01.11.2012 - 11:54 | Son Güncellenme:
Başçı, "Döviz likiditesi ile yerel para birimi cinsinden likiditeyi birbirinden bağımsız olarak yönetebilen bir merkez bankası, kısa vadeli sermaye akımlarının yol açtığı olumsuz yan etkileri daha kolay bertaraf edebilir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yeni geliştirdiği politika araçları sayesinde şu anda bu imkana sahip bulunmaktadır" dedi.
Türkiye Ekonomi Kurumu 3'ncü Uluslar arası Ekonomi Konferansı Çeşme Altınyunus Otel'de başladı. Toplam üç gün sürecek "Borç Dinamikleri, Finansal İstikrarsızlık ve Büyük Durgunlukö konulu konferansta 50'den fazla seçilmiş oturum yer aldı.
Konferansın açılışında Nobel Ödüllü İktisatçı Joseph Stiglitz başta olmak üzere dünyaca ünlü ekonomistlerin de aralarında bulunduğu bir dinleyici kitlesine konuşan Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, finansal istikrarın büyüme ve istihdam ile yakın ilişkisi olduğunu vurgulayarak "Finansal krizleri önlemenin maliyeti bu krizlerin yol açtığı maliyete kıyasla çok daha düşüktür dedi. Türkiye'nin yakın tarihinin buna güzel bir örnek olduğunu kaydeden Başçı, "Türkiye'de 2001 yılında yaşanan finansal kriz kamu borç yükünü 30 puan artırmış, büyüme ve istihdam derin bir şekilde etkilenmiştir. 2002 yılından itibaren ise fiyat istikrarı, finansal istikrar ve verimlilik artırıcı yapısal reformlara odaklanılmıştır. Bu sayede ülkenin ekonomik refahı hızla artarken aynı zamanda finansal sektör dış şoklara karşı daha dayanıklı bir yapıya kavuşmuştur. Finansal istikrarı pekiştirici yönde atılan adımlar, 2008 - 2009 yıllarında derinleşen küresel ekonomik kriz sonrasında ülkemizin hızla toparlanmasını ve 2011 - 2012 Avrupa Borç Krizinin etkilerini en az hasarla atlatmasını sağlamıştırö değerlendirmesini yaptı.
"AVRUPA BORÇ KRİZİ ETKİLERİ DAHA SEÇİCİ OLDU"
Lehman Krizi'nin küresel çapta etkilerinin olduğunu, tüm ekonomilerin buna hazırlıksız yakalandığını ve hepsinin krizden belli ölçüde etkilendiğini aktaran Başçı, "Avrupa Borç Krizine baktığımızda ise bunun etkilerinin çok daha seçici olduğunu görmekteyiz. Mali disipline uyan ve finansal istikrarı gözeten ülkeler bu süreçten göreceli olarak daha az etkilenmişlerdir. Sorunlu ülkelere bakıldığında, özellikle mali disiplinden uzaklaştıkları ve böylece kamu borç stoklarının GSYH'ye oranının çok yüksek seviyelere geldiği gözlenmektedir. Akademik literatürde, bu oranın yüzde 90'ı geçtiği ülkelerde büyümenin yavaşladığı tespit edilmiştirö diye konuştu.
SICAK PARAYA KARŞI ÖNLEMLER
Küresel finansal kriz sonrası gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha önce denenmemiş para politikaları uygulanmaya başlandığına da dikkat çeken Erdem Başçı, şöyle konuştu: "Kısa vadeli faiz oranlarını sıfır sınırına kadar indiren gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ilave parasal genişlemeyi kredi politikalarını da içeren likidite politikaları yoluyla sağlamaktadırlar. Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları da başta zorunlu karşılıklar olmak üzere ellerindeki likidite araçlarını aktif olarak kullanmaktadırlar. Döviz likiditesi ile yerel para birimi cinsinden likiditeyi birbirinden bağımsız olarak yönetebilen bir merkez bankası, kısa vadeli sermaye akımlarının yol açtığı olumsuz yan etkileri daha kolay bertaraf edebilir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yeni geliştirdiği politika araçları sayesinde şu anda bu imkâna sahip bulunmaktadır. Bu doğrultuda, kısa vadeli sermaye akımlarının Türkiye'deki kredi genişlemesi ve döviz kurları kapsamında sterilizasyonu etkili bir şekilde yapılabilmektedir.