15.06.2016 - 11:29 | Son Güncellenme:
LYS öncesi süreç ve eğitim sistemimizle ilgili önemli açıklamalarda bulunan, ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nebi Sümer; sınav endeksli eğitim sisteminin normal dağılımında, “çok başarılı” ve “çok başarısız” öğrencinin oranının düşük olduğunu, çoğu öğrencinin “ortalama” aralıkta kaldığını vurgulayarak, “Bazı ebeveynler maalesef kendi yarattıkları bir illüzyon, yanlış algı sebebiyle, çocuklarından, ilgi ve kapasitelerinin dışında taleplerde bulunuyorlar.” dedi.
“Sınav sistemi zaten gençleri sıralamaya Sokuyor; bir de aileler olarak biz sıralamayalım gençlerimizi”
Gençlerimizin sevdikleri, başarılı oldukları ve ilgilendikleri alanları tanımlayıcı olarak gördükleri için, onları o alanlarda özendirmenin önemine dikkat çeken Sümer, şunları söyledi: “Sınav sistemi, bizzat gençleri değerlendirmeye ve sıralamaya soktuğu için, aslında bir grup öğrencide özsaygı zedelenmesi yaratıyor. Bu olumsuzluğa, bir de aileler katkıda bulununca; süreç içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor. Tüm gençlerin, yüzde 5’lik dilime girmesi mümkün mü? Her öğrencimiz, bazı konularda başarılı ve bazılarında da başarısız olacaktır. Daha doğrusu, bazı konulara ilgi duyacak, bazı konulara duymayacaktır. Gençlerimizin sevdikleri, ilgilendikleri alanlardan özsaygı çıkartmasına yardımcı olmak çok önemlidir. Örneğin, sporda ya da sanatta başarılı bir genci, tıp fakültesini kazanmaya zorlamak; onun, spordan ya da sanattan özsaygı çıkartmasını engellemek anlamına geliyor. Gencin ilgilenmediği ve dolayısıyla başarısız olduğu alanları, tanımlayıcı alanlar arasından çıkartmak gerekiyor. Ama sistem buna izin vermiyor çünkü çıtayı bir anlamda sistem koyuyor ve herkesi aynı ölçütle değerlendiriyor.. Çıtanın üstünde kalamayana sistem, ‘Sen geride kaldın!’ dediği için, ebeveynler de kendilerini çaresiz hissediyor. Bu noktada okullara ve ebeveynlere büyük iş düşüyor. Gençlere artan keşif alanlarının gösterilmesi lazım… ‘Diğer alanlarda nasıl gelişebilir çocuğumuz?’ sorusu son derece önemlidir. Bunun mümkün olduğunu bilmesi lazım öğrencinin. Çok sayıda seçenek arasından seçim yapmak, varoluşsal bir kaygıdır. Birini seçmek, diğerlerini reddetmek demektir. Düşünsenize, aklına gelen tüm alternatifleri eleyen, biraz farklı olan bir genç ne yapacak? Hepsini reddederek doğru yapıp yapmadığı stresine girecek. Anne babanın, ‘Doğru yaptın!’ mesajıyla, hissiyle desteklemesi gerekiyor çocuğunu, çünkü gençler zaten stres altındalar ve emin değiller kararlarında. Ebeveynler gençlerin yeni keşif alanlarını, kanallarını görmesine destek olmalı.”
“Her Meslek İhtiyaç”
Günümüz dünyasında, daha esnek ve fazla seçenek sunan sistemde gençlerin farkında olmadan bir de karar baskısı altında olduğunu belirten Prof. Dr. Nebi Sümer; “Sınav sistemi maalesef meslekleri değerlendirme sistemine sokuyor. Meslekler arasında bir hiyerarşi kuruyor. Bazı mesleklere yönelik bölümleri okuyabilmek daha yüksek bir puanla mümkün olunca; bu meslekler, sanki daha seçkin ve daha özel insanlara göreymiş gibi bir imaj oluşuyor. Dolayısıyla, diğer meslekler de sıradanmış gibi algılanıyor. Mesela bir öğretmenlik mesleği, doktorluk mesleğinden daha az kapasite gerektirirmiş ya da teknik bir konu, hukuktan daha gerideymiş gibi, son derece yanlış algılar oluşuyor. Oysa her mesleğe ihtiyacımız var. Bu nedenle, ailelerin çocuklarını, yetenek ve isteklerini keşfetmeleri için yönlendirilmeleri ve onların isteklerini ve yeteneklerini de göz önünde bulundurarak, tercih konusunda baskı yapmamaları gerekiyor” şeklinde konuştu.
“Sen koşulsuz olarak sevilen birisin; ilişkimiz ve geleceğin bir sınava bağlı değil”
Tam sınav öncesi dönemlerle ilgili önemli pratik bilgiler de veren Sümer, “Sınav öncesi dönemlerde ebeveynler, hırslarını kontrol edip; çocukları için, tamamen ilişkiye odaklı, kimseye ek stres yüklemeyecek rahat bir ortamı hazırlamalı.” dedi.
Özellikle sınav öncesi dönemde, ailelerin çocuklarına, bilhassa sözsüz olarak, davranış ve tutumlarıyla vermesi gereken en önemli mesajın; “Sen, koşulsuz olarak sevilen birisin, bizim ilişkimiz ve senin geleceğin sınav başarına bağlı değil!” mesajı olduğunun altını önemle çizen Sümer; “Sınav öncesi dönemi, normal bir süreç gibi yaşatmak gerekiyor çocuklara. ‘Bugün soru çözdün mü?’ gibi, aslında hırsla yüklü sorulardan uzak durmak ve kaygıyı arttırmamak gerekiyor. Çünkü sınav kaygısı içinde olan genç, bilişsel kapasitesini, enerjisini sadece sınava konsantre edemiyor. Unutmayalım; aynı merkezden enerji harcıyoruz hepimiz. Yani, kaygıyı, stresi yönetmek için harcadığımız enerjiyle, soruyu anlamak için harcadığımız enerjinin kaynağı aynı merkezde…” dedi.