21.07.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Türkiye’nin dört bir yanı taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları ile dolu. Getirilen yasal mevzuata, tüm düzenlemelere rağmen kaçakçılığın önüne geçilemiyor. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı her yıl 500 ila 700 arasında değişen operasyon gerçekleştiriyor. Istatistiklere göre de her yıl büyük bir artış söz konusu.Yanlış anımsamıyorsam geçtiğimiz yıl 1250 kişi hakkında yasal işlem yapılmış.”
***
“Vay vay vay. İngilizler bu bölgede çok iyi kaçırmış sanırım, öyle değil mi?”
“Osmanlı Devleti’nin son yıllarına doğru Anadolu içerisinde bulunan birçok eser tahrip edilmiş. Türkiye’nin ilk demiryolu İngilizler tarafından 1857’de başlatılıp 1866’da inşası biten İzmir- Aydın demiryolu. Bu demiryolunun güzergâhında ve yakın civarında Efes Antik Kenti, Metropolis, Magnesia, Nysa, Myus, Miletos, Priene, Tralleis gibi antik kentler yer almakta. Demiryolunun yapılması bölgenin yağmalanmasını daha da kolaylaştırmış.
Günümüzde tüm bu kanunlara ve mevzuatlara rağmen ülke genelinde tarihi eser kaçakçılığı ve eser tahribatı hala daha devam ediyor. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın yayınladığı rapora göre, birkaç yıl önce Türkiye genelinde toplamda 70 bin adet eser ve sikke, çeşitli operasyonlarla ele geçirilmiş.”
“Neden baş edilemiyor Barbaros?”
“Güzel bir soru, ama yanıtı kolay. Türkiye’deki kaçak kazıların ortaya çıkmasının önemli sorunlardan bir tanesi devletin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ayırdığı ödeneğin yetersiz olması Hayriciğim. Bundan ötürü ören yerlerinin üzerinde bulunduğu arazilerin tamamının kamulaştırılması mümkün olmamakta. Mali sorunlardan dolayı birçok eserin yer aldığı bölgelerde kaçak kazılar bu yüzden engellenemiyor.”
“Barbaros, teşekkür ederim bu bilgiler için.”
“Arkadaşım sana bir şey söyleyeyim mi? Bu ülke bu eserlerin kıymetini bilmiyor. İngilizlere kızıyoruz ama adamlar değerini biliyor kardeşim. Koruyorlar, sergiliyorlar, bakıyorlar, büyük paralar veriyorlar.”
“Aman Barbaros, bizde de artık değeri biliniyor aslında, toplum bunun kıymetini anladı.”
“Eh, biraz.”
“Sen nasılsın her şey yolunda mı, kızın nasıl?”
“Bildiğin gibi, değişen bir şey yok. Elimiz kolumuz bağlı maalesef. Bu hastalığı atlatmak maddiyata bağlı Hayriciğim. Maalesef o da bizde yok. Devlet memuru maaşıyla bir yere kadar. Bir yerde bitecek, biz de kahrolacağız hepsi bu. Neyse senin de canını sıkmayalım şimdi, ne iyi ettin de geldin. Çok memnun oldum.”
“Barbarosçuğum umudunuzu lütfen yitirmeyin, elbette bir çaresi bulunacak.”
“Umarım.”
“Tamam dostum, tekrar teşekkürler. Seni görmek iyi geldi, şimdi işe dönmeliyim.”
“Peki durum nedir? Şu cinayetler falan çözülemedi mi?”
“Uğraşıyoruz, umarım çözeriz.”
“İnşallah Hayri, sana da kolaylıklar.”
Barbaros’un yanından ayrılırken çocukluk arkadaşımın endişeli bakışlarını üzerimde hissetmiştim. Küçük kızını kaybettiği gün, Barbaros’un yaşama umudunu yitireceğini biliyordum. Bunu düşünmek beni çok derinden üzüyordu.
***
Mandalinalar artık tamamen benim yaşamımın bir parçası haline gelmişti. hatta yaşamın ta kendisi olmuştu artık. Yaşama nedenim bile denebilirdi. Bazen bu mandalina tutkusu hastalıklı bir tutkuya mı dönüşüyor diye endişelendiğim oluyordu. Ama bir demirci ustası için örs neyse, bir cerrah için bisturi, bir marangoz için tahta neyse, mandalina da benim için öyleydi.
Mandalinanın yetiştiriciliğini, yetiştirildikten sonra ondan nasıl yararlanılacağını, nelere şifa geldiğini, hemen her şeyi öğrenip yutmuştum sanki. Bir mandalina profesörü gibiydim. Hatta Bodrum’da başka yerlerde çeşitli etkinliklere, toplantılara davet edilip, mandalina üzerine konferanslar bile veriyordum.
Festival zamanında bir toplantıda mandalinanın nelere iyi geldiğini anlatan bir konuşma yapmıştım. O konuşmadan sonra nerede mandalina festivali olsa baş davetlisi ben oluyordum. Annemin ve babamın beni görmesini çok isterdim. Oğullarıyla inanıyorum ki gurur duyarlardı. Konuşmamda şu bilgilere yer vermiştim:
“Kış aylarının vazgeçilmezi ve turunçgillerin baş tacı olan mandalina C vitamini başta olmak üzere içerdiği A,B vitaminleri, kalsiyum, lif, potasyum, demir, fosfor ile tam bir sağlık deposudur. Bağışıklık sistemini güçlendirmekten kanser riskini düşürmeye, iştah kontrolünü sağlamaktan yüksek kan basıncını önlemeye kadar sağlığımız üzerinde pek çok önemli faydalar sağlıyor. Bu nedenle sofralarımızda düzenli olarak bulunmayı fazlasıyla hak ediyor. Ancak mandalinanın faydalarından en etkili şekilde yararlanmak için bazı kurallara da dikkat etmek gerekiyor.
Yani vücudumuzun ihtiyacı olan tüm elementler bu küçük deponun içinde barınıyor.
Zengin C vitamini içeriği ve flavonoidler sayesinde bağışıklık sisteminin güçlenmesine katkı sağlıyor. B vitamininden de oldukça zengin olan mandalina, vücutta DNA ve RNA oluşumunda görev alarak yeni hücrelerin oluşmasını destekliyor.
İçeriğindeki folat sayesinde kansere yol açabilecek DNA değişikliklerini önleyerek akciğer, meme, kolon, yemek borusu ve mide kanseri gibi bazı kanser türlerinin gelişimini önlemede etkili oluyor.
İçeriğindeki çözünür lif olan pektin daha uzun süre tokluk sağlıyor. Yapılan çalışmalara göre, mandalina obezite sorunu olan kişilerde iştah kontrolüne katkıda bulunarak kalori alımını azaltıyor.
Ben de küçükken ne zaman acıksam, susasam, canım tatlı bir şeyler yeme ihtiyacı duysa hemen ağzıma bir iki mandalina atar rahatlardım. Açlığımı, susuzluğumu hemen giderirdim ve beni uzun süre tok tutardı.
Mandalinanın potasyum içeriğiyle yüksek kan basıncını önleyerek kalp krizi riskini azalttığı da, yapılan çalışmalar sonucunda tespit edilen faydaları arasında yer alıyor. Ayrıca içeriğindeki flavonoidler sayesinde kolesterolün düşmesinde de etkili olduğu belirtiliyor.
ARKASI YARIN...