07.05.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
ESRA ALUS - İSTANBUL
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği “hak ihlali” kararının ardından aralarında emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Orgeneral İbrahim Fırtına, emekli Oramiral Özden Örnek, MHP Milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan ve emekli Albay Dursun Çiçek’in de bulunduğu 236 sanıklı Balyoz davasına bakan Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, beraat kararının gerekçesini açıkladı.
Gerekçeli kararın sayfa sayısının fazla olması nedeniyle 7 parça halinde UYAP’a yüklendiği, yüklemenin 2 gün sürdüğü belirtildi. Mahkeme beraat kararının 816 sayfa olarak açıkladığı gerekçesinin 45 sayfasında delilerin tartışması ve sonuç bölümde kanaatlerine yer verdi. Gerekçede şu görüşlere yer verildi:
‘Darbe önyargısı’ var
“Hiçbir gerekçe ve neden ordunun halkın seçimle getirdiği hükümetlere karşı darbe girişiminde bulunmasını haklı ve meşru gösteremez. Hükümetlerin Anayasal düzene aykırı hareket ettiklerinin belirlenmesi halinde Anayasa’da bu duruma karşı gidilecek hukuki yollar belirtilmiş olup hukukun dışına çıkılması mümkün değildir. Siyasi tarihimizde darbelere sık sayılabilecek sayıda rastlandığından toplumumuzda bu konuda bir önyargı oluşmuştur.”
‘Miras gibi devredilmez’
“Darbe yapılaşmasının yasadışı bir yapılaşma olması nedeniyle darbe planları gizliliğin sağlanması amacıyla ilk aşamada çok az kişiden oluşan çekirdek kadro tarafından bilinip planlanır. Ayrıca yasadışı olan darbe oluşumlarında ‘gizlilik kuralı’ gereği darbe planlarının başkalarına miras gibi devredilmesi söz konusu olamaz. Gerçekten de sanıkların böyle bir suç yapılanmasına girmiş olmaları halinde, darbe yapılanmasının en başında olduğu iddia edilen Çetin Doğan’ın emekli olması, bazı sanıkların görev yerlerinin değişmesi üzerine bu kişilerin planlarının gerçekleşmeyeceğini anlayınca mantıken ilk yapacakları şeyin gerçekleştiremedikleri darbe planlarına ilişkin suç delillerini ortadan yok etmeleri olması gerekirdi. Darbe planlarının kendilerinden sonraki kişiler tarafından sonradan icra edilebileceği düşüncesiyle bunların saklanması ve güncellenmesi, hatta bu saklama ve güncellenmenin yaklaşık 6-7 yıl gibi çok uzun sayılan zaman dilimi içinde devam etmesi hayatın olağan akışına uygun bulunmamıştır. Güncelleme yapıldığı iddia edilmesine karşın listelerde yer alan kişilerden emekli olanların, görevden ayrılanların neden listelerden çıkarılmadığının, rütbe değişikliklerinin neden güncellenmediğinin mantıklı bir açıklaması bulunamamıştır.”
‘Hükümet sadece 4 aylıktı’
“Ancak, illegal faaliyet gösterdiği iddia edilen sanıkların, gizli olarak bir araya gelip görüşme imkânları varken kendileri dışında pek çok kişinin katıldığı bir seminer düzenlemeleri, düzenlenen bu seminerde darbe planlarından söz etmeleri, üstelikte ‘gizlilik ve güvenlik kuralına’ tamamen aykırı olarak seminer konuşmalarını aleyhlerine delil oluşturacak şekilde kayda alıp saklamaları hayatın olağan akışına uygun bulunmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst kademelerinde görev yapan, birçok konuda donanımlı olan kişilerin böyle bir illegal yapı oluşturmaları halinde bunu illegal yapıya katılmayan birçok kişinin bulunduğu bir ortamda dile getirmeyecekleri aşikârdır. Aleyhine darbe girişiminde bulunulduğu iddia edilen hükümet 2002 yılı Kasım ayında yapılan seçimle ilk kez iktidara gelmiştir. Seminerin yapıldığı tarih itibariyle hükümet henüz 4 aydır görevde olup, 4 ay gibi kısa bir sürede hükümetin icraatlarını göstermesi ve bu icraatlardan rahatsız olunarak darbe planı hazırlanması da mantıklı bulunmamıştır.”
SANIKLAR KARARA NE DEDİ?
Hep dik durduk
- Emekli Orgeneral Çetin Doğan: Çok çok dikkatli bir şekilde incelemişler. İki savcı kararı temyize götüreceklerini söylediler. Bu gerekçeyi okuduktan sonra da temyiz edilecek bir şey olmadığını görecekler. Bizim inancımız devam ediyor. Her zaman haklı olanların güçlü olduklarını bildiğimiz için hiçbir zaman yapmadığımız şeyi bildiğimiz için boynumuz hiç bükük olmadı. Hep dik durduk.
- Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri: Ben sevindim. Bunun üzerine daha ne yapılabilir? Başsavcı ‘Temyize gideceğim’ diyordu. Yani ne iddia ederek gidecek, delillerin sahte olmadığını mı iddia edecek? ‘Deliller sahte ama yine de biz bunları suçlamak istiyoruz’ mu diyecek? Neyi gerekçe gösterecek bilmiyorum. Onu bekliyoruz. Ama bizim sahte delillerle yargılandığımız ortaya çıktı.
- Emekli Albay Hakan Büyük: Benim İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yaptığım ilk savunmada da söylemiştim, en aptal istihbaratçı bile o flash diskki nereye koyacağını bilir, dışarı evrak çıkarmayacağını bilir. Zaten oraya kondu, konduğu yerden de kendileri bulduklarını iddia ettiler. Dolayısıyla normal IQ’su çalışan bir insan böyle bir şeyi gerçek olsa evinde bulundurması mümkün değil. Çok daha iyi bir şekilde saklar.
- Dani Rodrik (Çetin Doğan’ın damadı): Mahkeme heyeti, muhakeme kabiliyetini yitirmemiş herkesin 5 senedir görebildiği gerçekleri yazmış. Başta cemaat medyasından olmak üzere birçok yazarın insan içine çıkacak yüzü kalmamış olması lazım. n DAMLA GÜLER İstanbul
Deliller inandırıcı bulunmadı
Gerekçeli kararda mahkûmiyete esas alınan dijital delillerin üç ayrı yerden elde edildiğinin altı çizildi. Bilirkişi raporlarınca sahte olduğu tespit edilen bu dijital delillerin inandırıcı olmadığı ise şu tespitlerle ifade edildi:
NEREDEN GELDİĞİ BELLİ DEĞİL
1) Mehmet Baransu’nun teslim ettiği belgeler: “Gazeteci Mehmet Baransu Cumhuriyet Savcılığı’na teslim ettiği belge ve dijital delilleri kimden aldığını belirtmemiş, bunların bu kişiye kimin tarafından verildiği belirlenememiştir.
Bu dijitalleri gazeteciye veren kişinin bunları ne şekilde, nereden temin ettiği, bu verilerin sanıklarla bağlantısı olup olmadığı, sanıklarca düzenlenip düzenlenmediği belirlenememiştir. Bu verilerden 11 ve 17 No’lu CD’ler üzerinde sahtecilik yapıldığının kesin olarak belirlenmesi karşısında bu kişice teslim edilen diğer dijital delillerin güvenilirliği yönünde ciddi kuşku oluşmuştur. (...)
Bilirkişi Salih Cengiz tarafından düzenlenen rapor ve ek rapordan 11 ve 17 No’lu CD’ler üzerindeki ‘Or. K. Na’ ve ‘K. Özel’ şeklindeki yazıların sanık Süha Tanyeri’nin eli ürünüymüş izlenimi uyandırmak için Süha Tanyeri’nin not defterinden yazı makinesi ile kopyalanarak yazdırıldığı anlaşılmıştır. Dosyada mevcut tutanaklardan bu CD’ler üzerinde bulunan ve yazı makinesiyle yazdırılmadığı bilirkişi raporuyla belirlenen ‘11 ve 17’ rakamlarının ve parafların CD’leri teslim alan polis memurlarınca yazıldığı anlaşılmıştır. 11 ve 17 No’lu CD’ler ve bu CD’ler üzerindeki el yazılarının kopyalandığı Süha Tanyeri’ye ait defterin gazeteci Mehmet Baransu tarafından teslim edilen belge ve evraklar arasında olması dikkat çekici bulunmuştur.”
BÖLMELER GİZLİ DEĞİL
2) Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen belgeler: “Gerekçeli kararda dijital delillerin özel bölmede bulunduğu belirtilmiş ise de, özel bölme olduğu belirtilen bu bölmede suç unsuru taşımayan ve özel muhafazayı gerektirmeyen dergi, kitap vs. gibi birçok eşyanın da bulunduğu anlaşılmıştır. Tanıklar Adil Yörük ve Behçet Altıntaş’ın beyanlarından bu bölmenin gizli bir bölme olmadığı, binanın mimari özelliği olarak kablolama amaçlı bu şekilde dizayn edildiği, binanın inşasının bu şekilde gerçekleştiği, sonradan yapılmadığı, Donanma Komutanlığı binasının tamamına yakınının zemininin bu şekilde olduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak bu bölmenin ‘gizli ve özel olarak oluşturulmuş’ bir bölme olmadığı sonucuna varılmıştır. Mahkûmiyet hükmüne konu gerekçeli kararda belgelerin bulunduğu kısmın herkesin girip çıkabildiği bir yer olmadığı belirtilmiş ise de, tanık Ali Yörük’ün beyanından 2010 yılının Ağustos ayında harekât merkezinin tamamen tadilata alındığı, kablolama ihtiyaçları nedeniyle şubenin zemininin tamamen kaldırıldığı, bundan yaklaşık 4 ay kadar sonra 6.12.2010 tarihinde Gölcük Donanma Komutanlığı’nda arama yapılarak hükme esas alınan delillerin elde edildiği anlaşılmış, tamirat sırasında dijital delillerin başkaları tarafından rahatlıkla kasıtlı olarak buraya konulmuş olabileceği düşünülmüştür. Kaldı ki mahkumiyet hükmüne esas alınan karar ve Yargıtay ilamında da belirtildiği gibi Kemalettin Yakar’ın (İstihbarata Karşı Koyma Kısım Amiri) sorumluluğunda olan belge ve dokümanların uzun süre poşetler içinde koridorlarda dolaştığı anlaşılmış, bu esnada dijital delillerin bu belgelerin arasına rahatlıkla konulmuş olabileceği düşünülmüştür.”
NİYE EVİNDE SAKLASIN?
3) Albay Hakan Büyük’ün evinde bulunan USB: “Arama ve el koyma tutanağında bu USB’nin komidinin üzerindeki çanta içinde ele geçirildiği belirtilmiş ise de, mahkememizce yapılan aramaya ilişkin kamera kayıtları incelendiğinde USB’nin komidinin üzerindeki çanta içinde değil, komidinin boş çekmecesi içinde ele geçirildiği anlaşılmıştır.
Sanık Hakan Büyük savunmasında ele geçirilen bu USB’nin kendisine ait olmadığını, başkaları tarafından buraya konulmuş olduğunu beyan etmiş, USB ele geçirildikten sonra üzerinde parmak izi incelemesi yaptırılmamıştır. Her ne kadar suça konu USB Hakan Büyük’ün evinde ele geçirilmiş ise de, ‘istihbarat sınıfından yetişmiş olup manipülasyonlara karşı oldukça tecrübeli olan’ sanığın, evinde arama yapılan tarihten yaklaşık l yıl önce başlatılan soruşturmada birçok kişinin evinde arama yapıldığını, tutuklandığını bildiği halde suç delili olan USB’yi evinde, üstelikte çok kolay görülüp bulunacak şekilde ‘boş’ bir çekmecenin içinde muhafaza etmesi hayatın olağan akışına uygun bulunmamıştır.
USB’deki belgelerin içeriğinin sahte oluşturulduğu kesin olarak belirlenen 11 ve 17 No’lu CD’ler ile benzerlik göstermesi, USB ile ilgili olarak yargılamanın yenilenmesi aşamasında düzenlenen üçlü bilirkişi raporunda belirtilen çelişkili durumlar, içeriğinin sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşması,USB içeriğindeki belgelerin sanığa ait bilgisayarlarda ve TSK’ya ait bilgisayarlarda elde edilememiş olması, içindeki belgelerin sanıklar tarafından oluşturulduğunun kabulü için yeterli bulunmamıştır.”
‘Sadece çekirdek kadro bilir’
“Gerek ülkemizde, gerekse diğer ülkelerde yapılan darbeler incelendiğinde, yasadışı olması nedeniyle gizliliğin sağlanması amacıyla darbe planlarının ilk aşamalarda asla geniş çaplı yapılmadığı, çok az sayıda kişiden oluşan çekirdek kadro tarafından planlandığı ve bilindiği, darbenin yapılmasından çok kısa süre önce diğer kişilere gizli yollarla duyurulduğu görülmektedir. Böyle bir şeyin çok sayıda kişi tarafından planlanması, planlamanın çok uzun zamana yayılması, seminerlerde tartışılması hayatın olağan akışına uygun değildir.”