03.01.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Sahip olduğumuz zaman az değil çok. Az olan zaman, ondan yararlandığımız zamandır.
Seneca
Akalın Zorlu, Gürcan Berk, Doğan Akı, Ertan Gürkan (Kelebek) ve de bendeniz sözleştik. Salgının hafiflediği günlerde Alsancak Kulüp Ali’de buluşacağız. Birkaç kadeh tokuşturup eski günlerden söz edeceğiz. Bir miktar da masada bulunmayanlara sallayacağız. Önce Gürcan Abi, “Bana eyvallah” dedi. Ardından Akalın Zorlu, “Seni fazla bekletmeyeyim. Ayıp olmasın” diyerek onu izledi. Biz kalanlarla buluşmamızı ertelemeyelim derken, bir eksilme haberi de geçen hafta Doğan Abi’den geldi. Kaldık mı iki kişi? Bu satırlarda yakınma yok. Her şey doğal sürecinde Darwin Kuramı’na göre işliyor. Sıralamaya baktığımızda Gürcan Abi, Akalın Abi’nin önüne geçmiş görünüyor birkaç yıl eksikle. Bizimkisi çok ağıt yakılacak değil. Zamanı gelmiş yolculuklar. Benzerlerimizin, eski tüfeklerin yorumu böyle.
Dinçer Sümer, tiyatro yazarı, oyuncu, şair, İzmir sevdalısı. Yani diyeceğim o ki üretkenler sınıfından. Şöyle diyor:
Doktor, ben iyi değilim
bana iki tertip İzmir yaz
yüreğim darda, bozgundayım
tütünüm acı tütmekteyim
Çatalkaya’nın dumanı gibi
bak benzin kül beyaz
Çatalkaya kaldı mı İzmir’de? Onun üstlerinde kümeleşen bulutların yoğunluğundan yağmurun şiddetini belirlerdik. Giderek eksilmek ve de geriye kalmak. Ya da sırasının gelmesini beklemek. Tatsız bir duygu ama dalgaya almak olası eğer eğlenceli biriyseniz. Yılmaz Özdil’in bir köşe yazısı şöyle bitiyordu, “Sanatçılarımız gidiyor, ünlüler kalıyor geriye…”
Yaptığı iş ne olursa olsun kunduracı, börekçi, köfteci, ressam, şair, müzisyen, tiyatrocu, futbolcu… Hepsinin müşterisi var değil mi? Kemeraltı’na giriyorum, Veysel Çıkmazı’nda Tek Nal-Ferit Abi yok. Oradan çıkıyorum. Arkasına giriyorum. Şükran Lokantası-Edip Abi yok. Dönüyorum Kemeraltı Karakolu’ndan sola. Camiyi geçiyorum. Köfteci Birol yok. Eskiye ağıt yakmıyorum. Elbette biliyorum. Çarşılar çeşitlendi, çok şey dönüştü. Ama niye nitelikli insanın alın terinden üretilmiş kaliteli ürünlere tükenmeyen bir sevdamız var?
Ve de, “Dünyada;
Üst sınıf yaşar
Orta sınıf şikayet eder
Alt sınıf şükreder
Üst sınıf paraya
Orta sınıf lidere
Alt sınıf Tanrı’ya tapar”
Einstein
Yıllar önce cumartesi-pazar iki maç oynardı takımlar dönüşümlü. Yani söz gelimi Alsancak Stadı’nda cumartesi-pazar dört maç, dört ayrı takım izlerdiniz. Pazartesi izinli günümüzdü. Seyfi Talay, Cengiz Kayalar, Turgay Meto ile izinli günümüzün akşamında Tek Nal’da buluşur, demlenirdik. Haftada bir gün sorun yok. Gün sayısını abartırsanız sorun başlar. Seyfi Abi, kaptanımız ve de yol göstericimizdi. Akşama adam gibi başlayıp adam gibi bitirmek yaşam felsefesiydi. Bir gün ileride parmaklar hala kalem tutuyorsa “yedi günde bir akşam” öykülerini de yazarız. Cengiz Kayalar ile Ticaret Lisesi’ni, Ticari Bilimler Akademisi’ni birlikte okuduk, birlikte bitirdik toplam 11 yılda. Normal arkadaşlar 7 yılda bitirdi. Seyfi Abi erken demir aldı limandan. Cengiz de bir süre önce. Turgay’la telefonlaşıyoruz uzun uzun. Yaşamın maliyeti yaşlanmaktır. Yitip eksilmeler de ona dahil. Ve Can baba noktalıyor meseleyi, “Gitmek gerekir bazen. Fazla yormadan, daha çok baktırmadan. Eğer vaktiyse ardına bile dönüp bakmadan…”
Mutlu yıllar. Aydınlık günler. Esen kalın.
Bir kenara yazın, bulunsun
-Deneyim, müthiş bir avantajdır. Problem ise şurada. Deneyim kazandığında onunla hiçbir şey yapamayacak kadar yaşlanmış oluyorsun. (Jimmy Connors)
-Üç adım atmak için bazen bir adım geri gitmek gerekir. (Ahmet Kandemir)
-Yenilmek her zaman bir uyandırma zilidir. (Usain Bolt)
-Bir insanın ölümü kendinden çok geride kalanların sorunudur. (Thomas Mann)
-Bir işin nasıl yapılacağını biliyorken bir başkasının yapamadığını görüp dilini tutmak imkansızdır. (Bernard Shaw)
An gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmak bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir
biter muhabbet
çalgılar susar
heves kalmaz
Şataraban ölür.
(Attilâ İlhan)