07.05.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
EVRİM ALTUĞ
Evrim Altuğ- İstanbul Modern (İM), ziyaretçilerine kapılarını eski adresinde ama yeni evinde tekrar açtı. ‘Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi’ sıfatı ile 11 Aralık 2004’te, İstanbul Tophane’deki Antrepolar alanı, dört numaralı yapıda kurulan müze, yepyeni bir tasarıma kavuşmak adına izleyicileriyle âdeta gün sayıyordu. Kurum bu süreçte, Tepebaşı’ndaki tarihî bir Beyoğlu yapısında, yine geçici sergi ve etkinlikleriyle konaklıyordu.
Halka açılışı 4 Mayıs’ta yapılan 10 bin 500 metrekarelik yapı bu kez, Paris’teki çağdaş sanat merkezi ve müzesi Centre Pompidou ile ABD’deki New York Whitney Amerikan Sanat Müzesi’ne emeği geçen İtalyan mimar Renzo Piano’nun kurucusu olduğu Renzo Piano Building Workshop - RPBW imzasıyla tasarlandı. Perşembe günleri yine ücretsiz olan İM’in resmî açılış töreninin ileri bir tarihe alındığı açıklandı.
Tophane’deki yeni müzenin hikâyesi Ümit Mesci küratörlüğünde “Yerin Ruhu” adlı özel sergiyle izlenime sunuldu. Bu sergiye kıdemli deklanşör Cemal Emden’in binanın yeniden doğuş sürecini objektifiyle kayıt altına aldığı “Mimarinin İnşası” isimli bir fotoğraf sergisi refakat ediyor.
Yeni yapının ücretsiz giriş katında, kütüphaneye komşu alanda açılan “Yerin Ruhu” sergisi, Renzo Piano’nun referans yapıları ve ruhu üzerine kurulmuş bulunuyor. Buradaki bir videoda Ceneviz 1937 doğumlu ‘Maestro’ (üstat) Piano’nun verdiği söyleşide yapı ve mimarlık anlayışı üzerine sözlerine de yer veriliyor. Piano’nun şu ifadelerine dikkat çekiliyor: “Benim için ışık ve su bir yere özgü, onun ruhunu oluşturan basit nitelikler - Latince ifade edildiği gibi, ‘Genius Loci’ (Yerin Dehası). Sanırım, her yerde yalnızca oraya has unsurlar olur. Bunlar, maddi olmasalar bile onları bazen mimarlıkta malzeme gibi kullanırız. Üstelik Boğaziçi’nde, İstanbul’da bu ruh her yerde, saklanıyor. Sanırım o ruhu arayıp bulmak gerekiyor. Bunların liman, su ve ışık olduğu aşikârdı.”
Müze ayrıca Olafur Eliasson’un mekâna özgü, optik sanatı kentsel mimari ve sayısal uzaya dair metafizik göndermelerle sentezleyen “Senin beklenmedik seyahatin” adlı yapıtıyla da göz dolduruyor. Eser, bina merkezindeki merdiven boşluğunda farklı katlara yayılarak, izleyiciye dinamik bir müze deneyimi sunuyor. Sergi ve müzeye özgü yapıt demişken, yapıda Refik Anadol’un “Sonsuzluk Odası: İstanbul Boğazı” adlı mekâna özgü yerleştirmesi ise İstanbul Boğazı’ndaki anlık meteorolojik dönüşümle ilgili veri ve temalara odaklanıyor. Yapıt, 360 derece aynalı bir odada anlık verileri dijital teknolojiler kullanarak işliyor; hareketli görseller yaratıyor.
Özgürlük bahçesi
Bunun gibi Hüseyin Çağlayan imzalı, 2011 tarihli, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Koleksiyonu’ndan İM’ye uzun süreli ödünç “Arzunun Yakınlığı” yerleştirmesi de İstanbul’un ‘beynelmilel’ ruhuna akustik ve hınzır bir iltifat olarak İM’de yeniden burun sızlatıyor, göz dolduruyor. Müzenin çevresel etkinlik alanı ise Adrián Villar Rojas, Richard Deacon, Anselm Reyle, Yılmaz Zenger ve Selma Gürbüz ile Anthony Cragg ve Richard Wentworth’ün kattığı eserlerle sanatının özgürlük bahçesi hâline getiriliyor.
8 şiddetli depremi kaldırabilir
İstanbul Modern’in üç boyutlu biçimlendirilmiş alüminyum panellerle kaplı cephesiyle, günün her saati çatısında değişen güneş ışığı ve sudan gelen yansımalarla ışık ve gölge oyunları, “Yerin Ruhu”nu bize basın ön izlemesinde etraflıca açıklayan sergi küratörü Mesci’nin de gündeminden çıkmıyor. Mesci, müzenin mimari kimliğini ve sergiyi şöyle özetliyor: “Temel dert, giriş katında olabildiğince şeffaf bir mimarinin oluşturulabilmesi. Yapının öyle çok karmaşık olmak gibi bir derdi yok. Bu biraz da, ziyaretçi odaklı olma derdi ile şekilleniyor. İkinci temel husus, mekâna cevap veren, tepemizdeki dev yansıtma havuz. Boğaz’ı bir şekilde binanın üstüne taşıyarak, yapının çevresiyle nasıl etkileşim kurduğunu mimari bir jest ile ifade etmek olarak anlatılabilir. Buradaki iki kat yüksekliğindeki kolonları da tutmak çok zor. Çaprazlar olası bir depremde kontrollü bozulacak şekilde tasarlanıyor. Büyük bir deprem olduğunda, onlar aşırı yamulurken, geri kalan yapıya bir şey olmuyor. Yani bina, diyelim ki bir sekiz şiddetini, çok rahat kaldırabiliyor.”