14.10.2024 - 07:01 | Son Güncellenme:
EĞİTİM SERVİSİ
Gıda tüketiminin yarısının pirinç, buğday, mısır ve şeker pancarından oluştuğunu aktaran Ambarcı, “Bugüne kadar yaklaşık 7 bin bitki türünün gıda olarak değerlendirildiği biliniyor. Ancak bugün yalnızca yaklaşık 150 tür ticari olarak üretiliyor ve piyasada bulunabilir durumda. Bu da biyoçeşitlilik açısından olumsuz bir durum. Oysa doğanın dengesi için biyoçeşitliliğe ihtiyacımız var. Büyük arazilerde yalnızca tek bir ürün üretmeye dayalı tarım sistemi, buna büyük ölçüde zarar veriyor” değerlendirmesini paylaştı.
Gizli açlığa neden oluyor
İnsanların enerji için çok fazla tahıl ve şeker tükettiğine değinen Ambarcı, “Bu da dengesiz ve yetersiz beslenmemize neden oluyor. Proteinleri az miktarda ve sadece belli başlı bazı ürünlerden alıyoruz. Tahıllar ihtiyacımız olan vitaminler yönünden yeterli değil. Bu beslenme türü “gizli açlık” veya obeziteye neden oluyor. Eğer, eskiden beslenmemizde yer alan ama zamanla unuttuğumuz yetim türleri beslenme sistemimize dahil edersek, hem biyoçeşitliliği destekleyip hem de yeterli ve dengeli beslenme sağlayabiliriz. Lif, vitamin ve mineral yönünden oldukça zengin bu türlere; Ege Bölgesi için şevketi bostan, deniz rezenesi ve bazı börülce türlerini örnek olarak verebiliriz. Bu türler bölgeye çeşitlilik getirir ve besleyici özellikleri çok yüksektir. Mesela kinoa ve chia tohumu, popülerleşince üretiilmeye başlandı. Eskiden yetim türlerdi. Buna benzer yetim türleri yeniden yaygınlaştırmalıyız” dedi.
Önyargı freni
Toplumda NUS denilen bu tür besinlerin faydaları bilinse de çeşitli önyargılar ya da alışkanlıklardan dolayı tüketilmediğini dile getiren Ambarcı şunları söyledi: “Tüketici bazı bariyerlerle karşılaşıyor. Bu ürünleri bulamıyor, fiyatı fazla gelebiliyor bazen de pişirmeyi ya da hangi ürünlerle birlikte tüketebileceğini bilmiyor. Hatta zaman zaman bu ürünleri tüketmek fakirlik veya alt kültürle eşleştiriliyor. Bilgi düzeyini artırmalıyız.”