11.09.2020 - 10:34 | Son Güncellenme:
Şengül Boybaş, Atiye dizisine ilham olan Dünyanın Uyanışı romanının ardından Dünyanın Uyanışı II ile bereketli toprakların gizemine ışık tutuyor. Peki hikayenin merkezine neden Göbeklitepe’yi koydu? Göbeklitepe’nin uyanışı tüm dünyada nasıl bir uyanışı tetikledi? Dünyanın Uyanışı ve Atiye serüveni nasıl başladı, nereye gidiyor? Hepsi ve daha fazlasını Yazar Şengül Boybaş ile konuştuk.
Şengül Boybaş: Yazmak içgüdüsel bir eylem. Yazan pek çok kişi de bence böyle hissediyordur. Bende de böyleydi, Göbeklitepe ziyaretim ilk cümlenin tetikçisi oldu. Şanlıurfa’ya gittiğinizde o kadim taş, Toprak, hatta hava sizinle konuşuyor. Taşlar, sütunlar sizi bambaşka vizyonlara götürüyor. O dünya artık sizin dünyanız haline geliyor. Benim yaşadığım deneyim de tam olarak böyleydi; evet, Göbeklitepe benim tetikçimdi ve bana benden daha büyük bir kapı açtı. Bu kapıdan geçerken bilinmeze yolculuk ettiğimi bilmiyordum. Hem kapıdan geçiyor hem de korkuyordum. Şimdilerde ise korkularımı okumayı öğretti bana bu yolculuk, insan en zor korkularını okurmuş.
Ş.B.: Bir karakter yaratmak gerçekten de o karaktere gebe kalmak, onu içinde büyütmekmiş. Kendinden yola çıkıp kendine yabancılaşmakmış. Çıkış sürecinde onunla uyuyup onunla uyandım. Yıllardır yaptığım ruhsal danışmanlık seanslarında karşılaştığım insanlar hikâyeme katkı sağladı. Kaynak olarak beslendiğim yer hem işim hem de kendi benliğim idi.
Ş.B.: Antik çağlara kadar gitmeye gerek bile yok, bundan 100 sene öncesinin Anadolu topraklarını düşünün. Hepimizin aile anlatılarında büyükanneler, anneanneler, nineler vardır. Kimilerinin hastalıkları kendi yöntemleriyle tedavi ettiği bile anlatılır. Şifacı kadınlardır; yoktan var etmeyi, zorluklarla baş etmeyi, en önemlisi de bilgiyi aktarmayı bilirler. Bence Atiye’de de, kişisel hayatlarımızda da bize aktarılan bilgileri taşıyoruz benliklerimizde.
Ş.B.: Aslına bakarsanız ben hepimizin eşsiz varlıklar olduğuna inanıyorum. Yalnızca bize bunu hatırlatan bir bilinç yokluğu çekiyoruz. Sistem hepimizi makineleştirmek ve kendi değerimizi hatırlamaktan alıkoymak üzerine kurulu. Atiye aslında biz kimiz sorusunun peşine düşüyor, bu da kendi uyanışını getiriyor. Uyanışın mucizesini bize anlatmak, bizi de yolculuğuna davet etmek bu dünyadaki misyonu.
Ş.B.: Örtülü toprak artık uyandı ve açığa çıktı. Gizem hemen çözelecek bir olgu değil bana kalırsa, zaten hemen çözülse çok somut bir veri olurdu. Gökyüzü ve yeryüzü tam anlamıyla senkronize bir yaradılışa sahip. Gökte ne var ise yerde aynısı var; yerde ne var ise gökte aynısı var. Biz tüm bunları bilinç seviyemiz ya da algımız değiştiğinde belki de madde boyutundaki gözlerimiz ile görebiliriz. Göbeklitepe tam da bu boyutların sınırında inşa edilmiş bir inanç merkezi. İnanmak sizin de söylediğiniz gibi bir kod ve biz bu kodu taşıyoruz. Eğer inanmayı kendimiz seçseydik belki de çoktan vazgeçmiştik.
Ş.B.: Biz doğarız, bizimle beraber bir eş doğar. Bu eş canlı değildir, ceninle anne arasındaki tüm alışveriş onun sayesinde olur; bence bu çok güzel bir metafor. Yaşam boyunca onu görmesek de aslında var olduğunu biliriz bu eşin, bizimle rüyalarda ya da bilincin olmadığı her yerde buluşur. Bir gölge gibi yaşamımız boyunca onu ararız. Biz bilmesek de, o bir yerlerde başka bir frekansta yaşamaya devam eder. Seçimler yaparsınız ve bu seçimler olasılıkları beraberinde getirir. Farklı bir zamanda ve boyutta bu seçimler yaşamaya devam eder. Ancak dünya hayatı bittiğinde eş ruhunuz ile buluşursunuz. Sonra bir bakarsınız onun seçtikleri sizin vazgeçtikleriniz olmuş. Dediğim gibi aslında bu bir metafor.
Ş.B.: Kolektif hafızaya çok büyük katkısı olan yerler buralar. Toprağın, taşın getirdiği bilinç hepimize sirayet ediyor. Biz ölümlü bedenlerimizle bu dünyadan göçüp gideceğiz ama aktarım sürecek, geleceğe ulaşacak. Diğer tüm alanların Göbeklitepe’ye bağlı olduğunu düşünüyorum. Göbeklitepe’nin aktifleşmesi hepsini harekete geçirdi. Bambaşka bir çağa girerken bize “Bizi unutmayın,” diyorlar.
Ş.B.: Yol henüz yeni başladı.
Ş.B.: Elbette oldu. Ben çok yoğun çalışan ama küçük yaşayan biriyim. Küçük bir hayattan kocaman bir kainata dokunmaya çalışan bir düş dünyam var. Pandemi itiraf etmem gerekirse dünya hayatımızı sıfırladı ama benim düş dünyamı zenginleştirdi. Çok fazla proje üretmem için bana fırsat verdi. Üretkenliğim arttı. Dış sesler sustuğunda iç ses işbaşı yaptı. Ve böylelikle belki de aylarca çalışması sürecek bir romanı daha kısa sürede tamamlamamı sağladı. Dünyanın koşuşturmasının hatta nefes almanın kıymetini bir kez daha hatırlattı. Umarım insanlık çok kısa bir sürede bu kazanımlar ile yeni bir başlangıç yapıp hayatın kıymetine bir kez daha vakıf olur ve tabii ki en kısa sürede de pandemiden kurtulur şimdilik dileğim bu.