18.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
“Ben bir kere gördüm. Sakallı, meczup bir herif. İsmini çıkaramadım maalesef. Ama Bodrum merkezde bir araya geldikleri bir yerleri var. Küçük bir daire bozması ofis. Bu o manyağın ailesinden kalan bir yer. Zaten kendisi de orada kalıyormuş diye duydum. Yalnız oraya giderseniz dikkatli olun, alkolik ve saldırgan biridir. Kafayı yemiş yani.”
“Orhan Bey’in odasına bakabilir miyiz?” dedim. Abidin hemen ayağa kalkarak, “Tabii buyurun komiserim!” dedi. Bir an önce bizi pışpışlamak istiyordu anlaşılan.
Yanımda sürekli not alan Zühre’ye dönerek, “Bilgisayarı alınmıştı değil mi?” diye sordum. “Alındı, hem işyerindeki, hem evindeki bilgisayarı incelemede şu anda.” dedi Zühre.
Odası da şıktı müteahhitin. Geniş modern tarzda bir masa, iki tekli ve üçlü bir kanepe. Buradaki kanepeler de salondakiler gibi deriydi. Duvarda Bodrum Kalesi’ni gösteren güzel bir fotoğraf ile büyük bir Bodrum haritası yan yana duruyordu. İş adamının masasının arkasındaki duvarda ise büyük boy bir Bodrum yarımadasının havadan çekilmiş görkemli bir fotoğrafı vardı. Masasında çocukları ile birlikte çekilmiş gümüş çerçeve içinde bir fotoğrafı yer alıyordu. Odasının boydan boya geniş bir penceresi vardı. Karşıda Çatalada, arkasında Kalimnos adasının dev silueti ile sol tarafta Kos adası tüm ihtişamıyla gözler önündeydi. Sağ tarafta ise hava kararınca biri yeşil, biri kırmızı yanan iki deniz feneri Turgutreis’e ayrı bir zenginlik ve güzellik katmaktaydı.
***
“Aklınıza bir şey gelirse beni arayın” deyip kartımı uzattım Abidin’e. Başını salladı ve sorgunun bitmesinden rahatlamış bir hali vardı. Oradan ayrılırken, “Çevrecilerin bu insanları bu yüzden öldüreceklerini pek sanmıyorum komiserim,” dedi bilgiç bir tavırla, sanki ona fikrini soran olmuştu. Zühre de dışarı çıktığımızda Abidin’in görüşüne katıldığını söyledi. İkisi de haklı olabilirdi. Benim için de çevreciler doğru hedef değildi. Bu cinayetlerin nedeni belki daha derinlerdeydi. Ama deneyimler çok da emin olmamak gerektiğini, çok daha basit nedenlerden dolayı insanların birbirlerini öldürülebildiğini gösteriyordu. Abidin’in iddiasına göre bu manyak çevreciyi bulmak, konuşmak şart olmuştu.
Swissotel’in restoran kısmında denize bakan bir masada Ayşen Hanım tek başına yemek yiyordu. Dikkatle bakınca, nazikçe kaşıkladığı, dumanı hala tüten bir mantar çorbasıydı. Sadece bir tahmindi tabii. “Buyrun siz de açsanız ısmarlayabilirim.” dedi kibarca. Teşekkür ettik. “Size birer kahveyle eşlik edebiliriz,” dedim Zühre’ye fikrini sormadan. Zühre’ye baktığımda başıyla onayladığını gördüm. Ayşen Hanım garsonu yanına çağırıp, orta şekerli kahvelerimizi sipariş etti. Çok üzgün, yıkılmış bir hali yoktu. Muhtemelen ellili yaşlarda ama kırklarında gösteren oldukça bakımlı ve çekici bir kadındı. Üzerinde şık gri bir tayyör vardı. Parlak sarı saçlarını arkaya topuz yaparak toplamıştı. Bu haliyle cenaze kaldırmaya gelen birinden çok bir konferansa katılmaya gelen akademisyenlere benziyordu. Zaten kendisinin geçmişinde akademisyenlik tarafı da varmış Zühre’nin edindiği bilgiye göre. Üniversitede matematik doçentiyken Orhan’la evlenmiş ve işini bırakmış. Sonra da üniversiteye bir daha dönmemiş Ayşen Hanım. Boşandıktan sonra da hiç evlenmemiş.
***
“Size nasıl yardımcı olabilirim?” diyerek hemen konuya girdi.
“Efendim öncelikle başınız sağolsun.”
“Dostlar sağolsun.”
Klasik sorularımızla ısınma turuna başlayabilirdik artık. Tam ağzımı açacakken, “Bir düşmanı var mıydı bildiğiniz diye soracaksanız. Hemen yanıt vereyim, hayır,” dedi. Dominant ve ukala bir karakter vardı karşımızda. Şaşkınlıkla Zühre ile birbirimize baktık.
“Peki mandalinalar yüzünden oldukça kızdırdığı, anlaşmazlığa düştüğü birisi veya birileri oldu mi hiç?”
“Mandalinalar mı?!”
Matematik doçenti afallamıştı. Soru ters köşeden gelmişti.
“Evet.”
“Bu da nereden çıktı?”
“Katil hem Orhan hem Şevki Bey’i öldürdükten sonra yanına bir not bırakmış, yani aynı not. ‘Mandalinaları unutmadım’. Bu size bir şey ifade ediyor mu?”
Dudaklarını büzerek düşündü matematikçi. O da Abidin gibi bu soru karşısında şaşırmıştı. “Valla hiçbir fikrim yok. Böyle bir şeyi ilk kez duyuyorum.”
“Kocanız sert ve tuttuğunu koparan biri miydi? Yani istediğini elde edemeyince mafya yöntemleri kullanır mıydı?”
“Orhan, evet hırslı biriydi. Gerektiğinde sertti, yani
tam da söylediğiniz gibi
tuttuğunu koparan biriydi.
Ama ben onun öyle mafya yöntemlerine başvurduğuna
hiç tanık olmadım. Yani ölümle tehdit veya başka türlü zarar vermek, şiddet gibi bir şey kast ediyorsanız, hayır o kadar da değildi. Evet, elde etmek için bazı manevralar yapardı ama şiddete tanık olmadım. Orhan sert ve otoriter biriydi ama aynı zamanda da çok nazik biriydi. Onu mafyaya benzetenler bence haksızlık etmişler ve abartmışlar.”
Ayşen Hanım kaşlarını kaldırıp yine dudaklarını büzdü. “Ama şu mandalina konusuna takıldım. Neden katil böyle bir not bıraksın, doğrusu benim bilmediğim bir şey olabilir tabii,” dedi.
“Anlıyorum.”
ARKASI YARIN...