17.11.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Yıldız Kenter yıllarca “Ben Anadolu” ile sahnedeydi şimdi sahnede öğrencisi Ayça Bingöl var hem de “Oynar mısın?” diye sorduklarında çok korktum” dediği “Ben Anadolu”yla... Bugün Yıldız Kenter’in aramızdan ayrılışının ikinci yılı. Biz de öğrencileri Ayça Bingöl, Görkem Yeltan ve Feri Baycu Güler’in sahneye taşıdığı “Ben Anadolu”yu ve Yıldız Kenter’i Ayça Bingöl ile konuştuk.
Yıldız Kenter’le özdeşleşen oyunlardan biri “Ben Anadolu”. Onun öğrencilerinden biri olarak bu oyunla sahnede olmak ne ifade ediyor?
Görkem Yeltan ile Feri Baycu Güler bana “Ben Anadolu”yu yapacağız, sen oynar mısın?” dediklerinde çok korktum. “Nasıl yani Yıldız Hoca’nın ‘Ben Anadolu’sunu ben mi oynayacağım?” diye geçirdim içimden. Sonra çok heyecanlandım, çok onurlandım, çok gururlandım ve sonra da deli gibi çalışmaya başladım. Tabii ki bu projeyi yaparken kafamın, ruhunun bir tarafında hep Yıldız Hoca vardı, var olmaya da devam ediyor. Diğer tarafım da kendi oyunculuk yolculuğum ve maceramın içinde tek kişilik bir oyun oynama gücünü bulmaya çalıştı. Kolay değil gerçekten, tek kişi sahnede 1,5 saat performans göstermek. Büyük disiplin, antrenman ve ustalık istiyor. Tabii ki ben Yıldız Hoca’nın ustalığının ne kadar kenarından geçebilirim ki? Üçümüz de bu oyunu yapmaya karar verince aradan geçen onlarca yıldan sonra bütün mesleki donanımlarımızı ortaya koymaya çalıştık. Ve hocanın bizi bir yerlerden seyrettiğini bilip, bizimle gururlanacağından emin olarak her hücremizle çalıştık. Her şeyden önce ruhsal olarak çok özel bir proje. Bizim köklerimize ve ilk gençliğimize çok dokunan bir yerde. Ne şanslıyız ki böyle bir işin içindeyiz ve yüzümüzün akıyla da çıktığımızı düşünüyorum.
Aynı zamanda kadınların emeğiyle sahnelenen bir oyun… Görkem Yeltan, Feri Baycu Güler ve siz üçünüz de Yıldız Kenter’in öğrencilerisiniz… Muhakkak size yol gösteren öğretileri vardır...
Hocamız bize en başta tiyatro aşkını, etiğini, disiplinini ve mesleğe kendini adamanın, hayatı tutkuyla, aşkla yaşamanın ne olduğunu öğretti. Tüm bu öğretiler, yaşam biçimimiz ve tecrübelerimiz bir rolü nasıl oynayacağımıza yol gösterir. Hocamız bu yolda en büyük ışığımız olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bizlere, bir kadın oyuncunun dik durup kendini ifade ederek var olmasının ne kadar ilham verici olduğunu öğretti. Başarıya giden yolda pusulamız çalışmak ve istikrardır. Size minnettarız Yıldız Kenter.
“Ben Anadolu”da 16 kadının hikâyesi izleyiciyle buluşuyor. Bugünden bu hikayelere bakınca kadın adına değişen bir şey var mı?
Sahne üzerinde canlandırdığım bütün kadınlar kendi içlerinde bir varoluş mücadelesi veriyorlar, bir çatışma içinde kalıyorlar ve çıkmazlardan kurtulmaya çalışıyorlar. Kararlılar ve inatçılar. Ben bugüne baktığımda da kadınların güçlü bir mücadele içinde olduklarını görüyorum. İçinde bulundukları çıkmazlardan kurtulmak için büyük çaba harcıyorlar. Yaşadığımız toplumda bu çaba karşılığını ne kadar bulabiliyor orası tabii ki soru işareti çünkü mücadele edilen erkek egemen bir sistem var. Ana tanrıça kültünde, anaerkil bir yapıda işler daha başka ilerlerken erkek egemen toplumlarda kadın hep bastırılmaya, ezilmeye, susturulmaya, sindirilmeye çalışılmış, çalışılmaya da devam ediyor. Kadının doğasındaki mücadele gücü hiçbir zaman bitmiyor ve bitmeyecek. Ne sahne de ne de yaşamda.
“Erkek egemen anlatım hâkim”
Hem beyaz perdede hem de sahnede kadını odağına alan hikâyeler sınırlı. Kadın hikâyelerinin az olmasını neye bağlıyorsunuz?
Senaryo bağlamında bunu konuşursak önce bunu bir senaristlere sormamız lazım. Senaristler acaba neden daha fazla kadın hikâyesi yazmıyor? Neden bu konuda daha ezber bozan, daha aykırı ve sivri hikâyeler çıkmıyor? Bence sebebi var olan sisteme hizmet etmek. Sistemde daha erkek egemen hikâye anlatım biçimi hâkim. Kadınların çektiği ve yazdığı senaryolarda çok daha incelikler çok daha başka duyguları net görüyoruz ve kadın rollerine yaklaşımları çok daha derinlikli oluyor. Fakat maalesef sistem bu konuda kısır bir döngü içinde. Bu kısır döngü çok yıpratıcı ve yorucu. Kendini tekrar eden, aynı aksta yazılan kadınlarla karşılaşıyoruz hep senaryolarda. Dijital platformların artması ile kadınlara yazılan rollerin yelpazesi genişledi. Daha nitelikli karakterler, hikâyeler yazılıyor, ancak hem bizim ülkemiz için hem de dünya için yeterli değil. Sanatın toplumdaki sıkışmışlıklardan doğduğunu unutmamak lazım.