12.07.2023 - 14:02 | Son Güncellenme:
Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr - Denizli'nin Acıpayam ilçesinde 1924 yılında dünyaya gelen Hüseyin Yılmaz henüz 12 yaşındaydı. Okuma yazma bilmiyordu çünkü babası onun ilkokula gitmesine izin vermemişti. Yaşadıkları maddi sorunlar yetmiyormuş gibi bir de annesini küçük yaşta kaybeden küçük Hüseyin, 11 yaşına geldiğinde bir sarsıcı ölümle daha sarsıldı. Bu kez hayatını kaybeden babasıydı. Henüz 11 yaşında hem öksüz hem de yetim kalmıştı. Babasının ölümünden sonra ablası ve eniştesinin yanına yerleşen Hüseyin, Denizli'nin bir köyünde çobanlık yapmaya başladı. Kaderini değiştirecek olay da çobanlık yaptığı esnada yaşandı.
Koyunlarını otlatmak için yola koyulan Hüseyin, öğrencileriyle birlikte piknik yapan birkaç öğretmenle karşılaştı. Yaşıtları okulda öğrenciyken o ise çobanlık yapıyordu. Hüseyin'le sohbet etmeye başlayan öğretmenler, minik çocuktaki cevheri fark eder etmez kendi aralarında bir karar aldılar. Hüseyin'e Acıpayam Gölcük Yatılı Bölge Ortaokulu'na gitmesini teklif eden öğretmenler, genç çocuğun bakışlarından ve kendilerine verdiği zeka dolu cevaplardan etkilenmişlerdi. Daha önce babası yüzünden okula gidemeyen Hüseyin, hiç beklemediği anda gelen bu teklifle yeni bir umudu olduğuna inanmış ve heyecanlanmıştı. Öğretmenlerle yaptığı sohbeti koşa koşa halasına anlatan Hüseyin, cebine sıkıştırılan parayla ilçeye giden bir kamyona gitmek için yola koyulduğunda hayatı için ne denli önemli bir karar verdiğinin farkında değildi.
Hüseyin Yılmaz'ın hayatıyla ilgili aslında köyden ilçeye giderken bindiği kamyonun, ilçenin varlıkları insanlarından Ali Rıza Kaşıkçı'ya ait olduğu ve Kaşıkçı'nın çocuğu olmadığı için Hüseyin'e onu evlat edinmek istediğini söylediği biliniyor. İddialara göre Hüseyin Yılmaz bunu kabul etmiyor ve okumak istediğini söylüyor. Kaşıkçı da verdiği cevaptan çok etkilendiği için ömrü boyunca onun tüm eğitim masraflarını üstleniyor.
SABAHA KADAR KİTAP OKUDU VE HATAYI FARK ETTİ
İlk ve orta öğrenimini başarıyla tamamlayan Hüseyin, başarılı bir öğrenci olarak liseye başladığında içindeki cevher de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Matematik derslerine özel bir ilgi duyan Hüseyin, lise hayatı boyunca birçok kez yarışmaya katıldı ve neredeyse hepsinde birinci olmayı başardı. Bu yarışmalardan birinde kendisine hediye olarak verilen kalın bir kitabı yalnızca bir gecede bitiren Hüseyin, sabah okula gittiğinde öğretmenine kitapla ilgili önemli bir detay aktardı. İşte bu detay aslında Hüseyin'in ilerideki başarılı hayat yolculuğuna dair ilk büyük sinyaldi.
Tüm gece boyunca okuduğu kitapta önemli bir eksiklik olduğunu düşünen Hüseyin, öğretmenine kafasındaki soru işaretini anlattı ve ondan mantıklı bir cevap duymak istedi. Ancak öğretmeni şaşkındı. Öğrencisi Hüseyin'in, kitaptaki eksikliği fark edecek kadar zeki olduğunu bir kez daha anlayan öğretmeni, karşısındaki bu parlak ve zeki çocuk için ne yapacağını düşündü ve sonunda kararını verdi. İstanbul Teknik Üniversitesi'ndeki (İTÜ) hocası olan fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu'na Hüseyin hakkında bir mektup yazan öğretmen, ünlü profesörden umduğu ama beklemediği bir cevapla daha da heyecanlandı. Profesör Kürkçüoğlu, küçük Hüseyin'le tanışma isteğini öğretmene iletmişti ama o dönem Hüseyin'in İTÜ'ye bir ziyarette bulunması maddi açıdan pek de mümkün değildi. Ancak liseden mezun olduktan sonra profesörün yanına gidebildi.
EINSTEIN'IN TEORİSİNDEKİ BOŞLUĞU FARK ETTİ
Üniversite dönemi boyunca İTÜ'de birçok kıymetli çalışmaya imza atan Hüseyin Yılmaz, daha önce üzerinde durulmamış şeylerin peşine düşmeye başladı. Yaptığı bir araştırma sırasında Einstein'ın kütleçekim teorisi hakkında okumalar yapan Yılmaz, ünlü Alman teorik fizikçinin teorisinde bir boşluk olduğunu düşündü ve kafasındaki soru işaretlerini hocalarına anlattı. Kafasındaki soru işaretine verilecek en sağlam yanıt kendisine çok uzaklardan, ABD'den ulaşabilirdi. İşte tam da bu noktada İTÜ'deki hocaları devreye girdi.
Öğrencileri Hüseyin Yılmaz'ın kafasındaki soruya en iyi cevabı Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) profesör Philip M. Morse'un vereceğini düşünen öğretmenleri, Yılmaz adına bir mektup yazdı. Profesör Morse'un Hüseyin' verdiği yanıt ise oldukça hızlı oldu. Profesör Morse, Hüseyin'e şu cevabı verdi:
"Hüseyin'in ulaştığı sonuca 5 yıl önce başka bir araştırma grubu da ulaşmıştı. Ancak Hüseyin'in bunu tek başına gerçekleştirmesi gerçekten inanılmaz. Hüseyin, MIT'ye gelsin. Onun tüm masraflarını karşılayacağız."
TEZİNİ SADECE 3 AY İÇİNDE BİTİRDİ
ABD'den aldığı davet adeta hayatının şansıydı. ABD'ye giden Hüseyin Yılmaz, 1952 yılında İTÜ'den yüksek mühendis olarak mezun oldu ve ABD'ye giden bir gemiye bindi. MIT'ye ulaştığında profesör Morse'la buluşan Hüseyin Yılmaz heyecanlıydı ancak önemli bir problem vardı. Hüseyin'in İngilizcesi çok da yeterli değildi. Buna rağmen profesör Morse'a tarihe geçecek şu sözleri söyledi: "Write on the blackboard! (Kara tahtaya yaz)"
Profesörün kara tahtaya yazdığı konu ise Yılmaz'ın tez konusuna dönüştü. Normalde tez yazım süreci aslında uzun aylar ve yıllar sürebilirken Yılmaz, çalışkanlığı ve zekası sayesinde yıllar içinde yapılacak bu işi yalnızca 3 ay içinde tamamlamayı başardı. Ancak doktor unvanı için iki yıl boyunca beklemesi gerekiyordu. Bu süre zarfında beklemeye karar veren Hüseyin Yılmaz, iki yıl sonunda MIT'den 'doktor' unvanını aldı. Üstelik bu aradaki iki yılı da verimli geçirdi ve en başta İngilizce sorununu da ortadan kaldırdı. Yine bu dönemde birçok çalışmada yer alan Yılmaz, en sonunda profesör Morse'un araştırma asistanı olmayı da başardı.
'SIRI'NIN EN İLKEL VERSİYONUNU BULDU
Başarıya giden yoldaki merdivenleri birer ikişer değil adeta beşer beşer çıkan Dr. Hüseyin Yılmaz, unvanını almadan önce beklediği süre içerisinde New Jersey'deki Princeton Üniversitesi’nde bir zamanlar açığını bulduğu Einstein'la birlikte de çalıştı. Ardından Boston'a geri döndü ve hayatında yepyeni bir sayfa açıldı. Boston'da o yıllarda bilgisayar teknolojisini destekleyen bir şirkette çalışmaya başlayan Hüseyin Yılmaz, 1960'lı yılların başında sesle kumanda edilebilen bir bilgisayarı bulan kişi olarak tarihe adını yazdırdı. Bu buluş, günümüzde de sıklıkla kullanılan 'Siri' uygulamasının en ilkel versiyonu olarak kabul edildiği için Yılmaz'ın adı günümüzde de yaşamaya devam ediyor.
Dr. Yılmaz, o yıllarda eş zamanlı olarak NASA'daki astronotların hayatını kolaylaştırmak adına uzay gemilerindeki sesli komut teknolojisini kullanabilmek için konuşmaları kodlayan elektronik bir cihaz geliştiren ilk kişiydi. Yaşamı boyunca fizikle uğraşırken bir yandan da insanların yaşamını kolaylaştıracak teknolojilerin gelişimine katkıda bulundu. Yılmaz'ın astronotlar için bulduğu sesli komut teknolojisinin aynı zamanda duyma engelli çocuk ve yetişkinler için de kullanıldığı biliniyor.
FIRTINA ETKİSİ YARATTI
Daha önce de Einstein'in fonksiyon teorisi üzerine uzunca düşünen Yılmaz, sonunda teoride gördüğü eksikleri not edip bir de üstüne kendi teorisini yazarak bir zamanlar birlikte çalışma fırsatı bulduğu bilim adamına yolladı. Ancak ne yazık ki bu mektup kendisine ulaşmadan Einstein hayatını kaybetti. Bütün bu talihsizliğe rağmen Yılmaz pes etmedi ve çalışmalarına devam etti. Yazdığı mektup ise dönemin popüler bilim dergilerinden birinde yayınladı. Adeta fırtına etkisi yaratan mektuba da yer verilen dergide Einstein'ın izafiyet kuramına karşı Yılmaz'ın 'kütle çekim kuramı'nın literatüre girdiğinden bahsediliyordu.
Acıpayam'dan ABD'ye uzanan bir başarı hikâyesiydi onunki. Hayatı boyunca "Asla yapamaz" diye düşünülen birçok şeyi şansı ama daha da önemlisi zekası, azmi ve çalışkanlığıyla teker teker başardı. Hiçbir zaman pes etmeden çalıştı ve bugü dahi hatırlanan birçok başarıya imza attı. Japonya'dan ABD'ye dünyanın birçok farklı bölgesinde söyleşiler yapan ve eğitimler veren Hüseyin Yılmaz, 27 Ocak 2013 yılında yaşamını yitirdi. Hayatını kaybettiğinde 89 yaşında olan Yılmaz'dan geriye ise bilim dünyasına ve insanlığa yaptığı katkılar, önemli bilimsel çalışmalar ve Einstein'a karşı ürettiği hipotez kaldı. Hüseyin Yılmaz, hiçbir şeyin imkânsız olmadığını bizlere hatırlatmasıyla hepimiz için ilham kaynağı olmaya devam ediyor.