08.03.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
MİNE ÖZDEMİR / OZAN KADÜKER
Tüm dünyada 8 Mart, Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanıyor. Mühendislikten sağlığa, siyasetten iş dünyasına kadar kadınlar artık hayatın her alanındalar. Türkiye’de iş alanında kadınların en başarılı olduğu alan ise eğitim. Bunu üniversitelerde de görüyoruz. 177 üniversitenin 18’inde kadınlar rektörlük koltuğunda oturuyor. Bu alanda başarıları her geçen gün artırıyor.
Türkiye’de 112 devlet, 65 vakıf olmak üzere 177 üniversite var. Bu üniversitelerin 18’inin rektörlük koltuğunda kadın akademisyenler oturuyor. 4 devlet üniversitenin rektörü kadın. Düzce Üniversitesi’nde Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nde Prof. Dr. Filiz Kılıç, İzmir Demokrasi Üniversitesi’nde Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper rektör olarak görev yaparken, Ege Üniversitesi’nde Prof. Dr. Beril Dedeoğlu rektör vekili olarak yer alıyor. Vakıflarda da 14 üniversitenin rektörü kadın. 6 vakıf meslek yüksekokul arasında ise Faruk Saraç Tasarım Meslek Yüksekokulu’nda Ganimet Seç, Kapadokya Meslek Yüksekokulu’nda da Funda Aktan müdür olarak görev yapıyor.
Unvan arttıkça sayı azalıyor
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 2016 istatistiklerine göre üniversitelerdeki öğretim elemanlarının cinsiyet dağılımına bakıldığında 146 bin 124 öğretim üyesinden 58 bin 3’ünün yani yüzde 39,6’sının kadın olduğu görülüyor. Akademik derecesine göre bakıldığında ise 47 bin 373 araştırma görevlisinden 23 bin 616’sını, 3 bin 865 uzmandan 1897’sini, 10 bin 295 okutmandan 6 bin 341’ini kadınlar oluşturuyor. Ancak akademik derece yükseldikçe kadın akademisyenlerin sayısı azalıyor. Öyle ki 35 bin 301 yardımcı doçentten 14 bin 214’ünü kadınlar oluştururken, bu sayı doçentliğe geçişte ciddi oranda düşüyor. 15 bin 23 doçentten 5 bin 285’ini yani 35,2’sini kadın akademisyenler oluşturuyor. Profesörlüğe gelindiğinde ise kadınlar ve erkek akademisyenler arasındaki makas oldukça açılıyor. 22 bin 416 profesörden 15 bin 790’ını erkekler oluştururken, kadınların sayısı 6 bin 626’da yani yüzde 29,5’te kalıyor.
Akademik unvan arttıkça kadınların oranının neden düştüğünü, rektörlük koltuğunda oturanlara sorduk. İşte cevaplar:
SORULAR
1- Kadın akademisyen olmanın artıları eksileri neler?
2- Kadın rektör olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
3- Türkiye’deki üniversitelerde kadın araştırma görevlisi sayısı erkeklere oranla fazla olurken, profesörlüğe yükselene kadar bu sayı ciddi oranda azalıyor. Sizce bunun nedeni nedir?
4- Akademisyen olmayı hedefleyen kadınlara önerileriniz neler?
‘Büyük fedakârlık gerektiriyor’
1- İşimizdeki önceliğimizin araştırma olması nedeniyle hayatımızda bazı dengeleri kurmakta zorluk çekebiliyoruz. Akademik olarak ilerledikçe bilimsel camiada ve bulunduğumuz sağlık alanında hizmet sunumunda da beklentiler yükselmekte. Aynı zamanda ailenin beklentisi de giderek artıyor. Bu durum kadın akademisyenlerin hanelerine maalesef eksi olarak yazılabiliyor.
2- Kadın rektör, yönetici veya akademisyenler çalışma ortamlarında daha kolay iletişim kurabiliyorlar. Daha yapıcı, esnek ve kişileri kazanmaya yönelik yaklaşımlar sergileyebiliyorlar. Daha kavrayıcı, kucaklayıcı, farklı yönlerden bakabilme gibi özellikler kadın yöneticilerde daha ağırlıklı.
3- Kadınlar akademisyenliğin ileri aşamalarına kadar yükselebiliyorlar. Aralarda sayıların azalmasının başlıca nedeni ise kadınlardan beklenen ailevi öncelikleri ve çocuk yetiştirmek gibi büyük sorumluluklarının olması. Bu durum kadın akademisyenlerin bu yüce görevleri dolayısıyla akademik hayatlarına ara verebilmelerine veya akademik alanda ilerlemelerinin geç olmasına neden olabilmekte. Fakat buna rağmen Türkiye’deki kadın profesör ve akademisyen sayısının Avrupa ortalamasının üstünde olduğunu görmekteyiz. Bu büyük bir başarıdır, kadın akademisyenlerin büyük bir çaba, azim ve fedakârlıkla çalışmalarına devam ettiklerinin birer göstergesidir.
4- Çalışmaktan, günceli takip etmekten, çalışma ortamının gerekliliklerini büyük bir inançla yerine getirmekten asla vazgeçmesinler. İlk düş kırıklıklarında, istediklerini elde edemediklerinde pes etmesinler. Çünkü akademisyenlikte bu noktaya hiç kimse kolay gelmedi, herkes benzer yollardan geçti. Özellikle yeni akademisyenlerin bizlerden daha iyi olmaları ve çıtayı daha yüksek tutmaları gerekmekte. Günümüzün teknolojik imkânlarından en üst düzeyde yararlanmalarını, tek bir alanda değil diğer alanlara da karşı ilgili olmalarını öneririm. Sorumluluklar hiç kimsenin gözünü korkutmasın. Hayatlarındaki önceliğe göre plan yaparak ilerlemeye çalışırlarsa arzuladıkları hedefe daha kolay ulaşabilirler.
‘İş ve aile dengesi çok iyi kurulmalı’
1- Hayatımda bir kadın olarak hiçbir zorlukla karşı karşıya gelmedim. Hakkaniyete riayet eden hocalarım oldu. Aynı anda başladığımız erkek arkadaşlarımdan farklı muameleye tabi tutulmadım. Benim sıkıntı yaşamayışım, başka kadın akademisyenlerin sorun yaşamadığı anlamına gelmiyor. Çok ciddi sıkıntı yaşayanlar da var. Birçok hanım arkadaşımın araştırma görevlisi olarak işe başladığını ancak sonrasında özel hayatla ilgili sıkıntılarla başa çıkamayıp meslekte ilerleyemediklerini ve ayrılmak durumunda kaldıklarını gördüm. Tüm bu sıkıntılar, çoğu zaman iş ve aile hayatındaki dengenin oturtulamamasından kaynaklanıyor.
2- İdarecilik, belli kurallar bütünü içinde, fonksiyona uygun olarak işlerin yürütülmesi anlamı taşıyor. Eğitim alanında yöneticilikte, eğitim öğretim, Ar-Ge, topluma hizmet gibi fonksiyonları dikkate almak durumundasınız. Fiziki mekânların oluşturulması, eğitim öğretim materyallerinin temini, laboratuvar, stüdyo gibi altyapının oluşturulması kadın-erkek rektöre göre değişen ölçütler değil. Bu mevkide bir kadın olsun düşüncesiyle yapılacak seçime karşıyım. Bu görevi layıkıyla yapabilecek kadınlara bu noktada görev verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Akademik alanda liyakatin olması gerektiğini savunanlardanım.
3- Türkiye’de kadın profesör sayısı az sayılmaz. Ancak akademik kadro içinde yönetici olanların sayısı çok az. Şu anda YÖK Başkanlığı’nın buna önem verdiğini görüyoruz. Kadın dekan adayların tercih edilmesi konusunda bir pozitif yaklaşım var. Devlet üniversitelerinin kadın rektörler için destek vermelerinin yerinde olacağını düşünüyorum.
4- Öğretim üyeliğini sadece bir iş olarak değil, bir hayat biçimi olarak görmek lazım. Aksi taktirde çok çabuk pes edilir. Kadınlar bu mesleği ideal olarak benimsiyorsa, zaten pes etmez. Özel hayatı dengelemek artık biraz da kendi elimizde. İş hayatında getirilen yeni düzenlemeler, kadınlar için bir takım imkânlar sunuyor. Çalışma hayatında baskıya kadın erkek herkes maruz kalabiliyor. Burada yılmamak önemli. Kadınlar bana göre daha güçlü, karar verdiği zaman kararın arkasında durabilen bir yapıya sahip. Akademisyen olmak isteyen kadınlarımıza her şeyden önce çok çalışmalarını öneririm.
Üniversitelerdeki kadın rektörler
- Ege Üniversitesi: Prof. Dr. Beril Dedeoğlu (Vekil)
- Düzce Ü.: Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar
- Nevşehir Hacı Bektaş Veli Ü.: Prof. Dr. Filiz Kılıç
- İzmir Demokrasi Ü.: Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper
- Avrasya Üniversitesi: Prof. Dr. Aşkın Asan
- İ. Ayvansaray Ü.: Prof. Dr. Sermin Örnektekin
- Bezmiâlem Vakıf Ü.: Prof. Dr. Rümeyza Kazancıoğlu
- Işık Üniversitesi: Prof. Dr. Şirin Tekinay
- İstanbul Aydın Ü.: Prof. Dr. Yadigar İzmirli
- İstanbul Bilim Ü.: Prof. Dr. Çavlan Çiftçi
- İstanbul Gedik Ü.: Prof. Dr. Berrak Kurtuluş
- İzmir Ekonomi Ü.: Prof. Dr. Can Şımga Muğan
- Nişantaşı Üniversitesi: Prof. Dr. Esra Hatipoğlu
- Okan Üniversitesi: Prof. Dr. Şule Kut
- Özyeğin Üniversitesi: Prof. Dr. Esra Gençtürk
- Sabancı Ü.: Prof. Dr. Ayşe G. Kadıoğlu (Vekil)
- Yeditepe Ü.: Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl
- Yüksek İhtisas Ü.: Prof. Dr. Rabet Gözil