MÜJDEYİ, iyice arınmış evinin bej salonunda verdi: "Susuyorum," beklemediğimden olacak "su içmek iyidir" gibi bir cevap verdim. "Susuyorum artık" deyince anladım (nihayet).
      Bir şair ve yazarın susması, '40'lı yıllarının başındaki Murathan'ın susması, arınması herkesin gereğinden fazla konuştuğu bu ülkede sevindirici değildir de nedir? Bahar temizliği değildir de nedir?
      Alanya'dan yeni dönmüş. Orada 1820'lerden kalma kat kat bahçeler içinde ıssız bir evde kalmış. ABD elçiliğinin bağışladığı bu ev, George Town Üniversitesi'ne bağlı Doğu Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Merkezi tarafından bir çeşit yazar ve kültür evi olarak kullanılıyormuş. Bu perili evin ilk konuğu olmuş Murathan Mungan. Ondan sonra orada Uğur Kökden ve Füruzan varmış. "Metinler"i ise geçtiğimiz günlerde Metis tarafından yayınlandı.
      "Susuyorum" ana fikrine kilitlendiğimden olsa gerek gece kitabı okurken en çok "suskunluk" bölümleri hoşuma gitti.
      Aslında sokak rastlantılarına teğet geçilen arkadaşlıklara kadar uzanıyor Murathan'ın suskunluğu, (...) içinde yaşarken kurtaramadıklarımızı şimdi nasıl kurtaracağız? (...) deyip, yürümüş gidiyor, suskunlaşarak.
      (...) "Kalbimdeki mühür beni dibe çekiyordu. Zekam da duyarlılığımda saklı kalıyordu" (...) diyor bir başka paragrafta.
      "Bir süflör için metine ise "Hiçbir şey fısıldamak istemiyorum. Devingen bir soluğum yok artık" (...) diye başlıyor. Gecenin uzun söylevi de pek hoş ipuçları veriyor:
      Gece. Zaman ihtilali. Kurşun geçirmez yüreklerimiz. Yani uzatmalı yasakların konakladığı o mağrur suskunluk. Kuşatmalardan artakalmış yaralı insanlığına kefil yürek. Şimdi gecenin uzun söylevinde yaşanan dilsiz şiirlerin yitik kafiyelerine ayak uydurmaya çalışıyor. Yetim kalmış çarpıntılarına; yaralarını sararak. Geveze dilsizliğin ikilemini yaşayan kafiyelerin küçük, ürkek adımlarına. Sessizliklerinde dingin bir barışıklığın büyüsü. Hangi büyülerle onarmaktayız kendimizi, bir parça daha yaşamak için.
      (Kıyılarımızda suskunluk. - Ellerimizin bizle birleştiği yerde - Biz lisanı bilinmeyen rehin bırakılmış bir coğrafya atlası.) Oysa deniz biziz. Kıyı biz. Sevişmek, bir gençlik karantinası.
      Ve uzun kalemlerin gölgeleri dolaşıyor yaralı duyarlıklarımızın üzerinde.
      Biz gündüz sürgünleri!
      Yazmakla tamamladık mı kendimizi?
      Yazmakla tanımladık mı?
      Kalemlerimizin uçları yine de nar çiçeği.
      Eski harfler kilitlemiş babamın tarihini cep yazmalarında. Ağır bir gözlük kalmış tahta mağaralarında derin çekmecelerin (ve uzun senelerin). Beni o tanımlayabilirdi ancak. İnce siyah çizgili, o acı yeşil, kırık dolmakaleminin kuruyan kanıyla. (O hiç unutamadığım dolmakaleminin. Ve herkesin hırsızı şiirlerinin...) Beni o tanımlayabilirdi ancak. Ben beş yaşındayken öldürdüğüm babam. Şimdi yırtık fotoğraflarını arka cebimde gezdirdiğim sünnetçi babam."
      Murathan ağzını arındırıyor arındırmasına ama yumrukları hala konuşuyor.
      Geçenlerde bir gece Taksim'de gözünün içine bakarak kitaplarını satan korsanlarla yumruk yumruğa girişiyor!
      ULUSLARARASI İstanbul Müzik Festivali, Yapı Kredi Festivali, Parliament Jazz, Aspendos Festivali, Boğaziçi Festivali daha küçük çaplı birçok başka festival neredeyse eşzamanlı olarak devam ediyor.
      Çok değil 5 - 6 yıl önceye kadar sadece İstanbul Festivali ile yetinmek durumundaydık. Bayramlar gibi festival için ayrı bir özenle giyinildiğini entelektüel bir şıklık yarışına girildiğini hatırlıyorum. Şimdi herkes daha hırpani değil ama her şey daha doğal. Festivaller çoğaldı, yaşamımızdaki yeri olağanlaştı, artık kültür hayatımızın çok önemli bir parçası oldu.
      Türkiye bu meseleyi ciddiye alırsa festival turizmini önemli bir çıkış noktası olarak kullanabilir.
      Bu yıl tiyatro festivaline Japonya'dan İtalya'dan seyirciler geldi. Aspendos ise neredeyse yabancı seyirci ile ayakta duruyor.
      Festival boyunca 100 bin izleyiciyi hedefleyen Aspendos Festivali "Aida"lı ilk gecesinde 15 bin seyirci ağırladı. Bunun yaklaşık 10 bini yabancı konuktu.
      Düşünün
Dünya Kupası bir yanda, devalüasyon ile iyice ucuzlayan Yunanistan öte yanda olmasına rağmen Aspendos "Aida" ile 10 bin turisti çekebiliyorsa bizi aydınlık günler bekleyebilir!
     Â
BİLGİ Üniversitesi'nde "Urben Music" (Kent Müziği) diye bir bölüm açıldı. Önümüzdeki akademik yıl ilk öğrencileri kabul edilecek bölüm 4 yıllık. Yıllığı 7 bin 500
dolar olan bölümün kurucularından biri Neşet Ruacan.
      "Urban Music"in öğretim görevlileri ise Ali Perret, Can Kozlu gibi yetkin isimler. "Urban Music"in bir de çok önemli bir misafir öğretim görevlisi var: Butch Morris.
      Festivallerin vazgeçilmez konuğu Morris bu yıl İstanbul'a yerleşecek ve bir yıl boyunca Bilgi öğrencilerini bilgilendirecek.
      Amerikalı besteci ve şef doğaçlamaları ile hep şaşırtmıştır. Yine şaşırtacağından, kişiliği, tarzı ve müziği ile çok şey katacağından eminim.