20.07.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Amir, Olay Yeri İnceleme’yi arayarak yazının Ömer Akbaş’a ait olup olmadığının anlaşılması için yeniden bir talimat verdi. Onlar da, “Biz o konuyu da inceliyoruz merak etmeyin,” şeklinde karşılık vermişlerdi. Güzide kaçak kazı konusunu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’ndan araştıracaktı. Görev onundu.
Ancak Amir, eldeki bu delillere dayanılarak David’in gözaltına alınması taraftarı olmadığını söyledi.
***
“Ömer Akbaş’ın bahsettiği tek harfle yazdığı kişinin ben de David olduğunu düşünüyorum. Ancak onu şimdi gözaltına alırsak ispat edemeyiz. Bence bu adamı takibe devam edelim. Elektronik takip için yeniden savcılığa başvuracağım. Sanıyorum bu sefer izin çıkacaktır. Siz de takibi çok dikkatli bir şekilde sürdürün. Bu adam yine bir şeyler çeviriyor, bu aşikar. Önemli olan suç üstü yapabilirsek bu büyük balık olur. Hem cinayetlerden, hem de kaçakçılıktan içeri alırız ve kolay kolay da kurtulamaz. Ben Kaçakçılık’taki arkadaşlarla da konuşacağım. Ama biraz daha ilerleme kaydetmemiz, ortalığa bilgileri saçmamamız daha doğru olur şu aşamada. Unutmayın ki Engin Kaçakçılık’ta görev yapıyordu ve biz onun hakkında bilgi verdiğimiz halde gerektiği gibi üzerine gitmemişlerdi.”
Seza söz alarak, “Ayvaz Komiserime katılıyorum. Cinayetlerin ardında geçmişte yaşanan eski kaçak kazı olayı ve çıkarılan hazine yatıyor olabilir. Bu durumda bizim şu Sedat Girit’e de mutlaka ulaşmamız, onu mutlaka bulmamız gerekiyor. Onu ortaya çıkarabilirsek, bu cinayetleri ve olayı da aydınlatmış olabiliriz. Ama tabii Sedat Girit hayattaysa…” diyerek benim görüşlerimi onaylamış oldu. Diğer arkadaşlar da bu görüşlere katıldıklarını söyleyerek, beni tebrik ettiler.
Tabii umarım haklı çıkarım.
Bu arada Zühre, toplantının başından beri sessizdi ve sürekli önüne bakıyor, elindeki not defterine bir şeyler karalıyordu. Not almıyordu, bir şeyler çiziktiriyordu. Tahminim hala o gece beni öpmenin etkisindeydi ve utanç duyuyordu. O nedenle de kendini verememişti ve oldukça dalgındı. Onun bu tavrı diğerlerinin de gözünden kaçmamıştı. Herkes ne oldu gibisinden dikkatle onu süzüyordu.
Gelen çayları ve kurabiyeleri afiyetle yedikten sonra herkesin görev alanına dönmesine karar verdik. Seza, Ali ile çıktı. Ben de Zühre’nin yanına giderek, “Hadi Zühre hazır mısın?” diye sordum. Başını hazırım anlamında sallamakla yetindi. Ancak Zühre kendi aracıyla gitmek istedi. Aracına binerken yanına yaklaştım. “Lütfen Zühre, toparla kendini, bu sabah toplantıda değildin. Bir daha böyle olmasın. O geceyi de unut. Her şey yolunda, biz işimize bakalım.”
“Tamam komiserim, Bodrum’da görüşürüz. Kendime gelirim merak etmeyin.”
Yoldayken Zühre’ye mesaj atarak, yeni bulunan kazı alanına gideceğimi, orada bir arkadaşımı göreceğimi, polis olarak değil bir ziyaretçi olacağım için yalnız gitmemin daha doğru olacağını ve şüphe çekmeyeceğini yazdım.
Yeni kazı alanı Eskiçeşme Mahallesi’nde Değirmenler Sokak’ta büyük bir bahçe içindeydi. Bodrum’un batısında marina yakınlarında bir yerdi. Özetle Barbaros’a bir uğrayacak, neler olup bittiğine bir göz atacaktım.
Barbaros Muğla Müzesi’nde görevli arkeologdu. Kazıya Kültür ve Turizm Bakanlığı adına resmi yetkili olarak katılıyordu. Onu kazı alanındaki konteynerlerden birinde kahve içerken bulmuştum. Beni görünce şaşırdı. “Bu ne sürpriz Hayri? Hangi rüzgar attı? Neden geleceğini haber vermedin?”
“Baskın yapayım dedim arkadaşıma…”
Suratı allak bullak olunca gülmemek için kendimi zor tuttum. “Şaka yaptım yahu!” deyip kahkahayı patlattım. “Eee neler buldunuz bakalım?”
“Daha kazı devam ediyor. Şu anda pek bir şey yok. Kalıntılar yavaş yavaş çıkıyor, sonuçta bir yerleşim yeri…”
“Karya mı, Geç Roma dönemi mi?”
“İkisi de olabilir. Çalışmalar devam ediyor. Bakıyorum da Geç Roma falan epey bilgi sahibiyiz ha?”
***
“Bodrum Amerikan Hastanesi’ne gittiğimde öğrenmiştim. Oradaki hastane bahçesinde çıkarılan Geç Roma dönemi eserleri, özellikle mozaikler, üzerleri camla kaplanmış olarak sergileniyorlar. Müze hastane yapmış adamlar.”
“Evet doğru.”
“Neler çıkabilir?”
“Bilemiyorum her şey çıkabilir. Savaş aletleri, bilezikler, sikkeler, kolyeler, çanak çömlekler, heykeller vs. vs.”
“Değerleri ne olur?”
“Valla paha biçilemez eserler bunlar.”
Barbaros bir ara durdu bana bakmaya başladı. “Sen bunları sormak için buraya gelmedin sanırım. Hadi çıkar ağzındaki baklayı…”
“David katılmıyor mu kazıya?”
“Siz daha iyi bilirsiniz?” dedi Barbaros biraz imalı şekilde.
“Bir şey çıkmadı. David de bir sorun görünmüyor,” diyerek gerçeği gizledim.
“Gerçekten mi?”
“Evet şimdilik öyle görünüyor. Ben gerçekten seni merak ettim. Geçerken hem seni hem de şu meşhur kazı alanını görmek istedim.”
“Hadi canım!”
“Gerçekten.”
“Peki, ziyaretin için teşekkür ederim, O zaman sana bir kahve getireyim mi? Kahvemiz güzeldir.”
“Güzelse içelim o zaman.”
Barbaros bir koşu sıcak kahveyi hazırlayıp getirdi.
“Bu kazı alanları nasıl korunuyor Barbaros?”
“Birden merakın mı depreşti?”
“Bilirsin severim bu arkeolojiyi.”
“Bilirim bilirim.”
“Tabii güvenlik var, kameralar var. Kazının değerine göre de alınan güvenlik önlemleri azaltılıyor ya da arttırılıyor. Aslında güvenlik konusu büyük sorun açık ören yerlerinde. Bu bir bütçe meselesi…”
“Hırsızlık da çok oluyordur.”
“Oluyor ama asıl hırsızlık kaçak kazılarda oluyor tabii.”
“Çok kaçak kazı var mı?”
ARKASI YARIN...