30.07.2019 - 13:32 | Son Güncellenme:
Bildiriye imza atan akademisyenlerden biri olan Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Eray Güçlüer, CNN TÜRK'e konuştu.
Dr. Eray Güçlüer'in açıklamaları şöyle:
Terörü övenleri, terör yanlısı tavır takınanların ceza alması Türk Ceza Kanunu'nda, Terörle Mücadele Kanunu'nda suç sayılan eylemleri işleyenlerin ceza almasına Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali sayması, bir kere hukuki açıdan büyük bir problem. Ve bu karar maalesef ülkemizin, milletimizin kamu vicdanını yaralamıştır, zedelemiştir. Yani siz düşünün şu an sonucunda terörün haklı çıktığı bir kurgusal hukuk mantığı, aynı zamanda evrensel hukuk kurallarına da son derece aykırıdır, yanlıştır. Buna sessiz kalmamız da mümkün değildi. Yani bir şekilde artık buna kamuoyu adına en azından kendi akademisyen camiası içerisinde bir tepki göstermemiz gerekiyordu. Bu demokratik tepkiyi imzalamış olduğumuz bu bildiri ile kamuoyunun bilgisine sunduk. Aynı şekilde bu demokratik tepkiyi göstermiş olduk.
Tabii burada sadece bu mesele, Anayasa Mahkemesi'nin bir yanlış karar almasıyla da bağlı değil. Bunun aslında biraz daha büyük perspektiften baktığımızda yani tam da terörle mücadelede artık sona özellikle yurt içi terörle mücadelede sona gelindiği, sahada kahraman güvenlik birimlerimizin, korucularımızın, jandarmamızın, polisimizin ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu Mehmetçiklerimizin büyük fedakârlıklarla mücadele ettiği bir zamanda bu şekilde bir kararla, onların da moral motivasyonunu olumsuz etkilenmesine, etkilenebilme ihtimaline karşı onların yanında olduğumuzu, ülkemizin terörle mücadele mücadelede kararlılıkla mücadelesinde yanında olduğumuzu ifade etmek için de yine bu bildiriye imza attık.
'Fransa'da yayınlayın bakalım'
Tabii bir diğer yönüyle de bakınız bu tür boşluklar özellikle başta PKK, FETÖ gibi terör örgütleri olmak üzere, Türkiye'deki bazı terör odaklarının ve bu terör odaklarını destekleyen, savunan sinsi odaklara bir hukuki boşluk açmamalıdır. Dolayısıyla beklentimiz var. Bu da bu Anayasa Mahkemesi kararından vazgeçilmesi ve bundan sonra olası bu tür terör terörle mücadelede ya da terör odaklarına fayda sağlayacak hukuki boşlukların olmaması için devlet çapında gerekli tedbirlerin alınması yönünde de beklentilerimizi bir kere daha ifade ediyoruz.
Eğer o daha önceki bildiri okursanız yani güvenlik güçlerinin katliam yapan kimseler oldukları, teröristlerin son derece masum böyle şeyleri olduğu, yani normal insanlar gibi hakları olduğu, sanki bunların hiç bir suçunun, günahının olmadığı gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Terör suçtur ve Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre bir yargılama süreçleri vardır. Bu tepkimiz demokratik bir tepkidir ve hukuk içerisinde kalarak bu sorunun çözülmesini istiyoruz. Ancak hukukun farklı amaçlarla, amacı dışında terör odaklarına yardım yataklık edenlerin de hizmetine sunulmasına da rahatsızız.
Terörün suç olduğu yerde terörü övmek, güvenlik güçlerini katliam yapan insanlar gibi göstermek de suçtur. Bunu Türkiye'nin dışında hiçbir ülkede, örneğin bu tür bir bildiriyi gidin Fransa'da yayınlayabiliyorsanız yayınlayın bakalım. Fransız polisinin ya da Fransa'nın işte terörle mücadelesine katılanların gerildiği, katliam yapıyor gibi gösterildiği bir durum, bir bildiri yayınlayan bakalım. Ya da İngiltere'de Avrupa'da Amerika'da. Bu söz konusu değil, ayrılması lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kanunlarına göre bunların gerekli karşılıkları vardır ve bu gerekli karşılıkları olduğu halde bunun ifade özgürlüğü alınabilmesi söz konusu değildir.
Öğretim Üyesi Hakkı Öcal: AYM, kararıyla bildiriyi meşru hale getirdi
Bildiriye imza atan akademisyenlerden biri olan İbni Haldun Üniversitesi Öğretim Üyesi Hakkı Öcal ise CNN TÜRK'e şöyle konuştu:
AYM’nin bu kararı bence ilk bildiriyi meşrulaştırıyor olmasaydı, ben böyle bir bildiriyi imzalamazdım. Ama Anayasa Mahkemesi ilk bildiriye meşruluk kazandırıyor. O bildiri tam hendek meselesinin olduğu gündü. Yani Cizre’de, Silopi’de, Sur’da hendekler kazılıyordu. Günde 10'a 20'ye yakın askerimiz şehit oluyordu. O hadisenin sonunda biz 800'e yakın şehit verdik. Hendeklerin tamamı temizlendiği zaman.
Anayasa Mahkemesi'nin ifade özgürlüğünü kısıtlama için kabul ettiği tek gerekçe, yakın ve bariz bir tehdidin oluyor olması. Şimdi yakın tehdit ortada var. Yani birileri Türkiye'yi bölmeye. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yenmeye. Türkiye'den bazı toprakları alıp başka bir devlete millete katmaya çalışıyor muydu, çalışıyordu. Bununla mücadele eden askerlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mücadelesi meşru muydu, meşruydu. Ama bir grup bilim adamı arkadaşımız çıktılar, isim vererek yani Türk Silahlı Kuvvetleri demiyorlar bir kısım güvenlik kuvvetleri demiyorlar, açık ve seçik isim vererek Türkiye Cumhuriyeti diyorlar.
Başka bir paragrafta devlet diyorlar yani kasetleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni müzakereye çağırıyorlar. Müzakere etmek zorundasın bu hendekleri kazanlarla diyorlar. Çünkü sen şu anda katliamı yapıyorsun bu mücadeleyi sürdürerek diyorlar. İfade özgürlüğü elbette dokunulmazdır hiçbir şekilde ama teröriste yardım ve yataklık yapmamak lazım. Anayasa Mahkemesi kararı bunu sağladı.
Dr. Mehmet Sarı: AYM'nin kararını kabul etmiyorum
Bildiriyi ve Anayasa Mahkemesi'nin kararını CNN TÜRK'e değerlendiren Hukukçu Dr. Mehmet Sarı, "Anayasa Mahkemesi'nin bu özellikle sözde barış bildirisi adı altındaki bildiriyi, bu anlamdaki yapılan bu propaganda sürecini masumlaştırma, buna ilişkin işlenen bu suçu hak ihlali olarak değerlendirmesini kabul etmiyorum" dedi.
Dr. Mehmet Sarı'nın açıklamaları şöyle:
Anayasa Mahkemesi’nin PKK, şiddet, terör ve bu anlamdaki propagandalara ilişkin verdiği kararların, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu yönde vermiş olduğu kararlara açıkça aykırı bir karar verdiğini net bir şekilde ifade edebilirim. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kılıç Yılmaz, Türkiye kararında da benzer noktadaki terör propagandası yapmayı, bu anlamdaki ifadeleri, ifade hürriyeti ve düşünceyi açıklama özgürlüğü bağlamında değerlendirilemeyeceğini açıkça ortaya koymuş. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin de önceki vermiş olduğu kararlarda da benzer şekilde aynı düşünce hürriyetini sınırlarını aşan ifadeleri, bir düşünce hürriyeti, düşünce açıklaması olarak kabul etmediğine ilişkin örnekler var.
Burada da örneğin eylem ve davranışlarla şiddeti övmeyi, demokratik olmayan yöntemlerin yaygınlaştırılması olarak görmüş ve dolayısıyla terörün amacına hizmet ettiğini açıkça ifade etmiş. Yine demokratik anlamdaki hiçbir yaklaşımında şiddet ve terör tasvip etmeyeceğini de açıklıkla ortaya koymuş. Yani ortada bu kadar gerçekten somut bir gerçeklik varken ama için belki de çok daha önemli bir yanı, özellikle PKK şiddetinin Türkiye üzerinde oluşturduğu 40 yıllık önemli bir gerçekten tüm kamu haklarından, kişilerin özgürlük alanlarından oluşturduğu çok önemli bir tehdit alanı var.
Bu sadece Türkiye'de yaşayan belli bir kesiminin değil. Türkiye toplumunun tamamının güncel hayatını yaşama hakkı, güvenli bir ortamda seyahat etme özgürlüğü, bu anlamdaşı tüm ticari faaliyetlerine katılım özgürlüğü gibi yani yaşamsal her türlü iş ve aktiviteyi terör tehdidi ve şiddeti suretiyle ortadan izale ettiği gerçekliği var. Anayasa Mahkemesi'nin bu özellikle sözde barış bildirisi adı altındaki bildiriyi, bu anlamdaki yapılan bu propaganda sürecini masumlaştırma, buna ilişkin işlenen bu suçu hak ihlali olarak değerlendirilmesini kabul etmediğimi net bir şekilde ifade edebilirim.
'Egemen bir devlet için kabul edilemez'
Bu bildiri ne ihtiva ediyor? Bir tanesi şu; sanki taraflar arasında bir savaş varmış gibi, özellikle bu hendek, çukur döneminde Türkiye toplumu çok yakinen biliyordu. Yakinen takip etmişti süreci. Tüm sokakların kazıldığı ve buralarda tüm devletin etki alanının, egemenlik alanın ortadan kaldırıldığı bir süreci yaşadık. Anayasamız net bir şekilde devletimizin egemenlik sahası üzerinden Türkiye'nin etkin egemenlik alanına ilişkin yapılacak hiçbir müdahaleyi kabul etmediğini net bir şekilde tanımlamış. Buradaki sözde bildirinin içerisinde biz bakıyoruz ki, taraflara şiddeti durdurma yönünde, savaşı durdurma yönünde çağrıda bulunuldu. Yani, ‘Bu savaşın tarafı olmayacağız.’ şeklinde ifade ediyor. Öyle bir cümle asla işte egemen bir devlet için kabul edilemez.
Özellikle bölücü bir terörle yapılan mücadele bakımdan. Çünkü bu dediğimiz savaş ya da karşılıklı bir arada görüşme meselesi eşit paydaşlar arasında olabilir. Başka yönüyle yani devlet en ağır savaşlarda kullanılacak en ağır silahlarla saldırıyor şeklinde bir tanımla var. Bir başka tanımlamada da yine devlet bölgede katliam yapıyor. Yine takip eden bölgedeki tüm insanların gündelik hayatlarının tamamını devlet askıya alıyor. Yani bunlar gerçekten bağımsız özellikle bölgedeki tüm yaşam haklarına yönelmiş bir terör tehdidiyle mücadeleyi bu şekilde tanımlamış olmak, her şart altında Türk Ceza Kanunu bağlamında da baktığımızda terörü övme, terör propagandası yapma bakımından net bir şekilde suç olduğunu ifade etmek lazım.
Dr. Enes Bayraklı: Böyle bir kararı kabullenemiyorum
Bildiriye imza atan akademisyenlerden biri olan Bürüksel SETA Araştırmaları Koordinatörü Dr. Enes Bayraklı, CNN TÜRK'e konuştu. Dr. Bayraklı, "Bu bildirinin amacı Türkiye'yi kendi halkına karşı katliam uygulayan bir devlet olarak göstermekti. Metni okuduğunuzda da bu ortaya çıkıyor. Anayasa Mahkemesi terörü meşrulaştıramaz. Akademisyen olarak böyle bir kararı kabullenemiyorum" dedi.
Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu: AYM'nin kararını skandal görüyorum
Konuyu CNN TÜRK'e değerlendiren Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, "AYM'nin kararını skandal görüyorum" dedi.
Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu'nun açıklamaları şöyle:
Bu bildiride devletin teröre karşı verdiği mücadeleyi Kürt halkına bir kıyım, katliam yapmakla suçlayan bir dil kullanılmıştı. Bunu yazanlar o dönem hendek terörü olarak PKK terör örgütünün seçtiği yönteme hiç değinmeyip, PKK'nın adını hiç anmayarak, PKK teröründen hiç söz etmeyerek ve o dönem itibariyle 18 yaşın altındaki çocukları silahlandırıp okulları, hastaneleri, camileri yakıp yıkarak, ambulansları, itfaiyeleri kurşunlayarak, lojmanları havaya uçurup 1-3 yaşındaki bebeleri katleden terör örgütüne karşı tek bir kelamın edilmediği bir bildiriydi. Terör örgütü çocukları kullanmıştır. Onları hendeklerde ellerine silah tutuşturarak ön safha koymuştur. Ve oradan da bir kara propagandayı hedeflemiştir. Güvenlik güçleri çocukları öldürüyor propagandası yapmak için. Terörün ağları arkada durmuştu hep o dönem. Ama güvenlik güçleri çocuklar ölmesin diye çok uğraşmıştı. O yüzden de şehit sayısı fazla olmuştu.
O dönemde siz bu mücadelenin rengini, esasını, niteliğini net ortaya koymayarak adına barış diyerek, barışı bir kılıf olarak kullanarak ortaya çıkardığınız bu metin, çok açık söylemek gerekirse terörü öven, terörü destekleyen, suçu teşvik eden, suçu cesaretlendiren bir metindir. Cümleler buna hizmet etmektedir. Bir de bunu sıfatlandırırken 'barış akademisyenleri' dersen aslında barışı kurşunlamış olursunuz. Terörü desteklemek insanlığa karşı suçtur. İnsanlığı da kurşunlamış olursunuz. O açıdan bu kararın verilmiş olmasını şaşkınlıkla izliyorum, skandal görüyorum.