Kültür SanatKafalardaki zindanlara bakıyor

Kafalardaki zindanlara bakıyor

16.04.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Başrollerini Ece Yüksel, Serkan Keskin ve Denizhan Akbaba’nın paylaştığı, bol ödüllü “Ela ile Hilmi ve Ali” üç kişi etrafında etkileyici bir güç mücadelesini anlatıyor.

Kafalardaki zindanlara bakıyor

Müjde Işıl- Geçen yılın en dikkat çeken filmlerindendi “Ela ile Hilmi ve Ali”. Adana’dan En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil yedi dalda ödülle dönen, Ece Yüksel’e üç ayrı festivalden En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandıran yapım nihayet vizyonda. Üç karakter etrafında hem tekinsiz hem de mizahi bir iktidar savaşını anlatan filmi, yönetmeni ve senaristi (Nazlı Elif Durlu ile birlikte) Ziya Demirel ve ödüllü oyuncusu Ece Yüksel’den dinledik.

Haberin Devamı

*Ödüllü kısa filmlerinizden sonra “Ela ile Hilmi ve Ali” ilk uzun metrajınız. Öncelikle bu hikâye nasıl ortaya çıktı?

Deniz Tan’ın “Esma’’ adlı öyküsünden yola çıkarak başlayan bir süreçti. Yaş farkı çok olan, aşksız, cinselliksiz, iletişimsiz, bu sebeple de gerginleşen bir evlilik üzerine çalışmaya başladık. Başlar başlamaz Ali karakteri doğdu. Ela’dan da küçük olan apartman görevlisinin oğlu. Üç bakış açısından his ve duyguların döngülere girerek büyümeye başladığı ve sonunda patladığı bir finale ulaşacak bir yapı vardı. Bununla beraber alt tema olarak gerçek ve fantezi arasında bir dünya yaratmak istedik. Biraz da bugünün 2000’li yılların başındaki görselleşmesi. Üç yalnız olduğu kadar oyunbaz karakterle beraber taklidin olduğu, gerçek hayatta bulamadıklarını bilgisayar oyunlarında, pornografik filmlerde, rap müzikte ve televizyon dizilerinde buldukları içinde başka dünya kutularının da olduğu bir dünya yaratma gayesiyle yazım sürecine başladık.

Haberin Devamı

*Senaryoyu ne kadar zamanda tamamladınız ve bu süreçte hem hikâyede hem sizin bakış açınızda neler değişti?

4.5 yıllık bir süreçte tamamlandı. Ela’nın bakış açısının yanı sıra Hilmi’nin bakış açısından da bakma kararı bizi zorladı ama bu karardan vazgeçmedik. Senaryo yazım sürecinin dört yıla varması en çok bununla ilgiliydi. Nasıl bir Hilmi?

Sıra dışı, adaletsiz koşulların sebebiyet verdiği bir evlilik içerisindeki güç dinamikleri üzerine düşündük. Meslek düşünmeye başladık. Seçilen her meslek toplumsal önemine göre çeşitli mesafeler yaratıyordu Hilmi’ye. Bu noktada doğru cevabı olabilecek en yanlış şeyi düşünerek bulduk: Kendisinden çok küçük, depremde her şeyini kaybetmiş, muhtaç biriyle evlilik yapan ‘daha en yalnız’, bilgisayar oyunları oynayan bir dershane öğretmeni olarak çıktı Hilmi karşımıza.

*Hilmi, toplumumuzda kutsiyet atfedilen mesleklerden birini yapıyor. Filmin eleştirisinin merkezinde ise bilgi yani erk sahibinin kurduğu iktidar ve baskı var. İki tarafı keskin bıçak gibi... Dengeyi nasıl kurdunuz?

Kutsiyet atfedildiğinde birisine ve o kişi bu kutsiyeti hissettiğinde sıkıntılı ilişkilenmelerin çıkabileceği durumlar oluyor her yerde. Karşıtlıklar ve çıkmazlar çözümlenmesi zor, kompleks karakterlere fırsat tanıyorlar. Kendini tamamen pozitif bilimlerin rasyonelliğiyle açıklayan birisi tarafından yapılan irrasyonel bir evlilik. Bu filmin garip atmosferinin anahtarı oldu. Üç karaktere bakıldığında Hilmi bir yandan en olgun bir yandan en çocuk. Onu tanımaya başladığımızda onu daha da tanıyamıyor hâle geliyoruz. Bu karmaşıklığı olabildiğince sade gösterdiği için Serkan Keskin’e teşekkür ediyorum.

Haberin Devamı

Performansların birbiriyle uyumu, birbirlerinin önüne geçmemeleri çok önemliydi. Bu açıdan şanslı bir yönetmendim. Üç harika oyuncuya sahip oldum bu zor roller için. Ela’yı Ece’ye teslim ettiğim için filmi her izlememde mutlu oluyorum: Gizemini hep koruyabilen son derece dinamik duygulara, onları sömürmeden girip çıkabildiği için. Ve bu ikilinin yanında onlardan daha az ekran zamanı olmasına rağmen sadece eve girip çıkarak enerjisini tüm filme veren Denizhan için de benzer duygulardayım. Harika bir potansiyeli var.

Haberin Devamı

*Ela, ‘99’daki depremden etkilenmiş bir genç. Filmin gösterime girmesinden kısa süre önce yine bir deprem felaketi yaşadık. Her felaket kendi mağdurunu yaratırken baskının tanımını da yeniden mi şekillendiriyor yoksa bazı şeyler hiç değişmiyor mu?

Film deprem sonrasında gelen mülkiyetsizlik ve geleceksizlikle cebelleşen Ela’nın İstanbul’daki yeni hayatında başlıyor. Burası bir zindan mı yeni bir ev mi, film bu soruyla ilgilenirken her karakterin kendi kafasında yarattığı zindanlara da bakıyor. Ela deprem sebebiyle birçok şeyini, amacını kaybetmiş bir karakter. Yasını yaşamaya bile zamanı olamamış. Bu evlilik ona iki amaç veriyor: Üniversite sınavına hazırlanmak ve birinin eşi olmak. Birbiriyle çelişen iki amaç. Ela bu amaçların ikisini de içselleştiremiyor. Evi olmayan birisinin yasını yaşamaya bile zamanı olmayabiliyor. Bir felaketle yeni bir eve giriyor, başka bir felakete kadar. İki felaket arası bir süreç.

Haberin Devamı

Hayırperverlik hâliyle ilgili epey süredir düşünüyorum. Birilerinin birilerine iyilik yaptığı bir dünya kulağa hoş geliyor ama kimin iyilik yapacak pozisyonda olduğu çoğu zaman onların ellerinde olmayan koşullara bağlı. Birileri isimlerini vererek büyük bağışlar yapabiliyor çaresiz insanlara ve ‘kahraman’, ‘iyi’ oluyorlar. Ama kim yardım edilen taraf olmak ister ki? Dünyanın neden hayırperverlere bu kadar ihtiyacı olduğu gibi temel bir soruyla ilgilenmesi yerine yeni kahramanlar yaratıyor oluşuna dair bir tepkim var. Türkiye’nin karmaşık yapısında bu tavrın günümüzün koşullarının oluşmasında bir pay sahibi olduğunu düşünüyorum. Biz filmde Hilmi üzerinden ‘nazik bir iktidar’ temsili işlemek istedik.

Kafalardaki zindanlara bakıyor

Ece Yüksel: “Sessizliğinin içinde bir oyunbazlık var”

Ela bir yanda deprem ve baskı mağduru ama bir yanda da tekinsiz bir hâli var. Üstelik çok da konuşkan biri değil. Bu karakteri canlandırmak ne kadar zordu sizin için?

Senaryoyu ilk okuduğumda Ela kapalı bir kutu gibiydi. İçinde ne olduğunu çok merak ettiren ve üzerine ince ince çalışılması gereken bir karakterdi. Dışarıya gösterdiğinden çok daha fazlasını sessizce içinde yaşıyor aslında Ela. Onu anlamak için bol bol prova yaptık Ziya ile. Bir yandan dışarıyla paylaşmadan içinde tuttuğu yas, bir yandan alışmaya çalıştığı yeni hayatı onu zor bir duruma sokuyor. Bu sessizliğinin içinde oldukça oyunbaz bir tarafı da var. Tüm bunları kelimeler yerine sessizliklerle seyirciye hissettirmek zor ama bence bir o kadar da keyifliydi. Normalde çalıştığım karakterlerden çok farklı bir karakter çalışma imkânım oldu.

*Ela’nın Hilmi’ye karşı sessiz direnişi ve onu idare etmesi, toplumdaki birçok ilişkide kadınların yaşadıklarını özetlemiyor mu?

Ela ile Hilmi’nin sorunlu bir ilişkisi var. İkisi de kendi bildikleri şekillerde bu ilişkinin iyileşmesi için çabalıyor fakat bunun ne kadar işe yaradığı tartışılır. Toplumumuzda da problemli çokça ilişki var, evet ve maalesef neredeyse her zaman kadınlardan bunu idare etmesi bekleniyor.

*Ayırt edici, karakteristik bir yüze sahipsiniz. Bu bir oyuncu için avantaj mı dezavantaj mı?

Proje özelinde değişen bir şey bu; bazen avantaj, bazen dezavantaj olabiliyor. Ama bana kalırsa oyuncuların yüzü oynayacakları rolleri belirlememeli. Bu kısır bir döngüye sebep oluyor, benzer yüzleri benzer karakterlerde izliyoruz. Bu tip algılar yıkılırsa ortaya çok daha renkli ve başarılı işler çıkacağına eminim.

Yazarlar