05.05.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:
Hazırlayan: Dr. Öğr. Üyesi Kâmil Yaşaroğlu
Ramazan öyle temizler
“Ramazan’’, sözcük olarak “yaz sonunda yağıp yeryüzünü tozlardan temizleyen yağmur” manasındadır. Bu yağmur, yeryüzünü temizleyip nasıl yıkarsa; ramazan ayı da müminleri günah kirlerinden öylece temizler. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari, İman, 28).
Ramazan ayının diğer aylardan üstün oluşunun sebebi bu ayda Kuran-ı Kerim’in Hz. Muhammed’e indirilmeye başlanmış olması, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bu ayda olması, temel ibadetlerden olan orucun bu ayda tutulmasıdır. Nasıl bir mekânın şerefi, orada yaşayan kimseler sayesinde gerçekleşirse aynı durum, zaman için de söz konusudur. Son ilahi kitap olan Kuran’ın bu ayda inmesi de, sıradan bir ay olan ramazanı “Mübarek ay” yapmıştır. Nitekim Kuran’da şöyle buyurulur: “Ramazan ayında doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kuran-ı Kerim indirilmiştir. Öyleyse sizden ramazan ayını idrak edenler bu ayın orucunu tutsunlar…” (el-Bakara 2/185).
Mübarek ramazan ayı, Müslümanlara Allah’ın emirleri karşısında sorumluluk bilincine yani takvaya erişme fırsatı sunar. Böylece bir anlamda “irade eğitimi” vermek suretiyle, inananlara kişilik kazandırır, “olgun bir mümin” olmanın yollarını gösterir.
Temizlenip arınmak
Ramazan ve oruç, yıl içindeki olağanüstü yeri ve karşılanışıyla müminlere gittikçe artan bir duygu yükler. Bu özelliğiyle her yaştan insanların davranışlarını etkileyebilir, onları değiştirip kötü alışkanlıklarından kurtarabilir. Nitekim yakından da şahit olmaktayız ki, birçok insan bazı kötülüklerinden tövbe edip güzel alışkanlıklar geliştirmek için ramazan ayını bir vesile olarak değerlendirmekte ve bundan sonraki hayatını yeni bir düzene sokmaktadır.
Allah’a gereği gibi ibadet edebilmemiz, içimizi onun sevgisiyle doldurabilmek ve bütün kötülüklerden temizlenip arınmakla mümkündür. Güzel davranışlarımız, yaptığımız iyilikler Allah’a yaklaşabilmemiz, gönlümüzü açabilmemiz için güç kaynağı olur. Kötü davranışlar ise, kalbin, gönlün kapılarını bu sevgiye karşı daraltır. İşte mübarek ramazan böyle bir “ben” yani nefs eğitimi dönemidir. Allah’a gönlümüzü açma ve O’na yönelme çabalarımızı devam ettirmeli, bu yolda gerekeni yapmalıyız. Bu çaba bizi eğitir, gönül kapılarımızın her gün biraz daha Allah sevgisine açıldığını görürüz.
Ramazan kendimizi dinlemenin vaktidir. İçimizden gelen sese kulak verelim, vicdanımıza, bedenimize, ruhumuza hakkını verelim.
Süleymaniye Camii
Süleymaniye Camii, İstanbul’un Süleymaniye semtinde I. Süleyman (Kanuni) adına 1551-1557 yılları arasında İstanbul’da Mimar Sinan tarafından inşa edildi. Mimar Sinan’ın ‘kalfalık devri eseri’ olarak nitelendirilen cami, medreseler, kütüphane, hastane, sıbyan mektebi, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmiştir.
Süleymaniye Camii klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biridir. Yapımından günümüze dek İstanbul’da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır.
İki minaresi 76 metre ve üçer şerefeli
Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 metre yüksekliğinde ve 27.5 metre çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya’da da görüldüğü gibi, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 metre yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 metre yüksekliğindedir. Bu muhteşem cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.
Kimler oruç tutmayabilir?
Yolculuk yapan kimseler oruç tutmayabilir. Ancak eğer gerçekten bir sıkıntı yoksa ve zarar da görmeyecekse oruç tutması daha faziletlidir. Dinî anlamda yolcu, en az 90 kilometre mesafedeki bir yere gitmek üzere bulunduğu şehirden ayrılan ve gideceği yerde 15 günden az bir süre kalacak olan kimsedir.
Oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından endişe eden, ya da oruç tutmakta zorlanacak olan kimseler oruç tutmayabilir veya başlamış bulundukları orucu bozabilirler. Daha sonra oruçlarını kaza ederler.
Gebe veya çocuk emziren kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmayabilirler.
Dinimiz oruç tutma ya güç yetiremeyen yaşlı kimselerin oruç tutmasını istememiş, bunun yerine, tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini öngörmüştür. İyileşme ümidi bulunmayan hastalar da fidye verir. Ancak ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayıp , daha sonra kaza edebilecek durumda olanlar fidye vermezler. Bu durumdaki kişiler tutamadıkları oruçları kaza ederler. Ağır bir işte çalışmak durumunda kalan kimse bu durumda oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar erişeceğinden endişe ediyorsa oruç tutmayabilir. Bunlar imkan bulurlarsa kaza ederler, değilse oruç yerine fidyesini verirler.
Hazreti Peygamber’den bir dua
“Allah’ım! dünyada ve ahirette senden esenlik isterim; Allah’ım, dinim, dünyam, ailem ve malım konusunda senden af ve esenlik isterim. Allah’ım, ayıplarımı ört. Korkularımdan beni emin eyle”
Bir hadis
Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiğine göre, Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile cuma, bir sonraki cumaya kadar ve ramazan diğer ramazana kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesiledir. “ (Müslim, Taharet, 16
İlk sahur ve ilk teravih bu gece
Sahur, oruç tutmak üzere fecrin doğuşundan önce yenen yemeğe verilen isimdir. Peygamber Efendimiz gündüz oruç tutabilmek için sahur yemeğini tavsiye etmiş, “Bizim orucumuzla Ehl-i kitabın orucunu ayıran (şey), sahur yemeğidir” buyurarak sahur yapmanın oruç ibadetinde müslümanların ayırt edici bir vasfı olduğunu bildirmiştir. “Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.’’ buyurarak müslümanlardan bir yudum su ile olsa da mutlaka sahur yapmalarını istemiştir. Ayrıca sahur yapanlara Allah Teala’nın merhamet, meleklerin de hayır dua edeceği müjdesini vermiştir.
Bu gece aynı zamanda ilk teravih namazı da kılınacak. Hz. Peygamber kendisi teravih namaz kılmış ve müminlerin de teravih namazı kılmalarını teşvik etmiştir. “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak teravih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır” buyurmuştur (Buhârî, Salâtü’t-Teravih, 1).
Oruca nasıl niyet edilir?
Niyet bütün ibadetlerde temel şarttır. Niyet edilmeden yapılan hiçbir ibadet geçerli değildir. Orucu perhizden ayran şey de niyettir. Niyetin dil ile ifade edilmesi zorunlu değildir. Fakat dil ile niyet etmek tercih edilmiştir. Ramazan orucu tutacak olan bir kimse, “Allah için oruç tutmaya niyet ettim” demekle veya içinden geçirmekle niyet etmiş olur. Ramazan orucu için niyet etme vakti, güneşin batması ile ertesi gün tepe noktasına gelmesi öncesine kadarki süredir. Ancak imsaktan sonra yapılacak niyetin geçerli olması için bu vakitten itibaren bir şey yenilip içilmemiş, oruca aykırı bir iş yapılmamış olması gerekir.