24.09.2008 - 00:23 | Son Güncellenme:
Kobi / Serkan Arman
Ocak 2007’de ABD’nin en ciddi eğitim kurumlarından Kaliforniya Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Eric Ederer, “Modern Türkiye’de ‘Öteki’lerin Enstrümanı Olarak Cümbüş” adlı 187 sayfalık bir tez sundu.
Ederer’in tez konusu yaptığı cümbüş adlı müzik aleti, 1920’lerin sonunda Zeynel Abidin Cümbüş tarafından icat edilen ve bugün 6 kıtaya ihraç edilen bir Türk markası. Cümbüş Müzik adlı şirket bugün dördüncü nesil Fethi Cümbüş ve Alihan Cümbüş yönetiminde asırlık yolculuğunu devam ettiriyor. Fethi Cümbüş, şirketin macerasını şöyle anlatıyor:
“Büyük dedemiz Zeynel Abidin Bey, Osmanlı ordusunda askermiş. Silah tüccarlığı da yapıyormuş. Çanakkale Savaşı onu çok etkilemiş. Savaş sonrası İzmir’de inzivaya çekilip kendini müziğe vermiş. Metal bir gövdeye ağaç sap takarak 1920’lerin sonunda cümbüşü icat etmiş.”
Alüminyum gövdesi nedeniyle sesi gür çıkan cümbüş, zamanın mikrofonsuz sahnelerinde çok tutulmuş. Kolay zedelenmeden Anadolu’yu gezebilmesi artısı olmuş.
Adını Atatürk koydu
Ocak 1930’da ise Atatürk İstanbul’da ilk kez Zeynel Abidin Bey’in oğlu Cemal Bey’in çaldığı cümbüşü dinlemiş. Atatürk’ün, ‘Çok neşeli, girdiği yerde cümbüş olur’ demesi üzerine aletin adı da konulmuş.
Fethi Cümbüş, “Zeynel Abidin Bey’in diğer oğlu dedemiz Fethi Bey ise cümbüş siparişleri gelmeye başlayınca İzmir’de imalata yönelmiş. Fethi Bey’in oğlu babamız Naci Cümbüş ise cümbüş ve diğer müzik aletlerinin üretimini büyütmüş. Ben ve kardeşim Alihan’a ise dünyaya açılma görevi düştü” diyor.
Maç davulları Cümbüş’ten
Fethi ve Alihan Cümbüş kardeşler işi devralınca önce müzik aletlerine bir standart getirmiş. Fethi Cümbüş şöyle anlatıyor:
“Üretimi Bayrampaşa ve Merter’den sonra artık Sefaköy’e taşıdık. Cümbüşün gövdesi alimünyumdan yapılır. Sapı değiştirerek ‘cümbüş tambur’, ‘cümbüş gitar’ ve ‘cümbüş saz’ gibi çeşitler yapıyoruz. Ben üniversite sonrası ihracatı düşünmeye başladım. Ama müzik aletlerimizde standart yoktu. Mesela kavalı düşünürsek kamışın boyuna göre ses değişir. Türkiye’de üretim kulağa göre yapılır. Standart olmayınca kamışa zurna der ve 2 liraya satarsınız. Avrupalı standartlı yaptığı için aynı kamışa obua der ve 200 liraya satar. Öncelikle tüm müzik aletlerimizde bir standart sağladık.
1980’lerin sonunda Arabistan’a darbuka satmaya başladık. Dünyada etnik müziğe merak başlayınca darbuka satışımız Avustralya’ya kadar genişledi. Atina Olimpiyatlar’ının açılışında çalınan davulları biz sattık. Maçlarda çalınan davulları da biz yapıyoruz. Ayrıca mehter takımlarını da donatıyoruz.”
Darbukaya Topkapı Sarayı’ndan onay
Cümbüşün dünyada tanınması ise, 1970’lerde Kaleidoscope grubundan David Lindley’in Kaliforniya’da bir dükkânda bir cümbüş bulmasıyla başlamış. Sonra dünya müziğinde çok popüler olan cümbüşü bugün Cezayirli Khaled’den, ABD’li Ara Dinkjian’a kadar birçok sanatçıdan dinlemek mümkün.
Fethi Cümbüş, “Yılda 5 bin cümbüş ve 50 bin darbuka üretiyoruz. Bir cümbüş 200 YTL civarında satılıyor. Bunların yarısı yurtdışına gidiyor. Mandolin de yapıyoruz ama gitar üretmiyoruz. Çünkü Çin’in ucuz üretimiyle başa çıkamıyoruz.
Çinliler çok sayıda üretim yaparlarsa ucuz olduklarından belirli kesimlere hitap eden cümbüş, mandolin ve darbukaya giremiyorlar.
Atölyemizde 20 usta var. Ayrıca bir o kadarı dışından bize kanun, kaval gibi aletlerin üretiminde destek oluyor. Müzik aletlerine kota olmadığı için ihracatçılar kalitesiz müzik aletlerini Türkiye’ye yığabiliyor. Bizim elimiz kolumuz bağlı. Mesela bakır darbuka ve el zilinde pirinç kullanırız. İhracat mevzuatına göre pirinç eşyanın Topkapı Sarayı’ndan ‘Antika değildir’ raporu alması gerekiyor. Darbukaları Topkapı Sarayı’na götürüyoruz ve sandıklar kurşunlanıyor. İşlerimiz çok uzuyor.”
Şirketlere darbukalı motivasyon
Cümbüş Müzik’in yeni bir işi de darbukalı, marakaslı motivasyon!
Birçok şirket çalışanlarının rahatlaması ve motive olması için ünlü perküsyon ustası Okay Temiz hocalığında vurmalı çalgıların çalındığı programlar düzenliyormuş. Cümbüş Müzik de buralarda çalınması için firma logolu on binlerce darbuka ve marakas üretiyor.
Kapıcı dairesinde takıya başladı, “Fatma’nın eli”yle sosyeteyi yakaladı
Girişimci Betina Demişulam, aile şirketinde iyi bir pozisyonda çalışma imkânı dururken, kendi işini kurmayı aklına koymuş. Modaya ve özellikle takılara meraklı olan Demişulam, önce bu konuda eğitim almış, ardından işe tezgâhtarlıktan başlayarak tüm püf noktalarını öğrenmiş.
Evdeki odasında başladığı takı üretimini, daha sonra apartmanın kapıcı dairesine taşıyan Demişulam, 4 yılda sosyete ve iş dünyasının birçok ismini müşterisi yapmış. Demişulam, Londra’da üniversitede moda okuyarak başladığı girişimcilik macerasını şöyle anlatıyor:
Vakko’da tezgâhtar oldu
“Üniversite bitince 2001’de İstanbul’a dönüp Vakko’da tezgâhtar olarak işe girmiştim. Bir yıl çalıştım. Ürün müdür yardımcılığına yükseldim. Babam, şirketine çağırınca iki sene burada kendisine yardımcı oldum. Ancak içimde hep kendi işimi kurma isteği vardı. Hemen yurtiçi ve yurtdışında birkaç takı kursuna katıldım.
Şubat 2004’te yatak odamda takı üretmeye başladım. İki ay sonra apartmanın kapıcı dairesine geçip kasıma kadar orada çalıştım. Takılarım çok beğenildi.
Kamışlı ve Dinçkök müşterisi
Nişantaşı’nda bir daire tutup ‘Mon Reve’, yani Fransızca ‘benim rüyam’ markasıyla satışa başladım. Dükkânı ikinci katta tutabildiğim için çok gelen olmuyordu. Bu sırada koleksiyonumu Beymen’e götürdüm. Çok beğendiler ve 15 mağazalarında birden satmaya başladılar.”
Demişulam, Mon Reve markası tanınmaya başlayınca Nişantaşı’nda birinci kat bir dükkâna geçmiş. Atölyesini de dükkânın içine kurmuş. İstinyePark ve KemerMall alışveriş merkezlerine seyyar dükkânlar açmış. Şöyle anlatıyor:
“8 çalışanım var. Kolye, bilezik, yüzük ve küpe yapıyoruz. Fiyatlar 35 YTL’den başlıyor. En çok Hz. Fatma’nın eli olarak bilinen figürle yaptığımız takıları satıyoruz. Hedefim pırlantaya geçmek. Anadolu yakasına da mağaza açacağız. Yılda 300 parça üretiyorum. Emine Kamışlı, Mutlu Dinçkök ve Gamze Dinçkök’ü önemli müşterilerim arasında sayabilirim.”
DENİZBANK CEVAPLIYOR
Üye İşyeri Anlaşması nedir?
Belirli bir sözleşme çerçevesinde banka kartı veya kredi kartı hamiline mal ve hizmet satmayı kabul eden gerçek ve tüzel kişilerle bankaların yapmış olduğu anlaşmalardır. Diğer bir deyişle firmalar banka kartı ile işlemi gerçekleştirir ve işlemin karşılığı olan satış bedelini daha sonra bankadan tahsil eder.
Üye İşyeri Anlaşması’nın avantajları neler?
Günümüzde birçok banka, piyasadaki kredi kartı işlem hacmini artımak için POS cihazı pazarlama çalışmalarını hızla sürdürüyor.
Örneğin müşteriye alışveriş karşılığında puan ve hediye verilmesi veya taksit yapılması, bir işletmeyi daha tercih edilebilir hale getiriyor. Bu durum aynı zamanda işletmelerin cirosunu da olumlu yönde etkiliyor. İnternet üzerinden ürün veya hizmet satışı yapan firmalar da ‘elektronik ticaret’ ya da ‘sanal POS’ olarak da adlandırılan sistem çerçevesinde anlaşma yapabilir.
Bir diğer yaygın sistem ise ‘mail order’dır. Bu sistemde kart fiziken kullanılmadan sadece müşterinin kart bilgisi, imzası ve işlem tutarını içeren talimat alınmasıyla ürün veya hizmet satılabilir.
Bu hizmetin maliyeti nedir?
Bankalar işletmelerin cirosuna göre yapılan satışların ödenmesiyle ilgili çeşitli alternatifler sunmaktadır. Söz konusu sistem yapılan satışların bankada blokede kalmasıyla gerçekleşmekte ve satış tutarlarının blokede kaldığı gün sayısı arttıkça işletmeden alınan komisyon düşmektedir.
Bu nedenle işletmeler nakit akışları ve ödemelerini göz önünde bulundururak sonunda satış bedellerini alacakları bloke gün sayısını kendileri tercih edebilmektedir.
milliyetkobi.com’da ne var?
- Muhasebe nedir, neden önemlidir?
- Sanayiciden imdat çığlığı...
- Bilişim: Çağı yakalama ve işsizliğe çözüm kapısı.
- Avrupa iş geliştirme merkezleri yayılıyor...
- Ambalaj her şeydir!