Diyabet halk arasında ‘şeker hastalığı’ olarak bilenen, kandaki şekerin (glukozun) yüksekliği olarak tanımlanan kronik bir hastalık. Kontrol altında tutulmayan kan şekeri yüksekliği ise başta damarlar olmak üzere dokulara zarar verdiği için uzun dönemde gözler, böbrekler ve sinirlerde tahribata yol açabiliyor. Tip ve Tip 2 olarak iki türü bulunan diyabet hastalığında genellikle Tip 2 diyabet 50'li yaşlardan sonra görülüp hayat tarzı, beslenme ve sporla kısmen önlenebilse de erken yaşlarda ortaya çıkan, özellikle de çocukların ve gençlerin hayatını zorlaştıran Tip 1 diyabet için böyle bir durum henüz söz konusu değil.
YEMEKTEN YARIM SAAT SONRA ACIKINCA ŞÜPHELENDİ
Özel bir kurumun finans departmanında görevli Hale Bozkurt ile yabancı bir firmada ürün müdürü olarak çalışan Onur Bozkurt da kızları Alin’deki değişimleri geçen ağustos ayının başında fark ettiklerini dile getirdi. Öncesinde hiçbir anormallik yaşanmadığına dikkat çeken Hale Bozkurt yaşananları şu sözlerle anlattı:
“O hafta anneannemiz bizdeydi. Alin yemek yedikten yarım saat sonra sonra tekrar acıktığını, ısrarcı şekilde doymadığını söyledi. Benim gözlemlediğim çok sık idrara çıkması ve aşırı derece su tüketmesi oldu. Evin her köşesine çay bardaklarına doldurduğu suları koymuştu. İlk başta bunları oyun sandım ama değilmiş. Sorduğumda, ’Çok susadığım için kendime önceden su hazırlıyorum’ dedi. Bu durum dikkatimi çekti. Bir de sık sık yemek yemesine rağmen çocuğumun zayıfladığını fark ettim. ’Erken teşhis hayat kurtarır’ mantığından yola çıkarak Alin’e 2 yaşından bu yana her sene check-up yaptırdım. Zaten kontrol zamanı yaklaşmıştı ve hemen gidip tahlillerimizi verdik. Aklımızdan geçen tek şey, demir eksikliği ya da D vitamini takviyesine ihtiyaç duyabileceğimizdi.”
Tahlillerin sonuçlanmasıyla büyük endişe yaşayan anne Hale Bozkurt, sonuçları hemen doktora da gönderdi. Doktorun ‘Hastaneye gelin’ çağrısı üzerine ise hemen harekete geçtiler. Anne Bozkurt, “Sanırım doktorumuz panik yaratmamak için bunu çok sakin bir dille söyledi. Aklımızdan kötü bir şey geçirmiyorduk, ta ki hastanede Alin’in şekerine bakıldığında ölçüm cihazının değer göstermemesine kadar. Bu arada serum takıldı ve bitti. Eve gideceğimizi düşünerek hazırlanmaya başladık ama maalesef öyle olmadı” ifadelerini kullandı. Nöbetçi endokrin doktoru ve ekibinin kendileriyle iletişime geçip durumu paylaşmasından sonra ne hissettiğini dahi hatırlamadığını dile getiren Hale Bozkurt, “Alin’i başka hastaneye götüreceğimi söyleyip ağlıyordum, yıkılmıştık. Bir taraftansa Alin’e iyi görünmek için çabalıyorduk. Yeni hayatımıza ‘Bu bir hastalık değil, sağlıklı yaşam biçimi. Biz sağlıklı bir yaşam süreceğiz, sağlıklı besleneceğiz’ cümleleriyle başladık diyebilirim” bilgisini paylaştı.
'PSİKOLOJİK ÇÖKÜŞ YAŞANIYOR'
“Tip 1 diyabet diğer adı ile insüline bağlı şeker hastalığı ancak biz hastalık kelimesini hiç kullanmadık, kullanmıyoruz da” diyen Hale Bozkurt, şöyle devam etti:
“Tip 1 diyabetli arkadaşlarımın insülin iğnesi kullandıklarını biliyordum ancak nasıl beslendikleri ya da kaç doz insülin oldukları kesinlikle bilmediğim bir konuydu. Bizim için bu teşhisi almak şok etkisi yarattı. Çünkü sağlıklı beslenmesine son derece dikkat ettiğimiz Alin’imizin pankreası artık yeterli olarak işlevini görmüyordu. Yemek öğünlerimiz yine düzenli ve saatli. Karbonhidrat sayımına göre insülin dozlarımızı ayarlıyoruz. İnsülin direnç faktörümüze göre hesaplamalarla karar veriyoruz. Alin günde 4 kez insülin iğnesi oluyor, çok zor bir süreç. Psikolojik olarak çöküş yaşanan bir dönem. Destek almadan toparlanmak mümkün olamıyor.”
Yaşanan sürecin tamamen bilinçli ve kontrollü olmayı, karşılaşılacak ekstrem durumlarda panik olmamayı gerektirdiğine dikkat çeken Hale Bozkurt, “Türkiye’de bu konudaki bilinç bir kesimde oturmuşken bir kesimde maalesef sürecin temel taşları bilinmiyor. Bizi zorlayan en büyük kısım ise durumun psikolojik yönü yani kabullenememe oldu. Bunun dışında ilk günden itibaren Tip 1 diyabetle ilgili dünyada yapılan, çalışması devam eden tüm çalışmaları araştırdık, makaleleri okuduk. Bir gecede hayatımızın değişimi, hiç bilmediğimiz konuda derin bilgiler edinmeyle başladı” açıklamasında bulundu.
'ŞEKER ÖLÇÜM SENSÖRÜ LÜKS DEĞİL, İHTİYAÇ'
Okula giden Alin’in günlük tedavi sürecine ve beslenme şekline de değinen Bozkurt ailesi, “Alin’in kolunda dakikada bir şeker ölçümü yapan sensör takılı ve telefona entegre. Biz uzaktan devamlı takip ediyoruz. Okulda kahvaltı ve öğle yemeği öncesi hemşire ablaları insülinini yapıyor. Bu konuda okulumuza ve öğretmenlerimize ne kadar teşekkür etsek az, inanılmaz güç oldular” deyip ekledi:
“Yemek düzenimiz aslında yine böyleydi ama bu kadar düzenli değildi. Beyaz un, şeker, hamur işi ya da tatlıyı çok sık tüketen bir aile değiliz. Yine aynı şekilde ilerliyoruz ama saatlere özen gösteriyoruz, kesinlikle öğün atlamıyoruz. Bir öğünde alması gereken karbonhidrat, protein, sebze meyve ne ise ona göre hazırlıyoruz. Evimizde mutfak tartısı yoktu, şimdi her yere mutfak tartımızla gidiyoruz. Ancak durumun en zor kısmı sonuçta 6 yaşında bir çocuğun yeme, içme özgürlüğünü kısıtlamak zorunda kalınması, istediği bir şey istediği anda tüketememesi.”
Ailelere şikayeti olmasa bile çocuklarına yılda bir kez tam kan sayımı, açlık kan şekeri ve HbA1C testlerini yaptırmalarını tavsiye Hale Bozkurt, “Türkiye'de Tip 1 diyabetli tüm çocukların gelir düzeyine bakılmaksızın ve engel teşkil eden kriterler dayatılmadan sensör ihtiyacı ücretsiz karşılanmalı. Şeker ölçüm sensörü bizler için lüks değil, en önemli ihtiyaç” diye konuştu.
Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Prof. Dr. Şükrü Hatun Tip 1 diyabetin çok su içme, sık idrara çıkma, kilo kaybı ve şekerli besinlere karşı iştah artışı gibi belirtilerle aniden başladığına dikkat çekti. Prof. Dr. Hatun, “Yetişkinlikte görülen diyabet türüne Tip 2 diyabet diyoruz. Bu diyabet türünde insülin hormonu eksikliğinden çok, insülinin bağlandığı reseptörlerde sorun vardır – insülin direnci olarak bilinir- ve haplarla uzun süre tedavi edilebilir. Çocuklarda görülen diyabet vakalarının büyük çoğunluğunu ise insülin hormonunu salgılayan pankreas beta hücrelerinin bağışıklık sistemi hücrelerince zedelenmesine bağlı tip 1 diyabet vakaları oluşturur. Daha seyrek görülen bu türe henüz tam olaran hangi faktörlerin neden olduğu bilinmiyor. Tip 1 diyabeti önlemek mümkün olmadığı gibi günümüzde iyileştirmek de mümkün değil” bilgisini paylaştı.
'ZORLUK YAŞASALAR DA KABULLENİYORLAR'
Tip 1 diyabetli çocuklarda, tanıdan önceki süreçte pankreastan salınan insülin hormonu artık olmadığı için bu çocukların tedavisinde temel olarak eksik olan insülin hormonu dışarıdan enjeksiyon veya insülin pompasıyla yerine konuyor. Prof. Dr. Şükrü Hatun, “İnsülin hayati bir hormondur. İnsülinin fizyolojik olarak yerine konması için kan şekerini düzenli olarak parmaktan ölçüm yaparak ya da günümüzde olduğu gibi sensörlerle takip etmek gerekiyor” dedi.
İlk günlerden itibaren çocukların çoğunluğunun zorluk yaşasalar da diyabeti kabullendiklerini, aileleri gibi üzülmediklerini ve insülin yapılmasından bir süre sonra korkmadıklarını gözlemlediğini söyleyen Prof. Dr. Şükrü Hatun, “Günde 4 kez iğne ile insülin yapmak ya da insülin popması kullanmak, serbestçe ve insülin yapmayı düşünmeden istediklerini yiyememek, toplumun tip 1 diyabeti bilmemesi çocuklarda yıpranmaya yol açıp bazen diyabet tedavisinin rutinlerini bırakmaya neden oluyor. O zaman çocuklara ve ergenlere daha çok destek olmak gerekiyor” vurgusunu yaptı.
YASAK BİR BESİN YOK, DİKKAT ŞART
Diyabetli çocukların enerji ve besin ögesi ihtiyaçlarının diyabetli olmayan yaşıtlarınınkiyle aynı olduğunu dile getiren Uzman Diyetisyen Tuğba Gökçe de Tip 1 diyabetli bir çocuğun beslenmesinden nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlattı. “Tip 1 diyabetli çocukların beslenmesinde ‘yasak’ bir besin yok. Sadece kan şekeri dalgalanmalarını en aza indirmek ve diyet kalitesini artırmak için beslenmede tahıllar, baklagiller, meyve, sebze ve az yağlı süt ürünleri (2 yaşın altındaki çocuklarda tam yağlı) gibi sağlıklı karbonhidrat içeren besin kaynaklarına yer verilmesi gerekiyor” diyen Gökçe, şu konuya da açıklık getirdi:
“Yaş pasta, çikolata, kek, dondurma gibi basit şeker içeren yiyecekler okul aktivitesi gibi sosyal zamanlarda, doğum günü veya parti gibi özel günlerde yeterli insülin verilerek ara ara ve sık şeker takibiyle tüketilebilir.”