28.02.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
SERVET YILDIRIM - Depremin ardından başsağlığı dilemek için Veysel Ulusoy Hoca’yı aramıştım. Depremde ablasını kaybeden Veysel Hoca bana bölgedeki durumu ve yaşanan sıkıntıları anlattı.
Ulusoy bölgedeki zorlukları aktarırken önemli bir noktaya dikkat çekti. Diyor ki: “Orada tarlalar sahibini bekliyor... Ekinler tarlada, hayatta kalan çiftçi hasat için mayıs ve haziran aylarını bekliyor. Pamuk çiğidinin tarlayla buluşmasına yaklaşık 1 ay var. Ama deprem nedeniyle traktör, araç ve gereçler enkazın altında kaldı.”
Veysel Ulusoy’un kendi yazılarında da vurguladığı gibi “Çiftçinin devlete ihtiyacının olduğu en acil dönemdeyiz.” Köylerin yerle bir olduğu bölgede hayatta kalanlar acılarını içlerine atıp hayata devam edecekler; yine tarlalara gidecekler ama desteğe ihtiyaçları var. Veysel Hoca’nın deyişiyle “Makine ve teçhizatla devleti yanında hissetmek; hasadı birlikte kaldırmak istiyorlar.”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın açıklamaları vardı; depremin şehirlerdeki insanlarımız kadar kırsal kesimde yaşayanları da etkilediğine dikkat çekiyordu.
Aslında deprem felaketinden önce de tarımda sıkıntılar vardı. Sektör, gübreden mazota kadar neredeyse tüm girdilerdeki yüksek maliyet artışları nedeniyle geçen yılı zor geçirmişti. Buna bir de iklim değişikliğinden kaynaklanan yağış düzenindeki olumsuz gidişat da eklendi.
Tarımsal üretimin %15’i
Son felaketlerden sonra Türk tarımı için çok değerli olan bu bölgede üretim azalacağı için Türkiye yılın geri kalan döneminde tarımdan kaynaklı bir gıda arzı ve enflasyon sıkıntısı ile karşı karşıya kalabilir. Çünkü depremden etkilenen bölgede ciddi bir tarım potansiyeli bulunuyordu.
Bu 10 ilin toplam milli gelirde yüzde 9.3 payı var. Ancak iktisadi faaliyet kollarına göre tarımsal üretimin toplamdaki payı yüzde 15 dolayında bulunuyor. Ekonomist Ercan Türkan’ın 2021 verilerinden yararlanarak yaptığı tespitlere göre; 10 ildeki bitkisel üretim değeri ülkenin toplam bitkisel üretim değerinin yüzde 20’sini meydana getiriyor.
Büyükbaş hayvan varlığı toplamın yüzde 12’sini, küçükbaş hayvan varlığı ise yüzde 16.3’ünü oluşturuyor. Bu hayvanların bir kısmı depremde yok oldu; kalanlar da yem bekliyor; barınacak ahır bekliyor.
Bölge Türkiye’de üretilen temel tarımsal ürünlerin önemli bir bölümüne ev sahipliği yapıyordu. Mesela Bayraktar’ın dün paylaştığı verilere göre Antep fıstığının yüzde 82.7’si, pamuğun yüzde 72.7’si, narenciyenin yüzde 57.5’i, mısır ve bademin yüzde 33’ü, buğdayın yüzde 19’u ve zeytinin yüzde 16’sı bu bölgede üretiliyor. Depremden etkilenen 11 ilin toplam tarım istihdamında önemli bir yere sahip olduğunu da unutmamak lazım.
Tarım arazilerinde yapılaşma hatası
Depremin bu kadar yıkıcı olmasının bir nedeni de bazı yapıların tarımsal arazilerde yumuşak zemin üzerine yapılmış olmasıydı. Bu deprem bize tarım alanlarının imara ve yapılaşmaya açılmasının yanlışlığını gösterdi. Sürdürülebilir gıda arzı için hava, toprak, su, orman varlıkları ve tohum gibi doğal kaynakların korunması ve iyi yönetilmesi gerektiğini hatırlattı.
Sadece deprem bölgesinde değil Türkiye’nin birçok yerinde aynı sorun var. Geçen yıl Antalya’nın Finike ilçesinde dinlediğim bir tarım sektörü yetkilisi, ağaçların sökülüp arazilerin inşaata dönüşmesinin yanlışlığını anlatırken “Finike portakalı dünyada ödül sahibi ama biz imara açarak, her yıl inşaat yaparak mahvediyoruz” demişti. Özellikle son yıllarda artan maliyetler nedeniyle artık portakaldan para kazanamayanlar inşaata yöneliyorlardı ama farklı öneriler de vardı. Çok kazandırmayan meyve ağaçlarını söküp inşaat yapmak yerine daha değerli olan ve yurtdışından da yüksek talep gören ürünlerin dikilmesi öneriliyordu.
TZOB Başkanı Bayraktar’ın önerisine kulak verelim. Diyordu ki; “İllerdeki Toprak Kurulları verimli arazilerin imara açılması konusunda daha dikkatli olmalı, kamu yararı maddesi suistimal edilmemelidir. Birçok ilde Toprak Kurullarına çiftçi temsilcisinin çağrılmaması imara açılmayı kolaylaştırıyor. Toprağın sahibi çiftçi temsilcilerinin Toprak Kurullarında bulunması zorunlu olmalıdır.”
BÖLGEDEN GÖÇ ÖNLENMELİ
Veysel Ulusoy diyor ki; “Devlet süreci doğru okuyarak talebi karşılamayı devlet aklı ile gerçekleştirmek durumundadır.” Burada kastedilen kısa vadede yapılacak “deprem yardımları” değildir. Bölgedeki çiftçinin kısa vadeli desteğe ihtiyacı elbette var ama bölge tarımının orta ve uzun vadeli etkileri olacak güçlü bir destek programına ihtiyacı bulunuyor.
Aksi takdirde Türkiye’nin gıda güvenliği tehlikeye gireceği gibi kırsaldan kentlere ciddi bir göç dalgası yaşanabilir. Özellikle bu göç tehdidine karşı acil tedbirlerin devreye konulması gerekiyor. Bayraktar’ın dediği gibi bölgedeki çiftçilerin köyünü, tarlasını ve üretimini terk etmesi muhakkak önlenmelidir. Yapılacak çok şey var ama bazılarının süratle yerine getirilmesi lazım. Mesela depremde enkaz altında kalan traktör, tarım makineleri ile araç ve gereçlerin enkazdan çıkarılması ve mümkünse onarılması gerekiyor ama bu zaman alacak gibi görünüyor. Tarımı en iyi takip eden yazarlardan biri olan Ali Ekber Yıldırım, Tarım Dünyası’ndaki yazısında bu soruna yönelik olarak bir öneride bulunarak, “Tarım makineleri parkı oluşturulması gerekiyor. Gerekirse bu konuda da bir kampanya düzenlenerek imalatçı, üretici firmalardan makine desteği sağlanarak bu parklar oluşturulabilir” diyor.
Ciddiye alınması gereken bir öneri bu çünkü çiftçinin tarlaya inmesi gerekiyor. Ancak bu makine ve ekipmanlar olmadan tarlaya inilemiyor. Ziraatçılar belirli yerlerde makine parkları kurulmasının ve üreticilerin makine ve ekipman kullanımının sağlanmasının kritik önem taşıdığını söylüyorlar.
Kısacası; bölge depremde büyük bir darbe aldı. Aynı şekilde bölgedeki tarım ve hayvancılık da bu darbeden payını aldı. Zor bir tablo ile karşı karşıyayız. Çok sayıda sorun aynı anda çözüm bekliyor. Tohum, mazot, gübre ve yem ihtiyacı var; sulamada çözülmesi gereken sorunlar var. Ağaçlarda kalan limonların toplanması gibi bir sorun var. Kısacası çiftçinin güçlü bir desteğe ihtiyacı var.