12.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği konusunda yaptığı çalışmalar ile dikkat çeken ve MEDA programı kapsamında en başarılı lobi örgütü seçilen Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), program kapsamında Akdeniz ülkelerine lobi dersi vermeye hazırlanıyor.
Bu amaçla Atina’ya giderek lobicilikle ilgili seminer verecek olan TÜSİAD Brüksel Temsilcisi Bahadır Kaleağası, TÜSİAD’ın AB’ye tam üyelik sürecindeki çalışmalarını hızlandırarak sürdüreceğini belirtti.
Kopenhag için yoğun bir çalışma yapıldı. Ancak beklentileri karşılamayan zirve sonuçlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uluslar arası mali çevreler Kopenhag’ı Türkiye açısından olumlu karşıladılar. Kopenhag’dan çıkan sonuç daha iyi olabilir miydi? Evet olabilirdi. Tarihi daha erkene çekmek mümkündü. İstediğimiz kadar olmasa da kötü bir sonuç demek mümkün değil. Avrupa Birliği kendi başına bir dosya değil. Güçlü bir siyaset ve güçlü bir ekonomiyle inşa edilmiş bir politika. Kendi başına AB politikası olmuyor. Şimdiye kadar da bunun zararını gördük. Artık siyasilerin hiçbir mazereti yok. AB konusunda yapılması gerekenler önümüzde duruyor. Yapılırsa yapılır, yapılmazsa yapılmaz. Tüm vebal hükümetin üzerinde.
Sonuçlardan çıkarılacak ne gibi dersler var?
Türk diplomasi geleneğine önemli bir ders verdi: Dış politika, iç politikadan bağımsız değildir. Kamuoyu da dış politik kararlarda bir etken olabilir. Artık kapalı diplomasi geleneği içinde değiliz. Hegel, "Dış politika prensin ayrıcalıklı arazisidir" der. Değil. Dış politika artık sırf hükümetin değil, kamuoyunun, herkesin konusu haline gelebilir. Ve siyasiler kamuoyunu yani seçmenlerini dinler. Bu nedenle Avrupa kamuoyu da önemsenmeli. Bu çıkarılacak ilk derstir. İkincisi de Komisyon’la ilişkiler artırılmalıdır. Üçüncü konu da AB söylemimizi artık duygusallıktan kurtarmalıyız. Bu iş akılcı bir olaydır.
Türkiye’nin önündeki takvim nedir?
Ekim ayındaki AB Komisyonu ilerleme raporu, aynı zamanda hükümetin de bilançosu olacak. Raporda yer alan eksiklikler hükümetin yapmadığı, yapamadığı eksiklikleri gösterecek. AB ile ilişkiler hükümet için bir test. Umarız seçmenler de bunu böyle algılar. Bu açıdan hem çok şanslı hem de dikkatli olması gereken bir hükümet. Çünkü hata payı, mazareti yok.
Hep siyasi, sosyal faktörler gündeme geliyor. Peki ekonomi bu süreçte nasıl bir rol oynuyor?
Bu çok önemli. Bu yıl sonuna kadar ekonomiyi çok güçlü kılmak gerekiyor. Ekonomide yalpalama olmaması lazım. Kamu İhale Yasası ve ‘Gümrük Birliği’ni askıya alırız’ gibi söylemlerle bazı yalpalamalar oldu. Enflasyonu düşürerek büyümenin mümkün olduğunu anlamalıyız. Hükümet artık tek parti hükümeti olarak, tek bir ses olmalı. İşkenceye karşı mücadele gibi siyasi reformlara devam edilmesi lazım. Önümüzdeki dönemde hükümetin tüm açıkları, gedikleri kapatması gerekiyor. Dernekler yasası, vakıflar yasası, yargının yeniden iadesi gibi meseleler artık tahammül ötesi konular Türkiye için. AB’nin gündeminden insan hakları ve demokrasi konularını düşürmemiz gerekiyor. Türkiye’ye yakışmıyor.
Müzakere tarihine kadar Türkiye neler yapmalı?
Bu sürecin teknik boyutu var, o da uyum süreci. Müzakerelere kadar geçecek iki yıl gibi bir süreyi, müzakereler sonrasındaki zamandan kazanmalıyız. Bu sayede üyelik sürecimizi kısaltmış oluruz. Çünkü müzakere sonrası zamanı kısaltmış oluyoruz. AB’ye uyum derken sözkonusu olan bugününe değil, yarınına uymak demek. Dinamik yaklaşım gerekiyor. Çünkü AB, 2000 Mart’ında Lizbon stratejisini oluşturdu. Strateji AB’yi on yıl içinde küresel düzende rekabet gücü en yüksek ekonomi haline getirmek.
TÜSİAD, AB konusunda yaptığı lobi çalışmalarına devam edecek mi?
Evet, Fransa ve Almanya’ya yoğunlaşacağız. İlanlar devreye girecek araçlarımızdan birisi. Bu ülkelerde irtibat büroları kurmayı düşünüyoruz. Ziyaretlere ara vermeyeceğiz. Hemen bu ay başlıyoruz. Finlandiya ve Avusturya’ya gideceğiz. AB’yi Kopenhag öncesi günlerdeymiş gibi gündemde tutacağız. Önümüzdeki iki yıl duraklamaya izin vermeyeceğiz. Konferans ve seminerler düzenleyeceğiz. Tam üye olacak ülkelere ağırlık vereceğiz.
Çalışmalarda zorluklarla karşılaşıyor musunuz?
TÜSİAD dışarıdan lobi yapıyor. Bu en zor lobi çalışmasıdır. Çünkü lobi yapmanın temel kuralı karar mekanizmalarına karşı ya seçmen konumunda olmak ya da vergi mükellefi olmak gerekiyor. Oy ve paradır bunun anlamı. Saygın bir bilgi kaynağı olmak ve sempati de ikinci dereceden bir rol oynar. TÜSİAD ikinci dereceden kaynakları çok iyi oturtmuş durumda. TÜSİAD kendisi seçmen ve vergi mükellefi olmasa da olanları devereye sokuyor. Olanlar da UNICE’nin diğer üyeleri. Tüm bu çalışmalardan sonra TÜSİAD Avrupa’da ün yaptı. AB’nin MEDA programı çerçevresinde, Akdeniz bölgesi özel sektör kuruluşlarına seminerler veriliyor. Lobicilik konusunda en başarılı örgüt TÜSİAD seçilmiş. Ve bu derslerden lobicilikle ilgili olanı TÜSİAD’ın vermesi kararlaştırmış. TÜSİAD bu konuda başarı vakası olarak gösteriliyor. Bu nedenle Atina’ya gidip ders vereceğim.
Kopenhag kriterlerinin artık Türk toplumunun her kesimi tarafından bilinir olduğunu anlatan Kaleağası, konuya ilişkin ilginç bir anısını anlatarak örnek verdi: "Yılbaşı tatili için Türkiye’ye geldiğimde, bir gece balık lokantasına gittim. Mezeleri yedikten sonra garson ‘sıcaklardan ne yersiniz?’ diye sordu. Ben de önerisi olup olmadığını sorunca garson ‘Kokoreç verebilirim ama Kopenhag kriterlerine uygun’ dedi. Ben ‘Bu nasıl oluyor?’ diye düşünürken, garson ‘Kopenhag kriterlerini biliyor musunuz?’ diye sordu. ‘Biraz bilirim’ dedim. ‘İşte o kriterlere uygun çünkü kokoreçi balıktan yapıyoruz’ dedi. Ben de ‘Siz merak etmeyin kokoreç Yunanistan’da da yeniyor. Sorun yok’ dedim."