12.07.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
AYDIN HASAN - Türkiye’nin neresinde yaşıyor olursanız olun; yakın çevrenizde kendileri olmasa bile en azından dedeleri göçmen olarak gelmiş birileri mutlaka vardır. Bu kişiler; Selanik’ten, Girit’ten, Bulgaristan’dan, Makedonya’dan, Bosna’dan, Romanya’dan, Kırım’dan, Çerkes sürgünleri sırasında Kafkasya içlerinden, Irak’tan, Suriye’den ve İran’dan gelmiş olabilir. Anadolu tarih içinde sürekli göç hareketlerinin odak merkezlerinden biri oldu ama bu göç hareketleri, tarih içinde büyük ölçüde bir uyum potası içinde eridi. Büyük, yoğun ve sonuncu göç hareketi ise 2011 yılından itibaren aşamalı olarak gerçekleşti.
Atatürk’ün ağladığı akşam
Mustafa Kemal, 1911 yılında kolağası rütbesinde genç bir subaydı. İtalya’nın Libya’yı işgali üzerine Trablus’a direnişi örgütlemek için gitmeye hazırlanıyordu. Subay arkadaşı Ali Fuat ile akşamüstü Selanik’te Beyazkule’nin bahçesine oturdular. Mustafa Kemal, o akşam çok mahzundu ve ağlayacaktı. Ali Fuat Cebesoy, o anı şöyle anlatır:
-Sende bir şey var dedim, ne oldu?
-Bir şey yok, dedi. Fakat müteessirim. Doğup büyüdüğüm Selanik acaba Türkler elinde kalacak mı? Ben eğer Trablus’tan dönersem, yine buralara gelebilecek miyim?
- Ne demek istiyorsun?
Gözleri nemlendi.
- Korkuyorum Fuat, korkuyorum.
Korkusu gerçek olacaktı. Libya’dan dönüşü sırasında 1912 yılında İskenderiye’de iken Selanik’in düştüğünü öğrendi. Annesi ve kız kardeşi, düşman işgali altındaki Selanik’te idi. Kahrı çok büyüktü. Avusturya ve Romanya üzerinden maceralı bir kara ve deniz yolculuğunun ardından İstanbul’a döndü. Zübeyde Hanım da, kızı Makbule ile birlikte Selanik düşünce İstanbul’a göç edecekti. Mustafa Kemal, artık doğdu yere dönemeyen bir göçmendi.
Balkan Savaşı trajedisi
Balkan Savaşı, bugünkü Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ topraklarında yaşandı. Kaybedilen savaşın ardından bu topraklarda yaşayan Türkleri bir trajedi bekliyordu. Bu bölgelerdeki Türk halkının önemli bölümü, 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında ve sonrasında karşılaştıkları zulüm, dışlanma ile tarlalarını, evlerini, dükkanlarını velhasıl bütün maddi varlıklarını bırakıp göç etmek zorunda kaldı.
Osmanlı’nın son döneminde toprak kayıpları nedeniyle Anadolu’ya yoğun göç hareketleri yaşanmıştı. Bu hareketlilik kısmen azalsa da, Cumhuriyet Dönemi’nde de devam etti. Anadolu, terk edilen topraklardan, dedelerin kaybedilen yurtlarından veya bir başka deyişle ‘hatıra vatan’lardan gelen acılı insanların sığındığı yeni vatan olacaktı. Cumhuriyet Dönemi’nin başlangıcında ilk ve en önemli göç hareketi Türk-Yunan mübadelesi ile hayata geçti. Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübâdelesi, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak yapılan sözleşme çerçevesinde gerçekleştirildi. Pratikte Türkiye’de yaşayan Ortodoks Rumlar Yunanistan’a; Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türkler de Türkiye’ye zorunlu göçe tabi tutuldu. Bu kişilere mübadil adı verildi. Türkiye’de sadece İstanbul ile Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada’da oturan Rumlar, Yunanistan’da ise sadece Batı Trakya Türkleri mübâdeleden muaf tutuldu. 30 Ocak 1923 tarihli nüfus mübadelesi ile 8 Ekim 1912 tarihinden itibaren yani Selanik’in düştüğü Balkan Savaşı’nın ardından yerlerinden göç etmiş olanlar da mübadele kapsamına alındı.
9.5 milyon gurbetçi
Dışişleri Bakanlığı’nın Yurt Dışında Yaşayan Türk Vatandaşları özet raporunda, şu ifadeler yer alıyor: “Yurt dışında yaşayan 6.5 milyonu aşkın vatandaşımızın yaklaşık 5.5 milyonu Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş bulunmaktadır. Türkiye’ye kesin dönüş yapmış olan 3 milyon kadar insanımızla birlikte düşünüldüğünde yaklaşık 9.5 milyonluk bir kitleyi ilgilendiren, geniş kapsamlı bir göç olgusunun varlığı ortaya çıkmaktadır.”
Kitlesel göç tablosu
Göç İdaresi’nin çalışmasına göre; Cumhuriyet Dönemi’nde Türkiye’ye yönelik kitlesel göç hareketleri ana hatlarıyla ve özetle şöyle gerçekleşti:
- 1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan 384 bin kişi.
- 1923-1945 yılları arasında Balkanlar’dan 800 bin kişi.
- 1933-1945 yılları arasında Almanya’dan 800 kişi.
- 1988 yılında Irak’tan 51 bin 542 kişi.
- 1989 yılında Bulgaristan’dan 345 bin kişi.
- 1991 yılında I. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’tan 467 bin 489 kişi.
- 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi.
- 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17 bin 746 kişi.
- 2001 yılında Makedonya’dan 10 bin 500 kişi.
- 2011’den itibaren Suriye’deki iç karışıklıklar nedeniyle 3.6 milyon kişi Türkiye’ye geldi.
Nazi Almanyası’ndan kaçtılar
Hitler faşizmi günlerinde Almanya’daki muhalifler ile Yahudi kökenli isimlerin sığındığı yerlerden biri de genç Türkiye Cumhuriyeti olacaktı. Nazi Almanyası’ndan gelen 800 dolayındaki sığınmacının 80’i alanlarında ün kazanmış isimlerdi. Almanya Büyükelçiliği’nin internet sitesinde şu bilgiler yer alıyor.
“Geçen yüzyılın 30’lu ve 40’lı yıllarında Nasyonal Sosyalizm Dönemi’nde Nazi rejiminin zulmüne uğrayan 80’den fazla ünlü Alman bilim adamı ve sanatçı Türkiye’ye sığındı. Ünlü profesörler ve ailelerinin yanı sıra üniversitelerden genç araştırma görevlileri ve okutmanlar da geçici olarak Türkiye’de çalışma imkânı buldu. Mimar Bruno Taut, ünlü ekonomistler Alexander Rüstow, Gerhard Kessler ve Wilhelm Röpke, Türk üniversitelerinin veya 1935 yılında Dr. Ernst Praetorius Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kurulmasına yardımcı oldular. Vatandaşlıktan çıkarılan veya başka nedenlerle vatansız kalanların pasaportuna ‘heimatlos’ damgası basılıyordu. ‘Haymatloz’ kavramı kelime olarak Türk dilinde sürgünler için kullanılan eş anlamlı sözcüktür.”
3.3 milyon kişiye ikamet izni
İran’da 1979 yılında İslam devrimiyle birlikte rejimde radikal bir değişiklik yaşandı. Dini lider Humeyni yönetimi ele geçirince İran, Türkiye’nin laik devlet modelinin kendisi açısından tehdit olarak görmeye başladı. Bu dönemde, İran’da devrimin neden olduğu baskı politikalarından kaçan yaklaşık bir milyon İran vatandaşının adresi de Türkiye oldu.
Saddam’ın zulmü
Türkiye’nin yakın tarihinde göç aldığı yerlerden biri de komşusu Irak oldu. Birinci göç dalgası, Ağustos 1988’de yaşandı. İran ile Irak arasındaki savaşın sona ermesinin ardından Saddam’ın ordusundan kaçan bölge halkı, Türkiye’ye sığındı. İkinci dalga Saddam yönetiminin 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesinden sonra yaşandı. Üçüncü dalga ikincisi ile bağlantılı olarak Ocak 1991’de başlayan Körfez Savaşı ile beraber ve devamında Nisan 1991’de hayata geçti. Göçler sırasında sırasında 467 bin 849 sığınmacı Türkiye’ye geldi. Türkiye; 1922’den günümüze kadar 6,5 milyondan fazla kişiye kucak açtı. Ancak bu 6.5 milyon kişinin önemli bölümü Cumhuriyet’in ilk yıllarında geldi. Türkiye’ye çalışma, eğitim ve diğer amaçlarla gelmiş olan yabancılara ilişkin rakamlara bakıldığında son 15 yılda yaklaşık 3.3 milyon yabancı ikamet izni aldı. Şu anda ikamet izni verilen yabancı sayısı ise 1 milyon 427 bin 76 kişi.
YARIN: CİLVEGÖZÜ’NDE 400 GÖÇMENLE BAŞLADI