EgeBir Başka Gözle

Bir Başka Gözle

11.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Büyük Ortadoğu Planı

Bir Başka Gözle




İnsan sevdiği, yakından tanıdığı, çalışmalarını beğeniyle izlediği insanları kaybedince gerçekten üzülüyor.
Tevfik Lav da onlardan biriydi.
Futbol dünyasında pırıl pırıl parlayan bir değerdi.
Ve yapacağı çok şey vardı.
Ölümün kapımızı ne zaman çalacağı belli olmuyor.
Bundan kısa bir süre önce aramızdan ayrılan Cem Karaca'nın belki de son röportajında ölümle ilgili bir soruya verdiği cevap hala aklımda...
"Hayat bir film gibidir. Aniden son yazar (The end) ve film biter... Hepsi bu evlat... Hepsi bu..."
Bu kadar kısa, bu kadar basit...
Cem Karaca'ya yakışan bir cevap...
Barış Manço ve Cem Karaca gibi sanatçılar bizlere çok şey öğretti.
Bektaşi, Alevi geleneğinden Anadolu halk İslam'ına, oradan da evrenselliğe uzanan bir sentezi bizlere sundular.
Bunların da ötesinde insan olduğumuzu hatırlattılar.
Akıl, vicdan ve kalbimizin sesini dinlemek bu iki ustanın bizlere anlattığı değerlerdi.
Gür sesi, pervasız tavrı ve hırçın delikanlı edasıyla Cem Karaca'yı unutmak mümkün mü?
Bazı insanları unutamazsınız.
Barış Manço'yla da bir keresinde röportaj yapma fırsatı yakalamıştım.
Not defterimde şu cümlelerin altını çizmişim.
"Mutlu olmayan insanlar kimseyi mutlu edemez. Her insan mutluluğun formülünü kendince bulmalı..."
"Başarıya ulaşmanın yolu kimseyle uğraşmadan kendi başarınızla yarışmanızdır. Başarının tek kriteri kendi kendinizi geçmek için çalışmaktır..."
Hırslı olmakla, iddialı olmayı birbirinden ayıran, kompleksiz sözler...
İnsanın sadece kendisiyle yarışması gerektiğini bir anlayabilsek...
Olaylara bir de bu gözlükle bakabilsek...
İlişkilerimize bu olgunluğu yansıtabilsek...
Cem Karaca'nın sözlerini unutmayın...
"Hayat bir film gibidir. Aniden son yazar (The end) ve film biter... Hepsi bu evlat... Hepsi bu..."

Ağlayan bir çocuk, ölü bir çocuktan daha iyidir
Geçtiğimiz günlerde trafik canavarının korkunç yüzü kendini bir kez daha gösterdi ve Konyaspor Teknik Direktörü Tevfik Lav'ı aramızdan aldı.
Oysa kendisiyle bu üzücü olaydan yalnızca dört gün önce hiç kopamadığı okulu Celal Bayar Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu'nun önünde karşılaşmıştık; yaptığı nazik çay davetini verdiğim bir randevu nedeniyle "İnşallah bir dahaki sefere" diyerek kabul edememiştim. Bir daha seferki buluşmamız ilkinden yalnızca 20 metre ötedeydi.
Üniversitesindeki hocaları, dostları ve sık sık sohbet ettiği öğrenciler onun için çok güzel bir tören düzenlemişler, onu son yolculuğuna uğurlamak için bir araya gelmişlerdi.
Yapılan konuşmalarda herkes hemfikirdi: Tevfik Lav sevecen, çok okuyan, kazandığı bilgileri pozitif enerjisiyle birlikte çevresine yayan; adam gibi bir adamdı. Kardeşleri ve Ersun Yenal yaptıkları duygu yüklü konuşmalarla onu ne kadar sevdiklerini haykırırken, herkesin gözleri dolmuştu.
Sevgili Tevfik Lav'ı bir kez daha saygıyla anıyor, kederli ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Peki bu trafik canavarı neden bu kadar güçlü? Bu gücünü nereden alıyor? Yapılan mücadelede eksiklerimiz neler?

* * *

Kanımca en büyük eksiklik eğitime başlama yaşında. Eğitime yaşamın ilk gününden itibaren başlanmalı. Çocuklar bebeklikten itibaren yaşlarına uygun yapıda ve araca uygun biçimde yerleştirilmiş özel koltuklara bağlanmalı; bu konuda hukuki düzenlemelere gidilmeli; sürekli kontroller yapılmalı ve caydırıcı cezalar uygulanmalı. Gelişmiş ülkelerde arabanın arka koltuğunda kucağınızda sıkı sıkıya tutmuş olduğunuz çocuğu bir trafik polisi gördüğünde, anında yüklü bir ceza yersiniz. "Çok ağlıyordu, o nedenle koltuğundan çözüp, kucağıma aldım" dediğinizde duyacağınız standart yanıt, ürkütücü ancak gerçektir: "Ağlayan bir çocuk, ölü bir çocuktan daha iyidir."
Bizdeki uygulamalar nasıl?
Geçtiğimiz yıl dört yaşında anaokuluna başlayan kızımın okul servisindeki koltuğuna emniyet kemeri bağlatabilmek için uzun süren bir uğraş gerekti. Konuştuğumuz servis sahibi ne böyle bir zorunluluk olduğunu, ne de bu yönde bir talep bulunduğunu söylüyordu. Bu yıl diğer bir duyarlı veli sayesinde anaokulu servisimizde emniyet kemeri takan öğrenci sayısı ikiye çıktı. Nice duyarlı velilere...

* * *

Trafikte tüylerimi diken diken eden bir manzara da babasının bacakları arasında (sözde) araba kullanan 3 - 4 yaşlarındaki çocuklar.
Bu arabaların çoğu (nedense) son derece gelişmiş ve bir çoğunda hava yastığı mevcut. Öndeki arabaya orta derecede bir çarpmayla bile (ki çocuk nedeniyle dikkatin dağılması sonucu, bu durum son derece olağan) hava yastığının açılarak, çocuğun yüzüne ölümcül bir darbe indirmesi işten bile değil. Boyu 150 cm'den kısa çocukların arabaların emniyet kemeri takmış olsalar bile ön koltukta oturmaları da sakıncalı.
Gelişmiş ülkelerde mevcut olan arka koltukta da emniyet kemeri takma zorunluluğu ülkemize de bir an önce getirilmeli.
Şimdi bazıları diyecektir ki "Tüm bunlar çok masraflı..." Ben de o zaman soracağım: "Ölenleri kaç paraya geri getirebilirsiniz?"
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok'un kaleminden)

İzmir NATO'nun üssü olacak
Haziran'da İstanbul'da yapılacak NATO zirvesinde İzmir'i de ilgilendirecek önemli kararlar alınabilir. ABD NATO'ya yeni bir misyon yüklemeye çalışıyor; eğer planlar hayata geçerse Türkiye'nin bundan sonraki süreçte rolü daha da artacaktır.
Geçtiğimiz günlerde Ege Üniversitesi'nde yapılan bir panelde konuşan NATO yetkilisi Stefani Babst, "NATO'nun yeni güvenlik misyonu ABD'nin Büyük Ortadoğu Planı'nı içeriyor ve bu paralelde Belçika dışında, burada, Türkiye'de ikinci bir üsse ihtiyaç var. İzmir'in üs olmasını istiyoruz. NATO, Büyük Ortadoğu ile ilişkilerini düzenlemek için Türkiye'de, İzmir'i merkez olarak kullanmalıdır" şeklinde bir açıklaması oldu.
Washington Enstitüsü'nün Türkiye masası sorumlusu Soner Çağatay beyin açıklamaları ilginç.
NATO'nun Dönüştürücü Güçleri: Büyük Ortadoğu İçin Fırsatlar başlıklı raporunda, "NATO, ABD'nin Büyük Ortadoğu ile ilişkilerini düzenlemek için Türkiye'de bir merkez kurmalıdır. ABD Türkiye'deki bu merkez sayesinde Atlantik ötesi gündemini belirleyecektir. NATO'nun Brüksel'deki merkezine ek olarak Türkiye'yi ikinci merkez yapması şarttır. Ortaklık Eylem Planı adı verilecek NATO - Ortadoğu girişimiyle, Akdeniz ülkelerinin yanı sıra Irak, Ürdün, Afganistan, gelecekte kurulacak bir Filistin devleti ile diğer Kuzey Afrika ve Basra Körfezi ülkelerinin dahil edileceği bir diyalog, liberalleşme ve demokratikleşme devreye sokulacaktır. Türkiye'deki bir NATO merkezi, teşkilatın Irak ve Afganistan operasyonlarına lojistik destek sağlanmasında da yardımcı olacaktır."
İzmir'in bir üs olarak kullanılması kentin ekonomisi açısından her ne kadar olumlu olsa da, giderek artan terör olaylarından dolayı da bir güvenlik sorununu gündeme getiriyor.
Büyük bir ihtimalle Haziran'da buna paralel bir karar çıkacak gibi gözüküyor.





EGE


Üst üste gelen şanssızlıklar...
Bildiklerimiz, bilmediklerimiz
"Son" yazar, "hayat" biter...
İzmir'de yeni dönem
Yaşayan Körfez...