14.06.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
AYDIN HASAN Ankara
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK); 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefatını, 19 yıl sonra özel olarak oluşturulan 12 kişilik Tıbbi Uzmanlar Heyeti’nin ayrıntılı olarak yaptığı değerlendirmeye dayanarak, “şüpheli ölüm” olarak nitelendirdi. Özal’ın “organofosfat” zehirlenmesi sonucu ölmüş olabileceği kuşkusunu dile getiren DDK; vefatının nedeninin aydınlatabilmesi için Özal’ın mezarının açılarak otopsi yapılmasını, eşi Semra Özal’da bulunan saç tellerinin de incelemeye tabi tutulmasını önerdi. DDK Raporu’nda; Özal’ın Çankaya Köşkü’nden hastaneye götürülmesi süreci ile hastanede yapılan işlemler ve ölümünden sonra otopsi yapılmaması “devlet ciddiyetine uygun işlem” yapılmadığı gerekçeleriyle eleştirildi. Raporda; Özal’ın ölümüyle ilgili işlem yapan hekimler de, şüpheli ölüm nedeniyle savcılığa bildirimde bulunmamaları nedeniyle suçlandı.
Başbakanlığa gönderildi
DDK’nın 625 sayfalık inceleme ve araştırma raporunun, savcılık tarafından aynı konuda yürütülen soruşturma nedeniyle sadece sonuç bölümü kamuoyuna açıklandı. Raporun tamamı ise idari ve adli soruşturmaların yapılması için Başbakanlık ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.
Raporda, Özal’ın ölümü konusunda aile bireyleri, yakınları ve diğer kişiler tarafından çeşitli iddialar gündeme getirilmesine rağmen aralarında Genelkurmay, MİT ve emniyetin de bulunduğu hiçbir devlet organının bugüne kadar idari araştırma ve inceleme yapmadığı ifade edildi.
2010’da iddiaların Özal ailesi tarafından yeniden gündeme taşınması üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma başlattığının hatırlatıldığı raporda, DDK’nın çalışmasında da yasa gereği iddiaların “idari iş ve işlemle ilgili olanlarının“ araştırıldığı kaydedildi.
Uzman heyeti oluşturuldu
Raporda; oluşturulan “Tıbbi Heyet” konusunda, “Ayrıca, Özal’ın vefatından önceki sağlık durumunun belirlenmesi, bu durumun vefatına etkisi, vefatı sırasında uygulanan tıbbi müdahalenin etkinliğinin / erindeliğinin irdelenmesi, kayıtlarda gösterilen ölüm sebebinin değerlendirilmesi, eldeki bulgular ışığında başkaca bir ölüm sebebi ihtimalinin araştırılması ile ölümün doğal bir lüm olup olmadığının tespiti amacıyla, kardiyoloji, kalp damar cerrahisi, anesteziyoloji ve reanimasyon, üroloji, iç hastalıkları (nefroloji- gastroenteroloji), tıbbi farmakoloji, biyokimya ve adli tıp uzmanlarından oluşan on iki kişilik Tıbbi Uzmanlar Heyeti oluşturulmuştur” bilgisi verildi.
Tıbbi Uzmanlar Heyeti; değerlendirmesini, Türkiye’deki hastane ve laboratuarların yanısıra Özal’ın daha önce tedavi gördüğü ABD’deki hastanelerden de topladığı belgelerden oluşan sağlık dosyasını incelereyerek yaptı.
Semra Özal göndermedi
Bilgisine başvurulan bazı kişilerin 19 yıl aradan sonra olayları “tam hatırlayamadıklarını” ifade ettikleri, bazılarının ise sorumluluk gelebileceği endişesi ile “bilgileri hatırlayamıyorum” gerekçesiyle paylaşmaktan imtina ettiklerinin ifade edildiği raporda, Semra Özal ile Ahmet Özal’ın da iki defa kendilerine yazı gönderilmiş olmasına rağmen ellerinde olduğunu beyan ettikleri belgeleri kurula göndermedikleri vurgulandı.
Özel doktoru değildi
Raporda; Özal ve önceki dönemlerde Cumhurbaşkanlığı’nda cumhurbaşkanına özel sağlık hizmeti verecek bir organizasyon ile tam donanımlı bir ambulansın olmadığı tespitinde bulunuldu. O dönemde Cumhurbaşkanlığı’nın resmi doktoru olan Prof. Dr Hilmi Özkutlu’ya da Köşk’te sürekli bir görev verilmediğinin kaydedildiği raporda, kamuoyunda Özal’ın özel doktoru olarak bilinen ve 17 Nisan 1993 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde düzenlenen tıbbi tutanağı da bu unvanla imzalayan Dr. Cengiz Aslan’ın ise özel tabip olarak resmi bir şekilde görevlendirilmediğinın anlaşıldığı belirtildi.
Asistanlar müdahale etti
Raporda, yapılan araştırmada, 17 Nisan 1993 tarihinde Özal’ın spor yapıp yapmadığı ile neden ve nasıl rahatsızlandığının kesin olarak ortaya konulamadığı kaydedildi.
Raporda, otopsi yapılması konusunda, “Merhum Cumhurbaşkanı’nın naaşı üzerinde otopsi yapılması hususunun Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde değerlendirildiği, aileye (Semra Özal) konunun sorulduğu, ancak otopsi yapılmasının aile tarafından kabul edilmediği ifade edilmektedir. Sayın Semra Özal ise otopsi konusunun kendilerine sorulmadığını, esasen sorulmasının da gerekmediğini, kendilerine önerilen konunun tahnit olduğunu, bu işleminin de merhumun naaşının defin merasimine kadar korunduğu GATA’da yerine getirildiğini belirtmektedir” denildi. Rapora göre, Semra Özal ise kendisine otopsinin değil sadece tahnit ve mumyalama işleminin sorulduğunu, kendisinin sadece mumyalamaya rıza göstermediğini ifade etti.
Saç teli aydınlatabilir
Raporda, vefat ettiği gün Özal’dan alınan saç telinin şüpheleri aydınlatma ihtimali konusunda, şu değerlendirmede bulunuldu:
“Merhum Cumhurbaşkanının alınan saç telleri üzerinde bugüne kadar herhangi bir inceleme yapılmadığı Sayın Semra Özal ve Ahmet Özal’ın beyanlarından anlaşılmıştır. Diğer taraftan, Sayın Semra Özal beyanında, ‘konunun aydınlanmasına bir katkı sağlayacaksa bu saç tellerini yetkili makamlara verebileceğini’ ifade etmektedir. Bu konudaki nihai değerlendirme soruşturma ve kovuşturma makamlarına ait olmak üzere, Dr. Cengiz Aslan tarafından şüphe/hatıra gerekçesiyle alınan saç tellerinin, alınış tarzı ve sebebi, bugüne kadar nasıl ve nerede muhafaza edildiği gibi hususlar yeterince açık olmamakla birlikte, günümüzdeki teknolojik imkânlar nazara alındığında, merhum Cumhurbaşkanının alınan saç tellerinin üzerinde inceleme yapılmasının, şüpheli ölüm iddialarının aydınlatılmasına katkı sağlayabileceği değerlendirilmiştir.”
Kalp ölümü uzak ihtimal
Raporda, Özal’ın vefatından önce 5 Şubat 1993 tarihinde The Methodist Hastanesi’nde yapılan check - up’ından elde edilen bilgi ve belgelerinde incelendiği belirtildi. Raporda, bu incelemeye göre, düşük risk profili nedeniyle Özal’ın ani kalp ölümü olasılığının tamamen dışlanmamakla birlikte uzak bir ihtimal olarak görüldüğü vurgulandı.
Organofosfat zehirlenmesi
Raporda, Hacettepe Üniversitesi’nde tespiti yapılan “ölüm nedeninin tahmini olduğu” kaydedilerek, zehirlenme olabileceği şüphesi konusunda, bu ifadelere yer verildi:
“Merhum Cumhurbaşkanının hastaneye kabul edildiği andan ölümünün ilan edildiği ana kadar yapılan tıbbi tetkiklerde koroner arter hastalığı ve kardiyak arrest ile kalp yetmezliğini gösterir herhangi bir tıbbi bulguya kayıtlarda rastlanılamadığı; Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin koroner arter hastalığı ve kardiyak arrest olarak tespit edilmesinde, daha önce kalp hastalığı geçirmiş olmasının, sağlığı ile ilgili geçmiş yaşam öyküsünün, anlatılanlara göre sabah spor yaparken rahatsızlanmasının, hipertansiyon hastası olmasının, kalbinin kasılma gücü ile ilgili rahatsızlığının bulunmasının, aşırı kilosu ve yaşının etkili olduğu ifade edilmesine rağmen bunlar ölüm sebebini belirlemede tıbbi bulgular ile desteklenmediğinden tek başına yeterli olmayacağı, dolayısıyla tahmini ölüm nedeninin kesin ölüm nedeni olarak yazıldığı; Tıbbi Uzmanlar Heyeti Raporu’nda; Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde belirlenen ölüm nedeni, tahmini ölüm nedeni olarak nitelendirmesi tamamen dışlanamamakla birlikte uzak bir ihtimal olarak görüldüğü, kalp dışı ve özellikle de doğal ölüm nedenleri dışındaki ihtimallerin de düşünülmesi gerektiği ve bazı bulguların ise ölüm nedeni olarak organofosfat zehirlenmesini de akla getirebileceği ifade edilmektedir.”
Devlet ciddiyeti gösterilmedi
Raporda; Birinci Cumhurbaşkanı Merhum Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra doktorlar heyeti tarafından tutulan tutanağa atıfta bulunularak, buradaki devlet ciddiyetinin Özal’ın ölümünden sonraki işlemlerde gösterilmediği eleştirisinde bulunuldu. Raporda ayrıca Özal’ın ölümünün savcılığa bildirilmesi gerektiği üzerinde de duruldu.
Otopsi için mezarı açılsın
“Kişilerin kesin ölüm nedenlerinin belirlenmesinde otopsi işleminin altın standart olarak kabul edildiği, Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde otopsi yapılmadığı için kesin ölüm nedeninin tespit edilemediği, çürüme olayının istisnalarının olduğu, kimyasallarla etkileşim durumunda (tahnit) uygun şartlarda çürümenin kısmen ya da tamamen engellendiği, dolayısıyla birçok adli tıbbi delilin korunduğu, çürümenin gerçekleştiği cesetlerde dahi uzun yıllar çürümeden kalan kemik, tırnak, saç artıkları, sarıldığı pamuk, kefen gibi eşyalarından toksikolojik incelemelerde faydalanıldığı, feth-i kabir (mezarın açılması) suretiyle yapılacak otopside faydalı bilgilere ulaşılabileceği dikkate alındığında, Merhum Cumhurbaşkanının ölüm nedeninin belirlenebilmesi ve vefatı ile ilgili şüphe ve iddiaların izah edilebilmesi için -sonuç alınıp alınamayacağı kesin olarak bilinememekle birlikte- takdiri adli makamlara ait olmak üzere feth-i kabir yapılmasının uygun olacağı sonuç ve kaanatine varılmıştır.”
DDK Raporu’nun nihai sonuç ve değerlendirme bölümünde, şu ifadeler yer aldı:
Akıl tutulması var
“Bu kapsamda, bahsedilmesi gereken ilk husus; döneme dair ortaya çıkan ve kısmen de halen devam eden kamu yönetiminin güvenliği ve işleyişine ilişkin olarak tezahür eden önemli bir zafiyet ortamının varlığıdır. Merhum Turgut Özal, görevi başında vefat eden bir Cumhurbaşkanıdır. Ölümü, uzun süreli devam eden ağır bir hastalık neticesinde olan ve beklenen bir ölüm değildir. Ölümü, ani bir ölüm şeklinde gerçekleşmiştir. Görevi başında ve ani şekilde ölen bir Cumhurbaşkanının ölümü her zaman şüpheli bir ölümdür. Bu itibarla, ölüm nedeninin belirlenmesi amacıyla herhangi bir otopsi ve/veya Köşk yerleşkesinde delil tespiti benzeri işlemlerin yapılmamış olması tam anlamıyla akıl tutulması ile izah edilebilecek bir durumdur.
Öyle ki, mezkur akıl tutulması dönemin ilgili devlet organlarına ve merhumun yakınlarına tam anlamıyla hakim olmuştur. Bunun sonucunda da, ölüm nedeninin belirlenmesi konusunda gerek doktorlar ve aile üyeleri tarafından gerekse yargı organları ve diğer Devlet ricali tarafından otopsi yapılması konusunda gerekli ihtimam ve tavır gösterilmemiştir.”
Ecevit hatırlatıldı
DDK Raporu’nun nihai sonuç ve değerlendirme bölümünde, şu ifadeler yer aldı:
“itekim, gerek merhum Turgut Özal’ın ölümü gerekse merhum Başbakan Bülent Ecevit’in hastalık süreci ile ilgili ortaya atılan iddialar ve yaşananlar bu konudaki eksikliği/zafiyeti tümüyle teyit eder mahiyettedir.
Bahsedilmesi gereken ikinci husus ise dönemin Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde Cumhurbaşkanlarına sunulan sağlık hizmetlerinin kapasitesi ve kalitesi ile ilgili ciddi sorunların varlığıdır. Merhum Turgut Özal’ın geçmiş sağlık bilgileri ve yoğun program trafiği bilinmesine rağmen derhal müdahaleye uygun ve yeterli sağlık personeli, ekipmanı ve donanımlı bir ambülânsın bulundurulmamış olması kabul ve izah edilebilir bir yönetim anlayışı ve uygulaması değildir.
Bu açıdan, Merhum Turgut Özal rahatsızlandığı anda; kendisine ne gerekli vasıfta ilk müdahale yapılabilmiş ne de uygun bir şekilde ve tam zamanında hastaneye götürülebilmiştir. Söz konusu dönemde Sayın Cumhurbaşkanının acil bir rahatsızlık geçirmesi anında izlenecek yöntem ve süreçlerin (ilk müdahaleyi yapacak sağlık personeli ile araç ve gerecin hazır tutulması, takip edilecek yol güzergahı ve gidilecek sağlık kuruluşu, yol emniyeti ile ilgili tedbirler, son zamanlarında yediği ve içtiği şeylerin listesi ve numunesi, kullandığı ilaçların listesi, hasta öyküsüne ilişkin bilgiler vb.) tanımlanmamış olması nedeniyle, adeta, herhangi bir mahallede aynı şekilde vefat eden bir insan için hane halkı ve komşular tarafından yapılan iş ve işlemlerin ötesinde herhangi bir uygulama yapılamamıştır.”
‘İddiaların önemli bir bölümü soyut’
Rapordaki tespitler şöyle devam etti: “Merhum Özal’ın öldürülmüş olduğuna ilişkin ortaya atılan iddiaların önemli bir bölümünün ise soyut nitelikte olup daha ziyade çeşitli ulusal veya uluslarası olgular/gelişmeler temel alınarak ortaya atılan öldürülme nedeni etrafında kurgulanan iddialar olduğu görülmektedir. Bu nedenle, söz konusu iddiaların bu aşamada araştırılması ve ispatlanması imkanı bulunamamıştır. Ancak, ölüm nedeninin netleştirilmesinden sonra sözkonusu iddiaların ciddiyeti/geçerliliği hakkında düşünülebileceği /inceleme yapılabileceği açıktır.
Tıbbi Uzmanlar Heyeti tarafından mevcut tıbbi veriler çerçevesinde önerilen, ölüm nedeninin belirlenmesine ilişkin yöntem ve süreçlerin gerekliliğinin; Raporun yukarıdaki bölümlerinde yapılan tespit ve değerlendirmeler muvacehesinde Özal’ın ailesi ile yargı organlarının takdir edebileceği bir durum olduğu kanaatine varılmıştır.”
Devlet ricali için re’sen otopsi istedi
DDK; görevi başında vefat eden devlet adamlarına otopsi yapılmasını sağlayacak yeni düzenleme istediği raporunda, şu görüşü dile getirdi:
“Türk hukuk sisteminde görevi başında vefat eden Cumhurbaşkanlarına ve diğer Devlet ricaline re’sen otopsi işlemi yapılacağına, organ ve/veya doku örneği alınacağına dair herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak 8. Cumhurbaşkanı Merhum Turgut Özal’ın vefatında yaşanan süreçte göz önünde bulundurulduğunda, görevi başında vefat eden Devlet Ricaline (Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, Bakanlar, yüksek yargı organlarının başkanları/başsavcıları, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları gibi) mutlak surette otopsi yapılmasını ve vücuttan kan, doku, tırnak gibi örnekler alınmak suretiyle tetkik yaptırılmasını ve alınan bu örneklerin belli bir süre muhafaza edilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.”
Toperi: ’İhmal’e katılmıyorum
Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili Devlet Denetleme Kurulu’nun hazırladığı rapora o dönemde Özal’ın yakınında bulunan kurmaylarından farklı tepkiler geldi.
Bülent Akarcalı, ”Mezarın açılmasına razı değilim. Önce silahlı suikast olayının üzerine gidilmeli” dedi.
Özal’ın siyasete dönme hazırlıkları yaptığına dikkati çeken Halil Şıvgın, ”Özal siyasete dönecekti. O zaman 28 Şubat gibi bir darbe olmayacaktı. Bu açıdan Özal’ın ölümünün aydınlatılması 28 Şubat sürecininde şifrelerini verecektir” ifadesini kullandı.
Kaya Toperi ise, DDK raporundaki ’ihmal’ tespitine katılmadığını belirterek, ”Zira Sayın Özal’ın özel doktoru Cengiz Arslan bey, Amerika’dan Özal’a özel bir cihaz getirip vermiş. Kalp krizi anında ne yapacağını da anlatmış. Sanırım sayın Özal, kalp krizi anında bu cihazı kullanma fırsatı bulamamış” diye konuştu.
Kamran İnan, DDK raporunun ölüm sebebine ilişkin önemli işaretler taşıdığına dikkati çekti. Kurmaylarından Mehmet Keçeciler, Özal’ın, son günlerinde ”çok hasta” göründüğünü söyledi.
Oltan Sungurlu ise ”Herhangi bir şüphe olmadığı için araştırma ya da otopsi için bile bir talep olmadı. Kalp krizinden öldüğü hükmü verildi. Aklımıza suikast gibi bir ihtimal de hiç gelmedi” değerlendirmesinde bulundu.
Özal’ın en yakınındaki isimlerin başında gelen Hüsnü Doğan, ”Uzun yıllar geçtikten sonra böyle bir mecburiyetin hasıl olması üzücü” şeklinde konuştu. İlk tepkiler şöyle :
Halil Şıvgın: ”1993’ten beri ’şüpheli ölüm’ dendi ama kimse üzerine gitmedi. Bu açıdan Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün bu girişimini kutluyorum. Bu açıdan Özal’ın ölümünün aydınlatılması 28 Şubat sürecinin de şifrelerini verecektir.”
Hüsnü Doğan: ”Herhangi bir tahmin yürütmek için vakit erken şu anda. Biraz daha bekleyip görmek lazım. Otopsi olmadan herhangi bir şekilde ileri gitmek mümkün değil bu noktadan sonra.”
Bülent Akarcalı: ”Ölümüne ilişkin iddialara göre yaşadığı somut bir suikast var. Türkiye, bu suikast olayına gözünü kapadı. Ootopsi istenmesi bana pek gerçekçi gelmiyor. Bana göre bu otopsi talebi fazla sansasyon kokuyor.”
Kaya Toperi: ”Ölüm raporunu yazan profesörler Yüksel Bozer, Hilmi Özkutlu ve Ömer Şarlak ve diğer ekipteki doktorlara sormak lazım. Sayın Özal’ın özel doktoru Cengiz Arslan’ın bana dediği kalpten vefat ettiği yönünde. Ama şüpheyi ortadan kaldırmak, bu komplo teorilerine son vermek için mezarının açılması, kapsamlı otopsi yapılması faydalı olacaktır. Bu otopsi sonunda eğer suikast şüphesi varsa konunun üzerine gidilir; şayet yoksa komplo teorileri biter. Ama ben DDK raporundaki ’ihmal’ tespitine katılmıyorum.”
ANKARA AA
Prof. Atasoy: Mezar açılmalı
Devlet Denetleme Kurulu’nun Turgut Özal’ın ölümüne ilişkin açıkladığı raporu değerlendiren Adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, gerçeğin ortaya çıkabilmesi için mezarın mutlaka açılması gerektiğini söyledi. Atasoy khaber.com.tr’ye konu hakkında şu açıklamayı yaptı:
“Cenazelerin ne ölçüde incelemeye uygun oldukları ile toprak altında kaldıkları süre arasında doğrusal bir ilişki bulunmaz. Çok kısa bir süre sonra, tamamen toksikolojik analizi elverişsiz hale gelen cesetler olmasına karşılık, yüz yıl sonrasında dahi bir dizi kimyasalı başarıyla bulan feth-i kabirler (mezar açma) literatürde kayıtlıdır. Kısacası mezar açılmadan neyin bulunup neyin bulunamayacağı söylenemez. Çünkü başarı oranı toprakta geçirilen sürenin yanı sıra müteveffanın yaşına cinsiyetine, kilosuna, toprağa verildiği mevsime, toprağın niteliğine, mezarın derinliğine, evvelce var olan rahatsızlıklara hatta kişinin kilosuna dahi bağlıdır. Turgut Özal’ın öldüğü gece GATA’da nöbetçi olan emekli binbaşı Prof. Dr. Mustafa Sarsılmaz’ın sözünü ettiği ilaçlama toksikolojik analizde sonuç alma açısından zarardan çok fayda getirebilir. Kısacası zor ama mutlaka denenmesi gereken bir işlemdir.”
İSTANBUL DHA
KEÇECİLER VE HALİL ŞIVGIN:
Şüpheler aydınlatılmalı
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın siyaset arkadaşı ve ANAP dönemi bakanlarından Mehmet Keçeciler ile Halil Şıvgın, “DDK Raporu’ndaki şüphelerin aydınlatılması gerekir. Gerekiyorsa Özal’ın mezarı açılmalı” değerlendirmesinde bulundu.
Keçeciler, Özal’ın vefatından önce çıktığı son seyahatinden hasta olarak döndüğünü anlatarak, Özal’ın Köşk’te vefat etmiş olmasından dolayı o dönemde öldürülmesi ihtimaliyle ilgili bir şüphe duymadıklarını dile getirdi. Ölüm raporunu çok güvendikleri bir isim olan dönemin Hacettepe Üniversitesi Rektörü Yüksel Bozer’in verdiğini dile getiren Keçeciler, “Ne ailesi, ne yakın çevresi olan biz, ölümüyle ilgili bir şüphe duymadık” dedi.
Eski Sağlık Bakanı Şıvgın da, DDK raporunun 19 yıldan beri tartışılan bir konuyu ciddi şekilde ele aldığını ve kapsamlı bir rapor hazırlanmış olduğunu söyledi. DDK Raporu’nda ciddi sonuçlara ulaşıldığını dile getiren Şıvgın, “Eğer ölümün aydınlatılması için otopsi gerekiyorsa otopsi yapılmalı. Saç teli dahil ne gerekiyorsa bütün incelemeler yapılmalı” diye konuştu.
ANKARA Milliyet