05.12.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
Damla Güler
Polislere yönelik operasyonunda tutuklanan eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, Dink cinayeti soruşturması kapsamında şüpheli sıfatıyla ifade verdi. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetine ilişkin soruşturma kapsamında şüpheli olarak ifadeye çağrılan Yılmazer, dün sabah saatlerinde tutuklu bulunduğu cezaevinden İstanbul Adalet Sarayı’na getirildi. Yılmazer, soruşturmayı yürüten Savcı Yusuf Hakkı Doğan’a yaklaşık 5 saat ifade verdi. Akşam saatlerinde ifadesi biten Yılmazer jandarmalar tarafından tekrar Silivri Cezaevi’ne götürüldü. Yılmazer, ifadesinin dışında savcı Doğan’a 15 sayfalık bir savunma dilekçesi de sundu. Yılmazer dilekçesinde, İç İşleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 2010 yılında kendisi hakkında soruşturma açmaya gerek görmediği yönünde karar verdiğini hatırlatarak “Hakkımda bu iddiaların yeniden ortaya atılmasının sebebi ise beni karalamak, lekelemektir“ dedi.
‘Suçlamalar iftiradır’
Hakkındaki iddiaların, İstihbarat Dairesi Başkanlığı Merkez C Şube Müdürlüğü açısından Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün 17 Şubat 2006 tarihli yazısı ile yapılması gereken işlemlere dayandırıldığını ifade eden Yılmazer, görevlendirme onayından da anlaşılacağı üzere 18-22 Şubat 2006 tarihleri arasında resmi görev kapsamında yurtdışı olduğunu vurguladı. Yılmazer, “Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden başkanlığımıza gönderilen 2 adet yazı da üzerlerinde paraf ve derkenar emirlerinde de anlaşılacağı üzere tarafıma arz edilmemiş ve benim geçici görevli olarak yurtdışında bulunduğum süre zarfında işlemleri yapılmıştır” dedi. “Sırf o dönemdeki kadrom Ankara’da İstihbarat Daire Başkanlığı’nda olduğu için ve Ali Fuat Yılmazer adı üzerinden bir algı oluşturulmak istendiği için hiç alakam olmayan işlerden bana sorumluluk atfedilmeye çalışılıyor” diyen Yılmazer, “Yurtdışında bulunduğum sırada cereyan eden işlerle ilgili olarak benim suçlanmam tam bir iftiradır. Son dönemde üzerime oynanan oyunların başka bir ayağıdır” diye konuştu.
‘Akla mantığa aykırı’
İl istihbarat şube müdürlükleri arasında yapılan yazışmaların daireye yalnızca bilgi olarak geçildiğini kaydeden Yılmazer, “Emniyet, edindiği bilgiyi İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne göndermiş olup aynı yazışmayı daireye bilgi olarak geçmiştir. Bu noktadan sonra olayla ilgili devam eden tüm işlemleri yapmak veya önlemleri almak bilgiyi alan İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün sorumluluğundadır” dedi. Daha önce görevlendirilen müfettişlerin tamamının Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü yönünden görev kusuru tespit ettiğini belirten Yılmazer, Başbakanlık Müfettişleri’nin ise akla mantığa aykırı tespitlere vardığını savundu.
‘Dinleme kanuniydi!’
Yılmazer, avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada, 2008-2009 yılları arasında 160 ünlü isminin, ‘terör ve organize suç örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle’ dinlenmesinin kanuni bir işlem olduğunu savundu.
Avukat Hüseyin Ataol’un yaptığı yazılı açıklamada, “Her şeyden önce belirtmek gerekir ki; yapılan dinlemeler 2559 sayılı yasa kapsamında yapılmış kanuni işlemlerdir. Burada suç olan istihbari dinlemelerin ifşa edilmesidir ve yasaya göre bu suç savcılar tarafından resen araştırılması gereken bir suçtur” denildi. 2559 sayılı yasa kapsamında yapılan istihbari dinlemelerde kimin dinlenip kimin dinlenmeyeceği ile ilgili bir hiçbir sınırlama bulunmadığını hatırlatan Ataol, bu durumun Devlet Denetleme Kurulu raporlarında da mevcut olduğunu belirtti. Dinlenen kişiler listesinde işadamları Ferit Şahenk’ten, Ali Koç ve Mehmet Emin Karamehmet’e, eski Genelkurmay Başkanları İsmail Hakkı Karadayı’dan, Hüseyin Kıvrıkoğlu’na, gazeteci Mehmet Yakup Yılmaz’dan, Yılmaz Özdil, Uğur Dündar ve Can Dündar’a kadar çok sayıda isim vardı.