30.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Fatma G. Kabasakallı - Pek çok insan hakları kuruluşu tarafından göçmenleri yasadışı bir şekilde botlarla Türkiye’ye göndermek ve kötü muamele yapmakla suçlanan Yunanistan, benzer yöntemleri, artık ülkeye pasaportuyla gelmiş yabancılara da uygulamaya başladı. Nitekim ülkeye turist olarak arkadaşlarını ziyaret için gelen ve daha sonra orada kalmaya karar veren 28 yaşındaki Faslı Z.B. bunlardan biri. Polis tarafından sokakta kelepçelenerek alıkonulduğunu, resmi belgelerinin polisçe atıldığını, kötü muameleye maruz kaldığını söyleyen Z., Yunan askerleri tarafından 70-80 düzensiz göçmenle birlikte bota bindirilip, Meriç nehrinden Türkiye’ye gönderildiğini anlatıyor.
Z.’nin durumu, bugüne kadar haberlere konu olan mültecilerden biraz farklı. Almanya’dan öğrenci vizesi alan ve Yunanistan’a yasal yollarla gelen Z., Hannover’de 5 yıl kalmış. Almanya’da elektronik mühendisliği okuyan Z., 2020 yılı Temmuz ayında İtalya’nın Milano kentinden Selanik’e gelmiş. Z.’nin “kaçırılma” diye tarif ettiği olaysa, 19 Nisan günü öğle saatlerinde gerçekleşmiş. Ev arkadaşının köpeğini gezdirirken polislerce durdurulan Z., üstünde bulunan oturma izni başvurusunu göstermiş. Ardından da yakında bulunan evinden pasaportu ve öğrenci belgesini alıp getirmek istediğini söylese de, polis arabasına bindirilip götürülmüş.
Maskeli askerler
Z.B., “Almanya’da öğrenci olduğumu söyledim. Hem İngilizce hem de Yunanca anlatmaya çalıştım durumumu. Beni dinlemeden kelepçeleyip, köpekle birlikte polis arabasına sürüklediler. Aslında bir anlamda beni kaçırdılar” diyerek korku dolu günlerin nasıl başladığını anlatıyor. Z., 3 gün boyunca 4 farklı polis merkezine götürüldüğünü, nezarethanelerde ülkeye girmek isterken yakalanan mültecilerle bir arada olduğunu, sadece bir öğün yemek yiyip, dayak ve hakarete maruz kaldığını söyledi. Oturma izni başvurusuna ilişkin belgenin polis tarafından kesilip imha edildiğini belirten Z.B, “Polis ‘Bu belgeyi sana ben veriyorum, istediğim zaman da alırım’ dedi. O zaman bana birşeyler yapabileceklerini anladım” ifadelerini kullandı. Üçüncü gün düzensiz göçmenlerden oluşan 70-80 kişilik grupla birlikte “hayvan taşınan bir konteynere” bindirildiklerini anlatan Z., burada nefes almakta bile zorlandıklarını söyledi.
Konteynerden indiklerinde Meriç nehrine geldiklerini anladığını ve şiddetin tekrar başladığını kaydeden Z., gece saat 01.00 civarında, Yunan ve Frontex askerlerinin yanı sıra Arapça konuşan kişilerin kendilerini gruplar halinde bota bindirdiklerini öne sürdü. Z., “Askerlerin hepsi siyah maske takıyordu. 11-12 kişilik gruplar halinde bir bota bindirip, Türkiye’ye taşıdılar. Bizi bota bindirirken bile dövüyorlardı. Üzerimizde bulunan ne varsa aldılar... Öleceğimi bile düşündüm” diyor.
‘Bir hayatım vardı’
Z., göçmenlerle birlikte Türkiye’ye vardıktan sonra, 1.5 saat yürüdüklerini, ardından otoyola çıktıklarını belirtirken, “Bazı göçmenlerin iç çamaşırlarına sakladığı paralarla bir taksiye binip İstanbul’a geldim. Taksici kişi başına 50 euro aldı” ifadesini kullandı.
İstanbul’da mecburen yasadışı bir şekilde kalan Z.’nin Yunanistan’daki arkadaşları, kendisi için bir avukat tutmuş ve dava açılmış. İstanbul’da ise yaklaşık 10 göçmenle birlikte aynı evi paylaşıyor. Z., ve ekliyor:
“Hayatımın en güzel zamanında, kaçırılıp Türkiye’ye gönderildim. Selanik’te arkadaşlarımla çok güzel bir hayatım vardı. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Türkiye’de yaşamak için belgelerim de yok. Fas konsolosluğuna başvursam beni Fas’a gönderecekler ve dönmek istemiyorum. Ben sadece yasal belgelerimin bana sağladığı haklarla normal bir insan gibi istediğim yerde yaşamak istiyorum.”