03.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Nil Kural - Ferit Karahan’ın Doğu’da parasız yatılı bir okulda geçen filmi “Okul Tıraşı”, dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde yapıp FIPRESCI Ödülü aldıktan sonra festival yolculuğuna Hong Kong ve Moskova’da devam etti. Bugün ise Güney Kore’deki Jeonju Uluslararası Film Festivali’nde izleyiciyle buluşacak. Karahan, okulda kurduğu gergin atmosfer içinde hastalanan bir çocuğun ona yardım etmek için çırpınan arkadaşı Yusuf’u ve okulda gitgide genişleyen bir krizi merkeze alıyor. Başrollerini Ekin Koç, Mahir İpek, Cansu Fırıncı, Melih Selçuk ile birlikte çocuk oyuncu Samet Yıldız’ın üstlendiği filmi Ferit Karahan ile konuştuk.
“Okul Tıraşı”nın senaryosu 2009’dan bugüne nasıl geldi?
“Okul Tıraşı” benim ilk projemdi. Sinemaya 2004 yılında başladığımda aklımda yatılı okulla bir ilgili bir film yapmak vardı ama rafa kalktı. 2014’te eşim Gülistan (Acet) ile yeniden yatılı okulda geçen bir film yazmaya başladık. Yatılı okula ve öğretmenlere karşı içimden atamadığım bir nefret tüm versiyonlara sirayet ediyordu. 2015’te Kudüs’te Sam Spiegel adlı bir sinema okulunda bir film laboratuvarına kabul edildim, bir buçuk yıl gidip geldim. Orada çalıştım senaryoya. 2015’te Gülistan (Acet) tek başına bir senaryo yazdı ve versiyonların en iyisiydi ama içime sinmedi tam. 2016’da bir gün mutfakta yemek yaparken korku kaynaklı bir yalanın nasıl bir direniş biçimi olduğunu konuşuyorduk. Bu fikre, filmdeki banyo meselesi eklendi ki filmin, orada başlayıp bitireceğimi biliyordum. Bunlar birleşince çektiğimiz senaryoyu yedi günde yazdım.
Banyo sahnesi neden önemliydi?
Banyo sahnesi, o dönemde yatılı okullarda okuyan tüm çocuklar için bir travmaydı. Çünkü 15 dakikada 3 kişi bir tasla yıkanmak zorundaydı. 30 sene geçmesine rağmen hala çok hızlı yıkanırım. Filmde işlediğimiz şekli, banyoda bir gece bir şey olur, bir ceza verilir ve olaylar gelişir gibi… Öyküyü çevreleyen yapıyı bunun üzerine kurmak iyi oldu.
Başta nefretin sirayet ettiği senaryodan karakterlere adil yaklaşan bir yapıya nasıl geldiniz?
Bir nefretim vardı ama yeni yaratım sürecinden önce şunu fark ettim: Aslında öğretmenler de sistemin mağduru. Çocuk eve gitmek istiyorsa, onlar da eve gitmek istiyor. Gencecik çocuklar, 20-30 yaşlarında yeni öğretmen olmuşlar, belki Starbucks’ta zaman geçirmek istiyorlar ama o dağların arasına mahkûm ediyoruz. Sinemada da karakterlerin iyi ve kötü olarak kodlanmasını istemem, böyle filmleri izlemek de istemem zaten.
Filmin Berlin’den kazandığı ödül ve festival yolculuğuyla ilgili ne söylemek istersiniz?
Ben aslında bu coğrafyada yaşayan insanlar için film yapıyorum. Almanya için, Fransa için film yapmıyorum, yapmayacağım da. Bu, 1960 ve 1970’lerde Güney Amerika’daki edebiyat akımına benziyor biraz. O dönemde bir kitabın Fransızca basılması çok önemliydi. Borges’ler Saramago’lar Márquez’ler zaman içinde fark ettiler ki ne zaman kendi ülkelerindeki okuyucular okumaya başladı, dışardakiler de önemsedi. Benim için de bu böyle. Türkiye’de insanlar bu filmi görsün, kendimize merhem olsun, iyi gelsin, bir soru sorsun istedim. Filmi ailemden 15-20 kişiye gösterdim. İçlerinde doktor da var, okuma yazma bilmeyen de… Gözlemledim, heyecan içinde izlediler. Filmi onlar sevince emin oldum.
Yönetmen Ferit Karahan karda çekim yapmanın sabır istediğini söylüyor.
‘Belleğimde hep kar vardı’
Karlarla kaplı bir okulu mekân seçme nedeniniz neydi?
Karlar bir coğrafyanın gerçekliği. Aynı zamanda imgeyi düşünürken şu da söylenebilir: Karların beyazıyla örtünen bir karanlık var ortada. Diğer bir neden belleğimde hep kar olması… Muş doğumluyum, kökenim Ağrı’ya dayanıyor, Ağrı’da okudum. Bütün okul hayatım kar altında geçti. Karı öykünün dinamiği haline getirmeye çalıştım. Çok söylenen “doğanın bir karakter olması” garip geliyor. Doğa oradadır, biz ona direnmeyiz, insanoğlunun en büyük zaafı da bu: Doğayı dönüştürmek felaketlere neden olabiliyor. Kar filmlerde güzel duruyor ama çekimler çok zordu. Ben çok sabırlıyımdır ama kar beklemek gerçekten sabır istiyor. Ömrümden ömür gitti. Oyunculara dedim ki, arkadaşlar burada kalmanız gerekiyor çünkü size göre değil, kara göre program yapıyoruz.
‘400 çocuğu kontrol etmek çok zor’
Profesyonel oyuncuların yanında amatör çocuk oyuncularla çalışmak nasıldı?
“Cennetten Kovulmak”ta da çocuk oyumcum vardı. Gülistan (Acet), yapımcım Kanat (Doğramacı) şöyle düşünüyorlardı: Ferit zaten çocukları iyi oynatıyor, bunun üstesinden gelir. Öyle olmadı ama… 400 çocuk olunca gerçekten çok yoruldum. İlk haftada temel şeyleri öğretmeye başladım. Nasıl yürünür, nasıl konuşulur… Çocuklar, diziler ve süper kahraman filmlerinden çok etkileniyorlar. Bir çocuk vardı, Hobbit gibi yürüyordu. Bizim Samet (Yıldız), kendisini “Çukur”daki bir karakter gibi görüyordu. Bunları kırmak çok zor oldu. Yerine koyduğunuz kendileri, o da onlara enteresan gelmiyor. Dersime masa başında çalışan biriyim. Çekimden önce storyboard çiziyor ve yazıyorum. Filmin nereden çekeceğim, nasıl performans alacağımı çalışmıştım. Onun çok faydası oldu yoksa 400 çocuğu kontrol etmek çok zor.