01.03.2010 - 13:18 | Son Güncellenme:
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin her vatandaşını çok yakından ilgilendiren bir değişim geçirdiğini belirterek, bu koşullarda üç kırmızı çizginin varlığına dikkat çekti. Bunlardan ilkinin milletin kayıtsız şartsız laik bir demokrasiye sahip olması olduğunu kaydeden Büyükekşi, diğer iki kırmızı çizgiyi ise “Hukukun üstünlüğü ve sağduyunun hakimeyeti” olarak sıraladı.
TİM Başkanı Büyükekşi, Şubat ayı ihracat rakamlarını Ordu’da açıkladı. Aylık ihracat açıklamasını Türkiye tarihinin ilginç dönemlerinden birinde yaptıklarına işaret eden Büyükekşi. “Yaşadığımız ve tanığı olduğumuz şeyler, kimsenin ‘bu benim işim değil’ diyerek üzerine fikir yürütmekten imtina edebileceği meseleler değil. Türkiye Cumhuriyeti devleti, her vatandaşını çok yakından ilgilendiren bir değişim geçiriyor. Biz bu koşullarda üç kırmızı çizginin var olduğunu düşünüyoruz. Bunlardan birincisi, milletin kayıtsız şartsız egemen olduğu çağdaş, laik bir demokrasiye sahip olmaktır. Bunun kriterleri evrensel düzeyde Kopenhag kriterleri olarak belirlenmiştir. Kimsenin Amerika’yı yeniden keşfetmesine, kendi keyfiyeti ile kriter belirlemesine gerek yoktur. Biz tüm dünyaya bu kriterlere uymak için gereğini yapacağımızı beyan etmiş bir ulusuz. Çağdaş demokrasi, kurum ve kuruluşları ile demokratik bir devletin nasıl olması gerektiğini belirlemiştir. Herkes pozisyonunu, hizasını buradan almak durumundadır. Bu noktada; ‘amalarla, fakatlarla, biz farklıyız, bize uymazlarla’ varılacak bir yer yoktur” dedi.
DEĞİŞİMİN ADRESİ MECLİS
TİM Başkanı Büyükekşi, ikinci kırmızı çizginin hukukun üstünlüğü olduğunu vurgulayarak, hukuku değiştirmenin Meclis’in işi olduğunun altını çizdi. 12 Eylül anayasasının Kopenhag kriterlerinden bakıldığında demokratik olmayan hükümler taşıdığı, bir olağanüstü dönem ruhu ile yapıldığının bilinen bir gerçek olduğunu belirten Büyekekşi, bunun değiştirilmesi gerektiğini bildirdi. Büyükekşi, bu değişimin adresinin yine milletin iradesinin tecelli ettiği Meclis olacağını kaydederek şunları söyledi:
“Şunu görmemiz gerekiyor: 12 Eylül düzeninin Türkiye’ye biçtiği elbise dar geliyor. Şimdiye kadar defalarca değişiklikler yapıldı, ama ruhu değişmedi. Demokrasimizi ilerletecek yeni bir anayasa yapma zorunluluğumuz var. Bunun yapılacağı yerde tüm milletimizin temsil edildiği Meclis’tir. Ancak Hukuk değişene kadar geçerlidir. Hukukun oluşturduğu adaleti tartışabilirsiniz. Ancak üstünlüğünü tartışamazsınız.
Kimseyi hukuktan ari ve üstün ilan edemezsiniz. Hukuk karşısında tüm Türkiye vatandaşları hangi mevkiden, hangi meslekten olursa olsun eşitlerdir. Hepimiz hukuka ve onun üstünlüğüne inanmak ve bunu güç ve iktidar mücadelesinin bir parçası yapmaktan kaçınmalıyız.”
“SAĞDUYUNUN HAKİMİYETİNE İHTİYAÇ VAR”
Büyükekşi, üçüncü kırmızı çizginin “sağduyunun hakimiyeti” olduğunu kaydetti. Türkiye’nin, her şeyin yeniden tartışılıp değerlendirilebileceği demokratik bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan Büyükekşi, “Herkes her konuda fikir yürütebilir. Ancak fikirleri konuşmak, tartışmayı infiale ve bir gerilim politikasına dönüştürmemek, sağduyuyu hakim kılmak, farklı düşüncelere fikir muamelesi yapmak ve saygı göstermek hepimizin temel duruşu olmalıdır.
Hem muhalefet, hem iktidar, hem de kurumlarımız bu noktada gereken duyarlılığı göstermelidir. Korkuyu egemen kılmaya, tansiyonu arttırmaya, çözümsüzlüğü ve kamplaşmayı beslemeye yarayan üsluplardan kaçınmalıyız. Bu ülkenin insanlarına inanalım. Demokrasimizin olgunluk düzeyine güvenelim. Kimsenin bizi bölmeye ve geriye götürmeye gücü yetmez” şeklinde konuştu.
“İHRACATTA CİDDİ TOPARLANMA OLDU”
2009’un Ekim ve Kasım aylarında ihracatta yaşanan tek haneli büyümeden sonra tekrar çift haneli büyüme rakamlarının yakalandığını belirten Büyükekşi, Aralık ayında ihracatın yüzde 32, Ocak ayında yüzde 12.5 arttığını anımsattı. Şubat ayında yüzde 20.34’lük bir artışla yine çift haneli bir rakam yakalandığını görmekten dolayı büyük mutluluk duyduklarını ifade eden Büyükekşi, ihracatla ilgili şu ayrıntılara dikkat çekti:
“Şubat ayında sanayi sektörlerindeki artış yüzde 20.5. Bu yükselişte lider ihracatçı sektörlerimizin gerçekleştirdiği büyük bir atılım var. Lider sektörlerimiz krizden çok hızlı bir şekilde çıkıyorlar. En fazla ihracat gerçekleştiren otomotiv endüstrisi sektörümüzün ihracatı Aralık ayında yüzde 62, Ocak ayında yüzde 43, Şubat ayında ise yüzde 38 arttı. İkinci lider ihracatçı sektörümüz olan hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün ihracatı Aralık ayında yüzde 23, Ocak ayında yüzde 2, Şubat ayında ise yüzde 20 arttı. Diğer sektörlerimizde de benzer yükselişler görüyoruz. Şubat ayında madencilik sektörümüzün ihracatı yüzde 68, fındık ve mamulleri sektörü yüzde 54, demir ve demir dışı metaller sektörünün ihracatı yüzde 50, tekstil sektörünün ihracatı yüzde 29, kimyevi maddeler yüzde 23, elektrik ve elektronik sektörünün ihracatı yüzde 26 arttı. 23 sektörün 19’unda ihracat artışı gerçekleşti.”
“AVRUPA PAZARI GERİ GELDİ”
Ülke bazında bakıldığında başta Avrupa pazarı olmak üzere ciddi anlamda ihracatçı artışı yaşanan ülkelerin göze çarptığını belirten Büyükekşi, 2010’nun ilk 2 ayında Almanya’ya yapılan ihracatın yüzde 14, İtalya’ya yapılan ihracatın yüzde 37, Fransa’ya yapılan ihracatın yüzde 35, İngiltere’ye yapılan ihracatın yüzde 45, İspanya’ya yapılan ihracatın yüzde 41, İsveç’e yapılan ihracatın yüzde 41 olduğunu kaydetti.
Avrupa pazarında çok güzel gelişmeler olduğunu vurgulayan Büyükekşi, buralarda yeniden ciddi artışlar kaydetmeye başlandığını bildirdi. Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 30 ülkeyi ayrı bir şekilde izlediklerini aktaran Büyükekşi, “İlk 30 pazarımız içinde yer alan tüm Avrupa ülkelerinde artış kaydettik. Nitekim ilk iki ayda Avrupa’nın Türkiye’nin ihracatı içindeki payı yüzde 50.6’dan yüzde 53.1’e yükseldi” dedi.
“AVRUPA DIŞINDA DA ARTIŞ SAĞLANAN PAZARLAR VAR”
Türkiye’nin Avrupa dışında da ciddi artış sağladığı pazarlar olduğuna değinen Büyükekşi, Singapur’a yapılan ihracatın yüzde 688, Çin’e yapılan ihracatın yüzde 141, Türkmenistan’a yapılan ihracatın yüzde 46 artış gösterdiğini vurguladı.
“İHRACATI ARTIRACAK ÖNLEMLER ALINMALI”
İhracatta ciddi bir toparlanma olduğunun altının çizen Büyükekşi, “Ancak tekrar yukarı temposunu yakalayan ihracatın miktar ve değer bazında artış hızını koruması için destek ihtiyacı var. Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan ABD Başkanı Obama, hedeflerinin ABD ihracatını 5 yılda 2 katına çıkarmak olarak açıkladı. ABD ihracatını arttırmak ve 2 milyon kişilik istihdam yaratmak istiyor. İhracat artışı olmadan cari açığın kapanmayacağını görüyor. Dünyanın en büyük ithalatçısı ABD’nin bile ihracata yöneldiği bir ortamda bizim ihracata daha fazla önem vermemiz gerektiği çok açıktır. Cari açığı düşürmenin, istihdamı artırmanın yolu ihracattan geçiyor. Amerika’da bile desteklenen ihracat, Türkiye’de şimdi desteklenmezse ne zaman desteklenecek? Tüm kurum ve kuruluşlarımızla ihracata odaklanmak, üretim ve ihracatımızı arttıracak önlemleri almak zorundayız” diye konuştu.
“KUR İSTİKRARI SAĞLANSIN”
Küresel dalgalanmaya karşılık Türkiye’nin riskinin düştüğünü belirten Büyükekşi, bu günlerde yaşanan dalgalanmaya yönelik şu değerlendirmelerde bulundu:
“Türkiye’nin siyasi riski artıyor mu? Türkiye’nin siyasi riski artmıyor. Yunanistan’ın, Portekiz’in, İspanya’nın iktisadi rasyolarından bakıldığında iktisadı olarak taş gibiyiz. Hükümetimiz bütçe açıklarını ve kamu harcamalarını kontrol altında tutmak için olağanüstü bir hassasiyet gösteriyor. Kriz boyunca temkinli davrandık. Herkes kendi piyasalarını toparlamak için olmayan paralarını harcarken, biz son derece tutumlu davranıp küçülmeye razı olduk. Birileri har vurup harman savurduktan hemen sonra kendisine bakmadan Türkiye’nin siyasi riski var diyorsa oturup yeniden düşünmelidir. Dünyada birikmiş bu kadar büyük para nereye gidecek? Ne yapacak? Tabii ki kar bulduğu yere yönelecek. O açıdan Türkiye hala çok büyük olanaklar sunuyor. Bu nedenlerle Türkiye’nin sorunu siyasi riski değil, tam tersine bu küçük dalgalanmalar geçtikten sonra karşı karşıya kalacağı sıcak para akımı tehlikesidir. Daha öncede söyledik. Sıcak paranın yaratacağı kur hareketlerine karşı önlem almak temel iktisadi meselelerimizden birisi olmalıdır. İhracatta yakaladığımız bu güzel trendin devam etmesi için istikrarlı bir kura ihtiyacımız var. Üzerine basarak söylüyorum: Bizim kur artsın diye bir talebimiz yok. Kur düşmesin, kurun istikrarı sağlansın yeterli.
“PROJE DERİNLİĞİNE ULAŞILAMADI”
TİM Başkanı Büyükekşi, ihracat rakamlarını açıkladığı Ordu’yla ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Geçen yıl Ordu’da arama konferansı yapıldığını anımsatan Büyükekşi, bu konferanstan Ordu açısından önemli sonuçlar çıktığını bildirdi. Bu sonuçları çok önemsediklerini ifade eden Büyükekşi sözlerini şöyle tamamladı:
“Konferansın raporuna baktığımız da bazı konuların öne çıktığını görüyoruz. Tarım ve turizm öncelikli alanlar olarak ortaya çıktı. Bu iki alanı destekleyen bir ulaştırma altyapısının oluşturulması gerekli bulundu. Öte yandan konferansa, Ordu’nun tüm önemli liderlerinin katılmasına rağmen, kentin kalkınması konusunda çok sayıda proje olmadığı görüldü ve ilk adım olarak, bu eksikliğe çare aranması konusunda fikir birliğine varıldı. 15 Temmuz 2009 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı, fındık ile ilgili devrim niteliğindeki bir düzenlemedir. Fındıkta gerçek üreticinin desteklenmesi açısından büyük bir yol alınmıştır. Bu uygulama önümüzdeki yıllarda Türk ekonomisine etkisini sürdürecektir. Fındık ihracatçıları adına, TİM olarak bu düzenlemeyi destekliyoruz. Gelecekle ilgili belirsizliğin ortadan kalkması için, Tarım Bakanlığı’nın bu uygulaması kararlılıkla sürdürülmelidir. Bu çerçevede, küreselleşen dünya ile çelişmeyen, yeni stratejiler üreten; geniş ufuklu, derinlikli, yaratıcı, vizyoner, cesur ve atılımcı düşünce yapısının oluşması konusu aciliyet kazandı. Tarım ve turizm kent için en önemli sektörler olarak öne çıkmasına rağmen, bu iki sektörü destekleyip geliştirecek; ulaşım, erişim ve imar konularında bir proje derinliliğine ulaşılmadığı belirlendi. Bir kent kalkınma ajansının kurulması arama konferansımızın temel saptamalarından birisi oldu.”