24.09.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festiva- li’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda 11 yapım yarışıyor. Bu filmlerden biri de Hikmet Kerem Özcan’ın ilk uzun metrajı “Hakkı”. Ege’deki antik bir kasabada ailesiyle sakin bir yaşam süren Hakkı’nın, evinin bahçesinde tarihi bir eser bulmasıyla değişen hayatını anlatıyor. Filme adını veren Hakkı’yı canlandıran Bülent Emin Yarar da doğal olarak festivalde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün adaylarından… Usta oyuncu ile filmin detaylarını konuştuk.
- “Hakkı”nın başrolünü üstlenmenizi sağlayan süreç nasıl başladı ve gelişti?
Hikmet Kerem’in Fatih Zenginoğlu adlı bir arkadaşı var. Filmden çok önce bir tarihte “Didem Madak şiirlerini tiyatrocu arkadaşlardan seslendirmelerini istiyorum. Siz de seslendirir misiniz?” dedi. O zamana kadar Didem Madak şiirlerini bilmiyordum. Okudum, çok hoşuma gitti ve kabul ettim. Genç bir arkadaş da kameraya çekti. Hikmet Kerem onun kendisi olduğunu bana sonradan hatırlattı. Yıllar sonra onun senaryosunu okudum ve çok sevdim. Çok yalın, temiz bir senaryoydu. Tarihleri bana göre ayarladılar, ‘tamam’ dedim.
- Hakkı karakterinde size “Bunu ben canlandırmalıyım” dedirten neydi?
Benim için bir maraton olacaktı çünkü Hakkı filmin neredeyse her karesinde var. Bir yandan tedirgin de oluyor insan. Nasıl ilerleyecek, karakteri nasıl ayakta tutacağım diye… Ben bu tür durumlarda sürece bırakıyorum kendimi. ‘Kamera!’ denmeden çok büyük ön hazırlıklar yaptığımı düşünmüyorum.
- Hakkı özünde iyi bir aile babası ama tıpkı bir Shakespeare karakteri gibi hırs onu bambaşka noktalara götürüyor. Bir yandan da bunu çocuklarının geleceği için yaptığını söyleyerek kendini aklıyor. Onun dünyasında masum kalmanın bir yolu yok mu?
Hırsın nereden çıkacağını ya da patlayacağını bilemiyoruz. Herkeste var olan bir şey. Hakkı’daki hırs başta belki yokmuş gibi görünüyor. Ama her sıradan insan her şeyi yaşayabilir. Ben de senaryoyu ilk okuduğumda Macbeth’e benzettim. Hakkı da bir süre sonra her insanın yapabileceği bir yola giriyor. Belki de bunu masum bir yerden yapıyor. Karakterin değişimi önemliydi. Değişimin çok keskin olmaması gerekiyordu. Ben de bu hisle oynadım.
- Sinemada ya da tiyatroda hayat verdiğiniz karakterlerle karşılaştırdığınızda Hakkı’nın sizi en çok zorlayan yönleri neler oldu?
Hakkı’nın her karede olması, ilk zamanlar bir korku verdi içime ama o korku, metni sindirdikçe ve hissettikçe yerini başka bir heyecana bıraktı. Yönetmene, görüntü yönetmenine, ekibe yaşattığın tepkileri hissedince ondan sonra zorlanmadım. Zaten zorlandıkça bir işin keyfi kaçar. Zor sahneler vardı, yorulduğum sahneler vardı ama benim keyfim hiç kaçmadı.
‘İlk filmle kalmasınlar’
- Reha Erdem gibi usta yönetmenlerle de ilk filmini çeken yeteneklerle de çalışıyorsunuz. Sinemada bir yönetmenle çalışmak için olmazsa olmazlarınız neler?
İlk filmini çeken arkadaşlara ‘acemidir’ diye bir düşüncem yok. Herkesin bir ilki vardır. Benim de ilk filmim var. Reha Erdem şimdi usta bir yönetmen ama ben onunla ikinci filminde tanışıp oynadım. Yaş alıyoruz ama hikâyemiz devam ediyor. Reha hiç durmuyor, genç arkadaşlar hiç durmuyor. Adana’da ilk filmler yarışıyor. Bu çok güzel bir şey. Tek arzum, bir tanede kalmasınlar; devam etsinler. Festivaller dışında da katkı gerekiyor. Çünkü film çekmek çok pahalı bir iş. İlgililerden desteklerini eksik etmemelerini rica ediyorum. Kerem’e de daha nice filmler diliyorum. Kendisini ele vermese de çok dikkatli ve çok cesaretli bir yönetmen. Devam edeceğine inanıyorum.