14.06.2021 - 17:21 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - milliyet.com.tr / ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Nasılsınız? Bu soruyla başlamak istiyorum. Salgın ülke fark etmeksizin tüm insanlığa büyük zararlar verdi. Siz bu süreci nasıl geçirdiniz?
Dünyanın dört bir yanında insanların acı çektiğini görüyorum. Bu durum beni derinden üzüyor. Bu salgın her şeyi mahvetti. İnsanların hayatlarına büyük zararlar verdi. Tüm dünyadaki insanların bir olup daha güçlü bir şekilde durabilmemizi diliyorum. Benzeri bir duruşu biz iki ülkenin insanları olarak deprem gibi afetlerde daha önce göstermiştik. Zaten bizler başka ülkelerle olduğumuzdan çok daha yakın olmalıyız.
Peki sanatsal çalışmalarınız hariç tutarak sormak günlük rutininiz nasıl bu süreçte?
Aslında sanatsal ve gündelik hayatımı hiç ayıramıyorum. Günlük rutinim çerçevesinde sabahları mutlaka spor yapıyorum. Bunun dışında hiç aksatmadan sesim için çalışıyorum. Sürekli operalara çalışıyorum. Mesela bunlardan biri La Traviata'daki Alfredo. Bunun dışında yeni şarkılarım üzerine alıştırmalar yapıyorum. Bu süreçte daha önce dinleme fırsatı bulamadığım yeni şarkılar keşfettim. Yaşadığımız tüm bu olumsuzluklara rağmen kendi içimde iyimser kalmaya çalışıyorum. Kişisel korkularımızın üstesinden gelmemiz gerektiğine inanıyorum. Pandemi öncesinde ihmal ettiğimiz insani ilişkilerimizi bu süreçle birlikte yeniden kurduğumuzu da söyleyebilirim. Bu döneminin kuşkusuz en olumsuz yanı dışarıya çıkamamak oldu. Ben de bu yüzden çok sayıda film izledim ve kitap okudum. Öte yandan da önümdeki üç yılın programını organize ettim. Sanat benim için asla duraksamaz. Birkaç gün önce ikinci doz aşımı aldım. Kendimi çok daha iyi hissediyorum. Dünyanın dört bir yanına gidebilirim ve konser verebilirim.
Yavaş yavaş sözü yeni albümünüze getirmek istiyorum. Blue Skies: An American Songbook ismini taşıyan albümünüz geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Bu albüm ortaya nasıl çıktı?
Ben bu şarkılarla büyüdüm. An Amerikan Songbook şemsiyesi altında yer aldıklarını bilmiyordum fakat çok küçük yaşlarımdan itibaren aşinaydım. Amerika genelinde bu şarkılar artık bir geleneğe dönüşmüş durumda. Kutsal bir metin gibi değer görüyor. Bir nevi onların müzik İncili gibi. Ama Bernstein ya da Gershwin bilmek için illâ Amerikalı olmaya gerek yok. Şimdi bu büyürken dinlediğim bu şarkıları seslendirmiş olmaktan ötürü çok mutluyum. Bu şarkıların bazılarını önceki yıllarda konserlerimde seslendiriyordum. Bu albümü yapmak istememdeki bir diğer neden de Frank Sinatra, Ella Fitzgerald, Dean Martin, Nat King Cole ve Nina Simone gibi isimlerin bana zihinsel bir enerji vermesidir. Daha önceki albümlerime kıyasla böyle bir proje için çok daha büyük bir bütçeye ihtiyaç duyduk. Çünkü büyük bir orkestraya ihtiyacımız oldu. Bir yandan da tabii eser sahiplerinin hakları da var. Ama baktığınızda artık albümlerin sattığı bir dönemde yaşamıyoruz. Artık arabalarda bile cd çalar bulunmuyor. Ben buna direniyorum. Hâlâ cd çaları bulunan bir araba kullanıyorum. İnsanlar böyle şeylerden vazgeçmemeli.
Ben hatta bu konuda daha da katıyım. Plak dinlemeyi daha çok tercih eder oldum. Ancak ne yazık ki sizin plağınıza Türkiye'de hiç rastlamadım.
Bu albümün tam da pikapla dinlerken daha çok zevk alınacak bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Aile buluşmaları gibi organizasyonlarda dinlenebilecek şarkılar. En iyi besteciler, en iyi aranjörlerin bir arada yer aldığı bir albüm. Şu sıralar zaten yapacak başka bir şey de yok. Büyük kalabalıklara karşı son konserimi 31 Ağustos 2019'da vermiştim. Bu albümü biraz da bu yüzden yayımladık. Yapabileceğimiz başka bir şey kalmadı zira.
Konserlere de geleceğim ama öncesinde bu şarkıları nasıl ve neye göre seçtiğinizi sormak istiyorum. Sanırım 200'ü aşkın şarkıdan oluşan bir repertuvarın ürünü...
Bu sekiz aylık bir süreçti benim için. Dinleyip karar vermem gereken pek çok müzikal, caz standardı ya da şarkı vardı. Ella Fitzgerald, Dean Martin gibi çok sevdiğim isimleri dinledim bol bol. Bu albüm benim için genç bir çocuğun bir yılbaşı hediyesi alması gibi bir şey. Dolayısıyla şarkılarım seçim süreci sekiz ay sürdü ve dediğiniz gibi 200 şarkılık bir listenin içinden seçtim. Bu 200 şarkının sayısını ilk etapta 35'e düşürdüm. Ardından da nihai sayıya ulaştık.
Nasıl bir ruh halinde ve koşullarda gerçekleşti bu şarkı seçim süreci?
Benim özel bir durumum söz konusu. Sıklıkla seyahat eden bir insanım. Asya, Afrika, Amerika, Avustralya ve Avrupa'da pek çok yere yolculuk yapan biriyim. Dolayısıyla bu yolculuklarda kendimle de başbaşayım. Aileme, arkadaşlarıma hoşça kalın diyorum ve onlardan uzaklaşıyorum. Çünkü ailem Yunanistan veya New York'tayken ben Japonya veya Avustralya'da olabiliyorum. Kendimle başbaşa kaldığım bu uzun yolculuklar sürecinde sesimi korumaya da çalışıyorum. Çünkü bunu yapmam gerek. Ama seçtiğim tüm bu şarkıların her biri bana harika duygular hissettiren parçalar. Örneğin Blue Skies bana ülkem Yunanistan'ı hatırlatıyor. Örneğin Nat King Cole'un seslendirdiği ve benim de albümümde yer verdiğim In the Cool of the Day'in bestecisi Manos Hacidakis. Bir Yunan besteci American Songsbook'un parçası. Bu da benim için güzel bir anı ve gurur kaynağı. Jacques Brel de yine bu büyük projede bestesi yer alan önemli bir isim. Onun da şarkısını seslendirmiş olmak benim için büyük bir gurur. Bu isimler benim gençliğimin, öğrencilik yıllarımın simge isimleri.
Bu sizin 21. albümünüz. Gerçekten olağanüstü bir sayı. Bu yoğun çalışmanın arkasındaki temel motiivasyon nedir? Çünkü bu bir yandan da çok yoğun bir çalışma programı anlamına geliyor.
Tutku. En büyük motivasyonum tutku. Yaşamaya dair tutku. Müziğe duyduğum tutku. Yeni yerler ve kültürler keşfetmeye karşı duyduğum tutku. Örneğin bir Çin seyahatim bana pekçok açıdan ilham olabiliyor. Seyahat etme fikrini çok seviyorum. Bir kentin sokaklarında yürümek ya da müzelerini gezmek, anıtlarını görmek. Mesela farklı ülkelerdeki konserlerimde izleyicilerin tepkilerine tanıklık etmek hoşuma gidiyor. Örneğin Japonya'da izleyiciler çok disiplinli. Ama Avrupalı dinleyiciler pek öyle değil. Amerika'da bugüne kadar 400'ü aşkın konser verdim. Bir kısmını da Sarah Brightman ile gerçekleştirmiştik. Orası da unutulmaz bir deneyim.
Bu açıdan gerçekten çok şanslısınız. Peki 21. albümünüzü kariyerinizde nasıl bir yerde konumlandırıyorsunuz? Blue Skies: An American Songsbook'u nasıl tanımlamayı tercih ediyorsunuz?
Amerika'ya bakacak olursak pop, caz albümü denilebilir. Ancak ben daha çok bir cross-over albüm olarak nitelendirmeyi tercih ediyorum. Neticede ben bir caz solisti de değilim. Frank Sinatra ya da Dean Martin'den farklı bir şekilde seslendiriyorum. Her zaman yeni şeyleri keşfetmekten zevk alırım. Bu albümün varoluş nedenlerinden biri de bu. Bir gençlik hayalimi gerçekleştiriyorum.
"Türk insanı bana enerji veriyor"
Birkaç gün önce sosyal medya hesabınızdan bu yaz Yunanistan'da vereceğiniz konserleri ilân ettiniz. Uzun bir aradan sonra seyirciyle buluşmak nasıl bir his?
Çok mutlu hissediyorum. Geçtiğimiz yaz sadece beş konser verebilmiştik. Üstelik seyirci kapasitesinin sadece yarısını konsere alabilmiştik. Hepimiz için çok zorlu bir süreçti. Yunanistan'ın tüm büyük sanatçıları George Dalaras, Haris Alexiou gibi isimler bu süreçte hiç sahne almadı. Ama ben her şeye rağmen bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Daha az bir şekilde olsa da hayata devam ettiğimizi göstermemiz gerektiği kanaatindeyim. Böylece insanlara umudun ve bir hayat ışığının varlığını görebiliriz. Bu yıl da benzeri önlemler olacak ama geçtiğimiz yıla göre bir avantajımız var. O da pek çoğumuz aşılandık. Bu da bizi daha güvenli kılıyor. Bu süreçte Yunanistan'ın büyük divası Marinella ile bir konser serimiz olacak.
Peki sizi Türkiye'de de görebilecek miyiz?
Sanırım 2022 bu konuda daha gerçekçi bir tarih olacak. Ama Aspendos veya Bodrum gibi fırsatlar karşıma çıkarsa bu yıl da neden olmasın? Bu yerlerde kendimi çok iyi hissediyorum. Önceki yıllarda Efes, Bergama, İzmir, Aspendos ve Bodrum gibi yerlerde bulundum. Olağanüstü sahnelere sahip bu yerlerde konser verdim. Zaten büyükannem de Beyoğlu doğumlu. Onun sayesinde gündelik yaşama dair bazı Türkçe kelimeleri de öğrenmiştim. Türkiye'yi ve Türk insanını gerçekten çok seviyorum. Türk insanı bana enerji veriyor.