurt dışına çıkan yatırımları geri döndürmek için yeni programlar hazırlamalı ve bütün bunları rekabet kurallarına uyarak yapması gerekiyor. Yerli üretimin ülkemize en büyük katkısı istihdam olduğunu da unutmayalım!

Haberin Devamı

Dışa bağımlılığı azaltmak, sadece kriz dönemlerinde değil, dış ticaret açığı veren bir ülke olmamız nedeniyle yurt dışına kaçan dövizleri de engellemeye çalışmak gerekiyor.

Aslında bütün tartışma ABD’nin bir önceki başkanı Donald Trump’ın bir anda Çin’e yönelik vergileri artırması ve dış ticarette dışa bağımlılığın, ülkesi için çok tehlikeli sonuçlar yaratacağını söylemesiyle başladı. Trump, ülke üretimin neredeyse bittiğini, Çin’e her alanda bağımlı kalındığını, bunun ülkenin geleceği açısından büyük tehlikeye neden olacağını ifade etti. 1990’ların yükselen ideolojisi olan küreselleşmenin ülkesine büyük zarar verdiğini söyledi. Liberal Amerika bir anda korumacı bir ekonominin yapı taşlarını inşa etmeye başladı. Soğuk Savaş sona erince bütün dünyayı saran küreselleşme, 90’larda zirve yaptı. Gelişmiş ülkelerin yanı sıra gelişmekte olan ülkeler bu durumdan ciddi anlamda yararlandı. Fakat bundan en fazla yararlanan ülke ise tek parti devleti ile kapitalizmi uygulamaya koyan, nüfusuyla üretim maliyetlerini sarsan Çin oldu. Çin öylesine hızlı büyüdü ki, neredeyse dünyanın üretim yapan tek ülkesi konumuna yükseldi.

Haberin Devamı

Küresel - yerel kavgası

Küreselleşmenin kazananı Çin

Çin, son 30 yılda öylesine hızlı yükseldi ve ekonomisini o kadar büyüttü ki, fabrikalardan oluşan bir ülke oldu. Gelişmiş ülkeler ülkelerindeki fabrikalarını söküp Çin’e taşıdı. Başta ABD’li şirketler şirketlerini Çin’e taşıdı. Amerika’nın dünya çapında bütün markaları üretimlerinin büyük kısmını Çin’e yönlendirdi.

Küreselleşme ile birlikte dünyaya açılma, ucuz üretim yapma ve ucuz üretimin hangi ülkede, bölgede ise fabrikayı oraya taşıma; üretimi orada yapmak, vergilerin en az verildiği ya da verilmediği küçük ada ülkelerine şirketleri taşımak son zamanlara kadar duyduğumuz

haberlerdi. Bu yalancı bahar 25-30 yıl sürdü. Dünyayı iki yıldan fazla etkisi altına alan ve ekonomileri sarsan Kovid-19 pandemisi yüzünden tedarik zincirlerinin durması ve lojistiğin yapılamaması nedeniyle yerel üretimin ülkeler açısından hayati derecede önem arz ettiği herkes tarafından anlaşıldı. Yaşanan krizler dolayısıyla üretim maliyetlerinin avantajlı gibi gözükmesine rağmen, yerel üretimin önemi anlaşıldı.

Haberin Devamı

Yerli üretim olmadan asla!

Tüm bu yaşananlardan sonra dünyada serbest ekonominin başaktörü Amerika, korumacılığa doğru direksiyonu kırdı. Yerel üretim yapan şirketlerini desteklemeye, dışa bağımlılığı azaltmaya, Çin’den gelen mallara ağır vergiler koymaya, ülkesinde yatırım ve üretim yapılmasını teşvik etmeye başladı. Daha çok yakın zamanda finans piyasalarını sarsan gelişmelerden sonra Amerika, batmakta olan bankaları devlet eliyle kurtarması da ayrı bir gelişmeydi.

1990’lada yükselen yıldız küreselleşme idi. Dünyanın bir pazaryerine döndüğü dünyanın her yeri ile ticaret yapılabileceği, finansın önünde hiçbir engelin olmadığı bir süreçti. Küreselleşmeden faydalanan çok ülke oldu. Bu işten en fazla kâr elde eden ülke Çin oldu. Tabii ki Amerika’nın önde gelen şirketleri birçok ulus devletten daha güçlü hale geldi. Finans dünyası bu süreçten beklenmedik kazançlar elde etti. Ama dünyaya açılamayan, üretim yapamayan, dışa bağımlı kalan ülkeler bu süreçten ciddi hasarlar aldı. Küresel şirketler ucuz üretim olanakları sunan ülkelere göç etti.

Haberin Devamı

Fabrikalarını o ülkelere taşıdırlar. Yatırım karşılığında o devletlerden teşvik aldılar, az vergi ya da uzun süre vergi ödemediler. Gelişen, büyüyen bütün şirketler süreçten büyük kazanımlar elde ettiler. Bunun dışında kalan ülkeler ve şirketler büyük kayıplarla süreci tamamladılar. Gelişemediler, ya yerlerinde saydılar ya da ekonomilerini daha da fazla gerilettiler.

Son 30 yıl içinde ülkelerin ekonomileri ciddi biçimde zayıfladı; küresel şirketler ulus devletlerin yerini aldı. Çin’in yükselişi, Kovid-19 pandemisi ve son olarak Rusya- Ukrayna savaşı ile bütün ülkeler yerel üretime odaklandı. Pandemi döneminde gıda, küresel şirketlerin karşısında yereli korumayı amaçlıyor. Yaşananlardan anlaşıldı ki yerel üretim olmadan, dışa bağımlı olarak uzun bir yol yürümenin neredeyse imkânsız olduğu anlaşıldı. Hele Kovid-19 pandemisi döneminde yaşanan tedarik zinciri sorunu nedeniyle gıda sektöründe ciddi sorunlar ortaya çıktı. Lojistik firmalarında ciddi fiyat artışları yaşandı ve insanlar günlük hayatlarını sürdürmede zorluk çekti. Yerli üretimin önemi değeri çok net olarak anlaşıldı. Diğer taraftan dünyada tekelleşmelerin yaşanması nedeniyle birçok sektörde piyasa hâkimi durumlar yaşandı. Fiyatlar ciddi oranda arttı.

Bugün gelinen nokta itibarıyla küreselleşmeden vazgeçmek, içe kapanmak neredeyse imkânsız bir durum. Fakat hem küreselleşmeye devam etmek hem de yerel üretimi korumak gibi zor bir durum da var. Ülke ekonomilerini dünyaya açık haldeyken, yerel üretim yapanları özenle korumak, rekabeti ortadan kaldırmadan bunları yapabilmek…

Asıl sorun tam da burada; rekabeti ortadan kaldırmadan yerele destek vermek. Bunları söylendiği gibi yapmak o kadar kolay olmayan bir durum aslında. Küresel şirketlerin ekonomik güçleri o kadar iyi ve güçlü ki, yerel küçük şirketler bunların karşısında hayatta nasıl kalabilecek? Ülkeler, bu sorunlara karşı çözüm bulmaya, yeni yöntemler üretmeye çalışıyor. Bir de küresel şirketlerin “para yakma” dedikleri olay varken… Küresel şirketler aynı alanda yarın rakip olabilecek şirketleri daha büyümeden yüksek fiyatlarla satın alıyor ve piyasadan çıkarıyorlar. Satın alınan şirketler pazardan çıkıyor ve kapanıp gidiyorlar. Bu durum yerelin önündeki en önemli sorun olarak duruyor.

Rekabetçi yeni ulus devlet

Küreselleşme ile birlikte ulus devletler zayıfladı. Büyük oradan güç kaybetti. Yaşadığımız son dönem ulus devletlerin yeniden ayağa kalkması, yeni şartlara göre inşa edilmesi gerekiyor. Bu, Soğuk Savaş dönemine dönüş olamayacağı bilinen bir gerçek; İki konuyu birlikte yürütmek gerekiyor.

Birincisi dünyaya entegre serbest piyasa ekonomisi, diğeri ise yerel şirketleri, yerel üretimi hızlandırmak ve desteklemek. Bunları yaparken rekabet enstrümanından asla vaz geçmemek! Yapılabilir mi? Zor da olsa iki alanı birlikte yürütmek gerekiyor. Rekabete aykırı olmayacak yasalar çıkarmak, vergi uygulamaları yapmak, yerel şirketlerin dünyaya entegre olmalarını sağlamak. Yerel üretim yapan şirketlerin küresel alanda rekabet edebilir hale getirmek gerekiyor. Aksi takdirde devletin koruması altında rekabetin olmadığı, korumacı bir ekonomi olur ki, bu olay hem tüketiciye hem de ülke ekonomisine ilerleyen günlerde büyük zararlar verecektir.

Dijitalleşmenin yaşandığı bir dönemde yerel şirketleri desteklemek, büyüyüp piyasa içinde birer oyuncu olmalarını sağlamak gerekiyor. Bunun adı kamuculuk olmadığı gibi çağın iklimine uygun, rekabetçi iklimi bozmadan yeni bir yol bulmak anlamına geliyor.

Türkiye’nin avantajı

Türkiye dünyada yıldızı parlayan, rekabetçi şirketleri ile üretim kapasitesi ve hepsinden önemlisi stratejik konumu nedeniyle büyük bir potansiyeli olan gelişmekte olan bir ülke. Bu yapıda dünyada çok fazla ülke yok gibi. 85 milyona yaklaşan ülke nüfusunun ekonomiye katılması durumunda gelişebilecek bir ülke. Türkiye içinde çok sayıda üretim yapan girişimci bulunuyor.

Ülkenin stratejik alanlarda belirlenen yatırımcıları, rekabet klasmanından çıkmadan desteklenmesi gerekiyor. Korumacılık yapmadan, küresel şirketlerin altında ezilmelerine asla müsaade edilmemesi gerekiyor. Küresel şirketlerin para yakma organizasyonlarına karşı, devletin kadife eldivenli yumruğunu hissettirilmesi gereken zamanlardan geçiyoruz.