18.01.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Bu konu tarihte de çok tartışılmış. Bunlardan en bilineni Thomas Robert Malthus’un (1766-1834) “Nüfus Hakkında Bir Deneme” başlıklı çalışması ile başlattığı tartışmadır. Malthus bu çalışmasında, nüfusun geometrik bir hızla, yani katlanarak artarken gıda arzının ise aritmetik arttığını ve bunun açlığa, kıtlığa, kitlesel ölümlere yol açacağını öngörmüş.
Bir matematikçi olan aynı zamanda felsefe eğitimi de alan Malthus’a göre nüfus çığ gibi artıyor ama toprağın verimi belli bir düzeye kadar artırılabiliyor, ötesine geçilemiyordu. Dünya nüfusu bugün de artmaya devam ediyor. Dolayısıyla açlık tehdidi hala sürüyor. İşte burada devreye “sürdürülebilir tarım” giriyor. Artan dünya nüfusunu doyurmanın yolu geçmişte olduğu gibi bugün de “sürdürülebilir tarım”dan geçiyor.
Sürdürülebilir mi? Organik mi?
Sürdürülebilir tarım deyince akla hemen organik tarım gelmesin. İkisi farklı şeyler. Organik tarım, insan sağlığına ve çevreye zarar vermeyen ve kimyasal girdi kullanılmadan üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Doğal dengeyi koruyarak hava ve su gibi yaşamsal kaynakların ve doğal hayatın korunmasını da amaçlar. Organik tarım insan sağlığını korumayı ve iyileştirmeyi hedefler ama sürdürülebilir tarım çok daha ötesidir. İnsanları doyurmayı, ihtiyaçları olan miktar ve kalitede gıdanın satın alınabilir fiyatlarla, yani uygun maliyetlerle üretilmesini amaçlar. Ancak bunu gerçekleştirirken çevrenin ve kaynakların korunmasını gözetir ki, gelecek kuşaklar da beslenebilsin.
Malthus’un teorisi acımasızdır. Yaklaşan felaketi önlemek için doğum oranlarını düşürmenin gerektiğini söyler. Ücret artışına karşıdır, nüfus artış oranının bir şekilde yavaşlatılması gerektiğine inanır. Yoksullara yük gözüyle bakar. Sonuçta Malthus haksız çıktı. O bu görüşü ortaya attığında dünyanın nüfusu 1 milyar bile değildi. Oysa şimdi 8 katına çıktı. Ne onun korktuğu boyutta küresel açlık oldu, ne de kıtlık. Ortalama yaşam süresi de onun devrine kıyasla iki katına yükseldi. Malthus’un öngöremediği gelişme teknolojik sıçramanın tarıma, gıda arzına olan etkisiydi.
Olmazsa olmazları
Sürdürülebilir tarımın tanımında teknolojinin etkin biçimde ve doğaya uygun şekilde kullanımı vardır. Sürdürülebilir tarımın içinde endüstriyel tarım vardır. Toprağın kalitesinde kalıcı kayıpların önlenmesi; su kaynaklarının aşırı kullanımının önüne geçilmesi vardır. Üretim yaparken ekolojik dengenin korunması, ekosistemin ve biyoçeşitliliğin sürdürülmesi vardır. Sürdürülebilir tarımda teknoloji kullanımı vardır ama aynı zamanda ürünlerin insan sağlığına faydalı olmasını gözetir. Maalesef şu anda bazı üreticiler tarafından yaygın şekilde yapıldığı gibi ürünü pestisitlere, toksik etkilere sahip kimyasallara boğmak sürdürülebilir tarımın el kitabında yoktur.
Geçen hafta Dünya Web TV’de Vahap Munyar'ın konuğu Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis’ti. Çok bilgilendirici bir sohbetti. Mehmet bey, 45 yıllık tecrübesi ile Türkiye’de tarımı ve sorunlarını en iyi bilen birkaç kişiden biri olarak, “Üretimde sürdürülebilirliği sağlamamız lazım” diyordu, “Çiftçilerimizi daha az su isteyen tohumlara yönlendirmemiz” gerektiğini, kaynakların verimli kullanılmasını, gıda kaybı ve israfının en aza indirilmesini anlatıyordu. İklim, toprak ve su yapısına uygun ürünlerin geniş havzalara ayrılmasından, parçalı ve dağınık arazilerin toplulaştırılmasından bahsetti. “Sürdürülebilir gıda arzı için hava, toprak, su, orman varlıkları ve tohum gibi doğal kaynaklar korunmalı ve iyi yönetilmeli” dedi. Mehmet Reis’in sözünü ettiği bu başlıkların her biri sürdürülebilir tarımın olmazsa olmazlarıdır.
Ve tabii ki bir de kritik olan işin finansman boyutu var. “Sürdürülebilir tarım”da bu işin finansmanına kaynak ayıran, çiftçiyi destekleyen ve eğiten kuruluşlar olmalı…